ÖN SÖZ
Ooohhh, ben işin kolayını buldum; iflas eden tüccar gibi eski defterleri karıştırıyorum. Gazeteye yeni yazı yazmakla uğraşacağıma, tatil tembelliğine ara vermeden bir başka platform için kaleme aldığım eski yazılarımı karıştırıyorum, uygun bulduklarımı Gazeteniz Ulus’a yolluyorum.
Alın size üç bölümlük bir yazı dizisi daha: Fordingbridge Turks.
Hiç duyanınız var mı? Bilenlerin sayısının da bir elin parmaklarını aşmayacağını sanıyorum……Ama beğeneceğinizden eminim.
Haydi buyurun.
………………………….
FORDİNGBRİDGE TURKS. …….1.Bölüm
Orta Asya'dan batıya doğru yollara düşen Kayı Aşireti Anadolu'da Marmara Denizinin güneyine düşen Söğüt kasabasına yerleştikten kısa süre sonra Çanakkale Boğazından geçerek Rumeli'de fetihlere başladı.
Yıllar geçtikçe ellerindeki topraklar büyüdü. Küçük Osmanlı devleti büyük bir İmparatorluğa dönüştü. Rumeli, Balkanlar derken İmparatorluğun sınırları Avrupa'nın ortalarına kadar dayandı.
Osmanoğullarının bu kadar toprağı elinde tutacak, yönetecek askeri, memuru yoktu. Hatta çoğu yerlerde iskan edecek halkı da mevcut değildi. Bu durumun üstesinden gelinebilmesi için yeni stratejiler geliştirdiler. Bunlardan biri de toprakların içinde doğal bir savunma hattı kurup bu hat gerisine yerleşmek, dışında kalan yerleri de mahalli halka yönettirmek, müdafa ettirmek.
Tesbit edilen doğal savunma hattı batıdan doğuya doğru akan Tuna Nehriydi. Bu hattın (Nehrin) kuzeyinde kalan toprakları mahalli Voyvodalar, Banlar, Beyler, Derebeylerin yönetimine bıraktılar (tabii çocuklarını Osmanlı Sarayında rehin tutarak).
Bu hattın altında kalan bölgede, yani Tuna Nehrinin güney yakasında ise hepsi, kahramanlıklarıyla tarihe geçen bir dizi kale kurdular. Buda, Belgrad, Niğbolu, Vidin, Plevne, Rusçuk, Silistre, Tutrakan... Osmanlının Avrupa'ya karşı savunma hattını işte bu kaleler oluşğturuyordu.
Osmanlı padişahları ''Fatih'', ''Yavuz'', ''Muhteşem'' gibi lakaplarla anılırken yani İmparatorluğun Yükselme Devrinde bir sorun yoktu. Padişahlarımız ''Avrupa'nın Hasta Adamı'' diye adlandırılmaya başlanınca işler karıştı. İngilizi, Fransızı, Prusyalısı, Avusturyalısı, Rusu leş kargaları gibi üstümüze çöktüler. Herkes, topraklarımızdan pay kapmak istiyordu. Bu amaçla kimi zaman birleşip hareket ediyorlar, kimi zaman birbirlerine düşüyorlardı. 19. yüzyıldan itibaren Osmanlı Çökme Devrine girmişti...
Hikayemiz böyle bir atmosferde 1800'lü yılların son çeyreğinde geçiyor....
Bir bölümü tanıdık, bir kısmı ise çoğunuzun ilk kez duyacağı bir hikaye.
Bir sonraki bölümü bekjkleyin.
