Yargı ülkemizde korkutma, baskı aracına dönüştü…
İktidara karşı çıkanlar, onu eleştirenler içeride… Dünyanın en büyük belediyesinin başkanı ve halkımızın seçtiği milletvekili dört duvar arasında. İmamoğlu hakkında 2352 yıla varan hapis cezası isteniyor.
Ama bebek katilinin özgürlüğe kavuşması için ellerinden gelen çabayı gösteriyorlar.
Belediye başkanları, yazarlar, gazeteciler içeride… Kanlı katiller, uyuşturucu patronları dışarıda…
Adli kontrolle salıverilen caniler sokak ortasında kadınları bıçaklıyor.
Emekliler perişan… Halk açlık, yoksulluk, işsizlik bataklığına saplanmış durumda.
Ama ülkeyi yönetenler bu feryatları duymuyor, dönüp bakmıyorlar bile. Onların işi başka…
“Harici ve dâhili bedhahlar”, ile el ele vermiş, yığınları aldatmaya devam ediyorlar. Yalan üstüne yalan söylüyorlar.
Konuştukları, bildikleri bir tek dil var, ”Terörsüz Türkiye. Barış, eşitlik, kardeşlik, milli dayanışma (milli dayanışmayı kiminle yapacaklarsa)…” Şimdi de İmralı’ya gitme, bebek katil ile görüşme hazırlıkları içerisindeler.
Öcalan, TBMM üyelerini ayağına çağırıyor; Lozan’ı, cumhuriyeti, ulus devleti sonlandıralım diyor…
Pahalılık, bozuk ekonomik düzen, halkın mutsuzluğu onların ilgilendikleri sorunlar değil.
Ürettikleri bir şey yok. Sadece satıyorlar. Cumhuriyet döneminin mallarını hayırsız mirasyediler gibi yok ettiler…
İnsanları safsatalarla aldatıp; kendi pembe âlemlerini şiir gibi yaşamaya devam ediyorlar… “Ölen ölsün; kalan sağları bizimdir” diyorlar.
Bu mücadelenin bir yanında ABD, AB, AKP, tarikatlar, sığınmacılar ve PKK; öteki yanında ulusalcılar, Kemalistler, devrimciler, antiemperyalistler var…
Bu mücadele, ezenle ezilenin, sömürenle sömürülenin, aydınlıkla karanlığın, şeriatla cumhuriyetin, ABD ile Türkiye’nin, Atatürk’le Vahdettin’in kavgasıdır.
Bu maçı kazanmak istiyorlar…
Onlar, açlık, yoksulluk, işsizlik sorunlarını kamu mallarını satarak ve yoksullara iğneden ipliğe vergi koyarak, petrole zam yaparak çözmeye çalışıyorlar.
Sanayi ve tarımı çökertmek için ellerinden geleni artlarına koymuyorlar. Ülkede orman bırakmadılar. Zeytini kömürle değiştiler…
Çünkü ağababaları ABD, AB, BOP kurucuları öyle istiyor.
Bir zamanlar dünyada kendi kendine yeten yedi ülkeden biri olan Türkiye bu yöntemlerle şimdi üretimsiz, sanayisiz, sadaka, sabır ve dua ekonomisi ile yönetilen bir ülke haline getirildi.
Emperyalistler ve bir avuç mutlu azınlık Ulusal zenginliklerimizi yağmalıyorlar. Talan ediyorlar. Limanlar, bankalar, fabrikalar, madenler, ormanlar, iletişim ağı, her şey yabancılara ve yandaşlara devredildi.
Ekonomiyi düzlüğe çıkaramayacaklarını artık onlar da biliyorlar. Halkın kedilerini desteklemediğini de çok iyi anladılar.
Bu güç koşullar karşısında bir tek çıkış yolları kaldı: Yargı eliyle muhalefete yön vermek, 4 bin sayfalık iddianameler hazırlayarak, iktidarın düşüşünü geciktirmek, zamanı geldiğinde de onu susturmak…
İktidarın esas hedefi siyaseti yasaklamak, yoluna muhalefetsiz devam etmektir. Bütün bu hukuksuz tutuklamalar, temelsiz suçlamalar, gizli itirafçılar bu hedefe ulaşmak içindir.
Ayrıca parti içi çekişmelerle, koltuk kavgaları ile ana muhalefeti bölüp, parçalamak ve ortamı kendi lehine çevirmeye uğraşmaktadır.
Seçimlerde yenileceğini adı gibi bildiği için o seçimleri değersizleştirmeye çalışmaktadır. Bu nedenle halkın ekonomik sorunlarını, yoksulluğunu, perişan halini bir tarafa bırakmış şimdi bebek katili ile barış, kardeşlik görüşmeleri yapma oyunlarına girişmiştir.
CHP bu oyunlara gelmemeli yönünü halkın esas sorunlarına ve iktidarın ayak oyunlarını boşa çıkaracak girişimlere çevirmelidir. Mussolini Faşizmi kapıya gelip dayanmadan onun önünü kesmelidir…
