Prof.Dr. KEMAL DURUHAN
Köşe Yazarı
Prof.Dr. KEMAL DURUHAN
 

Toprağın Sessiz Çığlığı: Don, Kuraklık ve Türkiye Tarımının Yeni Eşiği

Malatya’da bahar, donla geldi. Nisan ayının ortasında, doğanın yeniden canlanması beklenirken; Malatya, Elazığ ve çevresinde adeta bir felaket yaşandı. Kayısı diyarı Malatya’da binlerce dönümlük bahçede çiçekler karardı, yapraklar kurudu, dallar kabuklarına çekildi. Elazığ'da ceviz ve badem üreticileri sabaha, dondan kırılmış umutlarla uyandı. Kiraz ve elma ağaçlarının çoğu meyveye duramadan yandı. Ve bu sadece bir gecelik soğuk havanın faturasıydı…   Zirai don sadece ürünleri değil, üreticinin psikolojisini de dondurur. Bahçesini yıllardır bir çocuk gibi büyüten çiftçi, uykusuz geçen gecelerin ardından sabah dallara baktığında gördüğü manzara karşısında sustu. Çünkü ağlamak da bir yere kadar… Bu felaketin ardından konuşan üreticilerin ortak derdi şuydu: “Daha Nisan başında gübre atmıştık. Borçla. Ekipmanı krediyle yenilemiştik. Nasıl ödeyeceğiz şimdi?”   İklim değişikliği: ‘Olmaz artık’ dediklerimizi olur kılan çağ. Eskiden don riski mayıstan önce olmaz denirdi. Şimdi martta kurak, nisanda dondurucu; yazın ise kavurucu sıcaklar olağanlaştı. Meteorolojik verilere göre Türkiye’nin tarım alanlarının %60’ı, artık yarı kurak iklim sınıfına girmekte. Son 10 yılda, en az 7 yıl ciddi kuraklık yaşandı. Su kaynakları tükeniyor, baraj seviyeleri düşüyor, ama ürün rekolte hedefleri hâlâ kağıt üstünde. Kuraklıkla başlayıp donla devam eden bu senaryo, sadece Malatya’nın değil, Türkiye’nin tarım geleceğinin fragmanı olabilir.   Pazar değişkenleri: Ürün var, alıcı yok. Ürün yok, fiyat var ama cebine girmez. Don olmayan bölgelerde de çiftçinin yüzü gülmüyor. Çünkü artan girdi maliyetleri, ithalatla ezilen yerli üretim ve plansız pazar politikaları yüzünden ürününü satan üretici de kazanamıyor. Kilosu 50 liraya çıkan kayısı, üreticide 5 liraya alınmaya çalışılıyor. Tüccar diyor ki: “Risk büyük, fiyat düşük.” Oysa riski en çok alan yine üretici. Ama kazancı en son gören de o.   Devlet desteği var ama yeter mi? Tarım Bakanlığı, don sonrası hasar tespiti için ekiplerini sahaya gönderdi. Kredi erteleme, afet yardımı gibi başlıklar gündeme geldi. Fakat geçmiş yıllardan biliyoruz ki, bu destekler çoğu zaman sadece “psikolojik” rahatlatma sağlıyor. Zarar tazminleri geç geliyor, miktarlar düşük kalıyor. Kooperatifleşme zayıf olduğu için çiftçi yalnız ve örgütsüz kalıyor.   Peki ne yapılmalı? Öncelikle kabul edelim: Tarım iklimle uyumlu hale gelmeden sürdürülemez.   Meteorolojik risk haritaları köy köy yayınlanmalı, çiftçiye SMS ile bildirim yapılmalı.   Bahçelere uygun sigorta sistemleri kolaylaştırılmalı, sigorta primleri düşürülmeli.   Don riski yüksek bölgelerde alternatif tarıma teşvik verilmeli.   Kooperatif ve üretici birlikleri daha aktif rol üstlenmeli.   Tarımsal eğitimler zorunlu hâle getirilmeli.   Her şeyden önemlisi; çiftçinin toprağa küsmesine, üretimden kopmasına izin verilmemeli.   Çünkü tarım sadece karın doyurmaz, milletin bağımsızlığını da korur.   Ve bir dörtlükle bitirelim…   Toprak ağlar sessizce, dondan yanmış içiyle, Dal susar, çiçek kırılır, sabah gelir hiçliğiyle. Çiftçi bekler direnciyle, umutla ve inançla, Yeşerecek elbet bahar, biz vazgeçmedikçe toprağımızdan.
Ekleme Tarihi: 21 April 2025 - Monday

