Adaletin Oturmadığı Yer!
Koltuk boş, ama program dolu!
Yorum yok, ama herkes dinliyor.
Yasak var, ama herkes konuşuyor.
Fatih Altaylı’nın tutuklanmasıyla birlikte ekranlarda beliren boş koltuk, artık bir medya figürü. Konuşmuyor, tartışmıyor, bağırmıyor. Sadece orada duruyor. Ve bu duruş, kamuoyunun en çok satın aldığı içerik haline geldi.
Kamuoyunun Yeni Gözdesi!
Kamuoyu, boş koltuğu izliyor. Çünkü orada bir eksiklik değil, bir fazlalık var: susturulmuş bir sesin yankısı. Herkes biliyor ki o koltukta biri vardı. Ve herkes hissediyor ki o koltukta hâlâ biri var.
Boşluk, doluluğun en gür hali oldu.
Yasak, merakın en güçlü çağrısıdır.
Fatih Altaylı’nın yokluğu, varlığından daha çok konuşuluyor. Koltuk, artık bir sembol: hem adaletin oturmadığı yer, hem de kamuoyunun oturup izlediği sahne.
Adalet Nerede Oturuyor?
Adalet, bu koltuğa uğramadı.
Tutukluluk hâli devam ediyor.
Gerekçeler, kamuoyunun vicdanında yankı bulmuyor.
Ama koltuk, her hafta yeniden kuruluyor.
Ve her hafta, kamuoyu yeniden oturuyor karşısına.
Adaletin sesi kesildiğinde, halk kendi sesini buluyor.
Boş koltuk, bu sesin yankı odası oldu.
Koltukta adalet yok. Ama adaletsizlik var.
Koltukta yorum yok. Ama yorumlanamayan bir ülke var.
Koltukta Altaylı yok. Ama Altaylı’nın yokluğu var.
Satın Alınan Sessizlik
İzleyici, artık yorum değil, yasak satın alıyor.
Program değil, protesto izliyor.
Koltuk değil, koltuksuzluk konuşuyor.
Ve belki de en ironik olanı:
Susturulan bir yorumcunun yokluğu, ülkenin ve dış dünyanın en çok konuşulan içerik haline geldi.
Boş koltuk, dolu ekran!
Yasaklı ses, özgür izleyici!
Kamuoyu, artık bir yorumcunun söylediklerini değil, söyleyemediklerini izliyor.
Adaletin ne dediğini değil, ne demediğini dinliyor.
Ve koltuk, tüm bu sessizliği sırtında taşıyor.
“Koltuk Konuşmasa da Sokak Konuşur”
Bir sokak performansı hayal edelim:
Ortada bir koltuk, üzerinde bir ceket, altında bir vantilatör.
Çocuklar etrafında dönüyor, ellerinde karton mikrofonlar.
Her biri sırayla bağırıyor:
“Yorumlayamıyoruz ama görüyoruz!”
“Adalet oturmadı, biz buradayız!”
“Koltuk boşsa, vicdan doludur!”
Sonra hep birlikte koltuğun etrafına oturuyorlar.
Sessizce.
Ama herkes anlıyor: bu sessizlik, bir haykırış.
Ve tam bu sessizliğin ortasında, ekran kararırken, Fatih Altaylı’nın sesi duyuluyor:
Ne bağırıyor, ne fısıldıyor.
Sadece diyor ki:
“Bize biraz müsaade…”
