“Bu aylarda renk çiçekten ayrılır…
Güneş kumdan…
Menekşe kırmızıdan…
Ve biz Bekir Coşkun’dan…”
Her Ekim, onun yazısını beklerdim.
Bir gün, okulun kantininde otururken Ahmet sordu:
Hamdi, Bekir Coşkun bugün ne yazacak?
Ben de dedim ki:
Ayrılığı yazacak, dedim. Ama öyle bir yazacak ki, biz de ayrılırız kendimizden
Her cümlenin sonuna noktalar koyardı.
Artı iki damla
Biz, onu sevenler bu sene onun cümlesinin sonuna bir teras ekliyoruz.
Boş bir salıncak, rüzgarla sallanıyor.
Küçük köpek hâlâ koşuyor kumsalda.
Koşunca gelecek sanıyor.
Ama ben biliyorum: Bekir Coşkun artık bir mevsimdir.
Bir gün sokakta karşılaşsaydık kesinlikle sorardım?
Bekir Abi, bu halk seni neden bu kadar seviyor?
Gülümserdi muhakkak, gözlüğünü düzeltir:
Çünkü ben onların sevincini-utancını da yazıyorum, gülüşünü de.
Peki ya korkularını?
Onları da yazıyorum. Ama kedilerin gözünden.
Gazete köşesinden bir halkın vicdanına,
Bir sokak kedisinin gözünden bir ülkenin haline bakabilen adamdı o.
Kalemiyle hem güldürür hem utandırırdı hem sorgulatırdı.
Bir çınar gibi dururdu: gölgesiyle korur, sesiyle sarsardı.
Onun yazılarında çocuklar vardı, anneler vardı, kadınlar ve hayvanlar vardı
Sokak ta ona soracağım soruya derdi ki:
Hamdi, anneler ağlarken yazı yazılmaz.
Neden, diye sorduğumda?
Çünkü o zaman yazı da ağlar, kimse okuyamaz.
Yapraklar dalından ayrılırken,
Biz de biraz daha yalnız kalırdık.
Bugün onun anısına bir sandal bırakıyorum denize.
Üzerine bir gazete, bir kalem, bir menekşe.
Ve bir not: “Bizi unutma!..”
Ama sandal uzaklaşırken,
Bir mahalleli kadın mendilini sallıyor ardından.
Bir çocuk, “Bekir Amca!” diye bağırıyor.
Bir kedi, gazetenin üzerine kıvrılıyor.
Bir adam, sessizce ağlıyor ama gözlüğünü siler gibi yapıyor.
Bir sokak lambası, gündüz vakti yanıyor.
Çünkü bazı ayrılıklar gece gibidir.
Ve biz, onun yazılarını hâlâ okur gibi yapıyoruz.
Bir gazete köşesinde değil belki,
Bir çay ocağının duvarında,
Bir okulun bahçesinde,
Bir annenin fısıltısında…
Bekir Coşkun artık bir sonbahar mevsimdir.
Ekim ayı onunla başlar.
Ve bizler, onun sevenler bıraktığı yerden devam ederiz:
Bir kalemle, bir vicdanla, bir salıncakla
Ve belki bir gün, bir çocuk bana sorar:
Bekir Coşkun kimdi?
Ben de derim ki:
Bir halkın kalbinde hâlâ sallanan salıncak…
