Tarih, bazı şahsiyetlerin omuzlarında yükselir. Onlar sadece birer komutan, birer lider değil; çağları aşan vizyonlarıyla milletin yönünü tayin eden, kaderin akışını değiştiren kurucu önderlerdir. Türk milletinin binlerce yıllık serüveninde, bu yüce sıfatı hak eden beş abide şahsiyet öne çıkar:
1. METE HAN (M.Ö. 209)
Türk ordusunun kurucusu, disiplinin ve kurumsallığın öncüsüdür. Sadece bir bozkır fatihi değil, halkını tek çatı altında toplayan bir "ilk devlet aklı"dır. Onun liderliğinde kurulan Asya Hun Devleti, Türk tarihinin çekirdeğini oluşturmuştur.
2. SULTAN ALPARSLAN (1071)
Malazgirt Zaferi’yle yalnızca Anadolu'nun kapılarını değil, Türk milletinin kader defterinde yepyeni bir sayfayı açmıştır. Onun iradesiyle Anadolu, vatan olmanın ötesine geçerek Türk-İslam kültürünün yurdu hâline gelmiştir.
3. OSMAN GAZİ (1299)
Büyük idealleri olan bir bey, bir kurucu ruhtur. Sınırda doğan bir beyliğin, cihan imparatorluğuna dönüşmesinin ilk taşlarını koyan kişidir. Onun adı, 600 yıllık Osmanlı’nın yüzyıllar aşan soyadı olmuştur.
4. FATİH SULTAN MEHMET (1453)
Çağ kapatıp çağ açan bir dahi. İstanbul’un fethiyle Roma'nın mirasını devralan Fatih, Doğu ile Batı'yı, kılıçla kalemi, bilimle inancı sentezleyen evrensel bir liderdir. Bir imparatorluğu, ilme ve adalete yaslayarak yeni bir medeniyet kurmuştur.
5. GAZİ MUSTAFA KEMAL ATATÜRK (1923)
Yıkılmış bir imparatorluktan, küllerinden doğan bir Cumhuriyet... Sadece savaş meydanlarında değil, eğitimde, hukukta, kadının toplumdaki yerinde ve çağdaşlaşma yolunda da bir devrimcidir. O, modern Türkiye'nin mimarıdır.
Kurucu Önderlik Sıfatı ve Siyasi Popülizmin Tehlikesi
"Kurucu önder" kavramı, sıradan bir siyasi etiket değil; tarihsel derinliği, halkın gönlünde kök salmış bir meşruiyet kaynağıdır. Bu yüzden Devlet Bahçeli gibi bir siyasetçinin, bu unvanı yerli yersiz kullanması, tarihi ve millet vicdanını rencide eden bir talihsizliktir. Hele ki bu sıfatın, PKK’ya göz kırpan, Türkiye’yi bölmeye yemin etmiş aşiret liderlerine ya da taşeron figürlere yakıştırılmaya çalışılması, ancak gafletle açıklanabilir.
Barzani – Talabani – ve Türkiye’ye Uygulanmak İstenen Senaryo
Irak’ta Celal Talabani’nin cumhurbaşkanı, Mesut Barzani’nin ise bölgesel başkan yapılması; uluslararası bir dizaynın parçasıydı. Aynı kurgunun Türkiye’ye taşınmak istenmesi, “Apo modeli”yle uygulanmaya çalışılması, sadece iç siyaseti değil, Türkiye'nin üniter yapısını doğrudan hedef almaktadır. Bu, bir “etnik haklar” meselesi değil; doğrudan “devletin haritasına müdahale” girişimidir.
Meclis’te Etnisite Temelli Tartışmaların Tehlikesi
Türkiye Büyük Millet Meclisi, etnik temsiliyeti değil; milletin birliğini esas alan bir kurumdur. Bir problemin “Kürt sorunu” ya da “etnik sorun” olarak TBMM’ye taşınması, sadece bölücülüğe hizmet etmekle kalmaz; diğer etnik grupları da kışkırtır, ülkenin sosyal dokusunu parçalar. Bu topraklarda yaşayan her birey, Türk milletinin eşit ve onurlu bir ferdidir.
Türkiye'nin Üniter Yapısı: Lozan ve Milli Egemenlik
Türkiye Cumhuriyeti, Sevr’e karşı bir millet direnişidir. Mondros’un işgal hükmüne, Wilson Prensipleri'nin etnik bölünme mantığına karşı, tam bağımsızlık temelinde doğmuştur. Bu hak, Lozan Anlaşması ile tescillenmiş; “tek devlet, tek millet, tek bayrak” ilkesiyle perçinlenmiştir. Parçalı yapılar; federasyonlar, etnik özerklikler bu toprağın ruhuna aykırıdır ve ithal edilmek istenen hiçbir yapı bu millette tutunamaz.
Abdullah Öcalan'a “Önder” Denilmesi: Bir Üniter Devleti Yıkma ve Parçalama Teşebbüsüdür
Apo, bir halk önderi değildir. Olsa olsa emperyalizmin taşeronu, bölgesel yıkım projesinin tetikçisidir. Onu "önder" gibi göstermek isteyenler, aslında Türkiye'ye Barzani modeli dayatmak isteyenlerin sözcülüğünü yapmaktadır.
Gerçekte o;
bir lider değil,
bir "terör elebaşısı"dır.
SONUÇ: Tarih Şahit, Millet Hakemdir
Kurucu önderlik; soyla, aşiretle, dış destekle değil; milletle, mücadeleyle ve inşa ile kazanılır.
Mete Han’dan Atatürk’e uzanan bu hat, sadece geçmişin değil, geleceğin de teminatıdır.
Tarihi çarpıtarak, sıfatları kirleterek, Türkiye’nin birliğini bozamazsınız!