Toprağın Sessiz Çığlığı: Don, Kuraklık ve Türkiye Tarımının Yeni Eşiği

Malatya’da bahar, donla geldi.
Nisan ayının ortasında, doğanın yeniden canlanması beklenirken; Malatya, Elazığ ve çevresinde adeta bir felaket yaşandı. Kayısı diyarı Malatya’da binlerce dönümlük bahçede çiçekler karardı, yapraklar kurudu, dallar kabuklarına çekildi. Elazığ'da ceviz ve badem üreticileri sabaha, dondan kırılmış umutlarla uyandı. Kiraz ve elma ağaçlarının çoğu meyveye duramadan yandı. Ve bu sadece bir gecelik soğuk havanın faturasıydı…
 
Zirai don sadece ürünleri değil, üreticinin psikolojisini de dondurur.
Bahçesini yıllardır bir çocuk gibi büyüten çiftçi, uykusuz geçen gecelerin ardından sabah dallara baktığında gördüğü manzara karşısında sustu. Çünkü ağlamak da bir yere kadar…
Bu felaketin ardından konuşan üreticilerin ortak derdi şuydu: “Daha Nisan başında gübre atmıştık. Borçla. Ekipmanı krediyle yenilemiştik. Nasıl ödeyeceğiz şimdi?”
 
İklim değişikliği: ‘Olmaz artık’ dediklerimizi olur kılan çağ.
Eskiden don riski mayıstan önce olmaz denirdi. Şimdi martta kurak, nisanda dondurucu; yazın ise kavurucu sıcaklar olağanlaştı.
Meteorolojik verilere göre Türkiye’nin tarım alanlarının %60’ı, artık yarı kurak iklim sınıfına girmekte. Son 10 yılda, en az 7 yıl ciddi kuraklık yaşandı. Su kaynakları tükeniyor, baraj seviyeleri düşüyor, ama ürün rekolte hedefleri hâlâ kağıt üstünde.
Kuraklıkla başlayıp donla devam eden bu senaryo, sadece Malatya’nın değil, Türkiye’nin tarım geleceğinin fragmanı olabilir.
 
Pazar değişkenleri: Ürün var, alıcı yok. Ürün yok, fiyat var ama cebine girmez.
Don olmayan bölgelerde de çiftçinin yüzü gülmüyor. Çünkü artan girdi maliyetleri, ithalatla ezilen yerli üretim ve plansız pazar politikaları yüzünden ürününü satan üretici de kazanamıyor.
Kilosu 50 liraya çıkan kayısı, üreticide 5 liraya alınmaya çalışılıyor. Tüccar diyor ki: “Risk büyük, fiyat düşük.”
Oysa riski en çok alan yine üretici. Ama kazancı en son gören de o.
 
Devlet desteği var ama yeter mi?
Tarım Bakanlığı, don sonrası hasar tespiti için ekiplerini sahaya gönderdi. Kredi erteleme, afet yardımı gibi başlıklar gündeme geldi. Fakat geçmiş yıllardan biliyoruz ki, bu destekler çoğu zaman sadece “psikolojik” rahatlatma sağlıyor.
Zarar tazminleri geç geliyor, miktarlar düşük kalıyor. Kooperatifleşme zayıf olduğu için çiftçi yalnız ve örgütsüz kalıyor.
 
Peki ne yapılmalı?
Öncelikle kabul edelim: Tarım iklimle uyumlu hale gelmeden sürdürülemez.
 
Meteorolojik risk haritaları köy köy yayınlanmalı, çiftçiye SMS ile bildirim yapılmalı.
 
Bahçelere uygun sigorta sistemleri kolaylaştırılmalı, sigorta primleri düşürülmeli.
 
Don riski yüksek bölgelerde alternatif tarıma teşvik verilmeli.
 
Kooperatif ve üretici birlikleri daha aktif rol üstlenmeli.
 
Tarımsal eğitimler zorunlu hâle getirilmeli.
 
Her şeyden önemlisi; çiftçinin toprağa küsmesine, üretimden kopmasına izin verilmemeli.
 
Çünkü tarım sadece karın doyurmaz, milletin bağımsızlığını da korur.
 
Ve bir dörtlükle bitirelim…
 
Toprak ağlar sessizce, dondan yanmış içiyle,
Dal susar, çiçek kırılır, sabah gelir hiçliğiyle.
Çiftçi bekler direnciyle, umutla ve inançla,
Yeşerecek elbet bahar, biz vazgeçmedikçe toprağımızdan.
Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.