Londra Mektupları - Ahmet Rıfat Ökçün - E.Büyükelçi
Köşe Yazarı
Londra Mektupları - Ahmet Rıfat Ökçün - E.Büyükelçi
 

Anadolu Piramitleri 4.Bölüm. Epilog

4. BÖLÜME BAŞLARKEN Televizyonu açıyorum…..Orman yangınları, Gazze’de açlıktan ölen çocuklar…..kanal değiştiriyorum…orman yangınları, Gazze’de açlıktan ölen çocuklar…bir başka kanala geçiyorum….orman yangınları, Gazze'de açlıktan ölen çocuklar.   Gazetelere bakıyorum…hepsinde istisnasız….orman yangınları, Gazze’de açlıktan ölen çocuklar.   Zaten sıcaktan buharlaşmak üzereyim, bir de bugünlerde önüme her sabah, öğlen, akşam, geceyarısı devamlı olarak getirilen bu temcit pilavı……öff be..   Duyarsız bir adam mıyım? Hayır. Ama, herşeyin bir haddi, ölçüsü, kıvamı, sınırı olmalı…değil ni? Üstelik bu iki konuyu farklı düşüncelerin yandaşı olan TV kanalları, gazeteler, uzmanlar, konuşmacılar, kerameti kendilerinden menkul yorumcular kendi siyasi  görüşlerine göre anlatmıyorlar mı….deli oluyorum. Haksız mıyım?   Her şeyi, her konuyu  bu kadar iyi bilen kişilerin mevcut olduğu günümüzde ben siyasi, ekonomik, güncel mevzularda yazmayı gereksiz, lüzumsuz, fuzuli buluyorum. Onun yerine, hiç olmazsa pazar sabahları “sak üstünde damsağan” konuları, “incir çekirdeğini doldurmayacak” hususları kaleme almayı tercih ediyorum. Bu “Geyikleme” kıvamındaki yazıların sizleri günlük gailelerden kısa süre için de olsa uzaklaştıracağını, üstelik belki bilmediğiniz bazı hususları sizlere sunacağını düşünüyorum.   Bir kaç yıl önce kaleme aldığım  ve iki haftadır Gazetenizdeki Köşemde kendine yer bulan Anadolu Piramitleri  başlıklı yazı dizisi de öyle bir şey işte.   Aşağıda, yazı dizisinin 4. Bölümünü teşkil eden Epilog’u göreceksiniz. Vakit bulur okursanız sevinirim. “Delete” tuşuna basarsanız……canınız sağ olsun…..benim kaybedeceğim bir şey yok. Lakin, belki, sizin vardır. ………………………. Anadolu Piramitleri 4 - Epilog Epilog Gordion'un Kör Düğümü Frig çiftçi Gordios (yanlış yazmadım, adamın adı Gordios. Gordion şehrinin ismi ondan geliyor) kendine yurt aramak için at arabası ile yola çıkar. Yassıhöyük'e gelince pek beğenir. Oraya yerleşir. Gel zaman, git zaman o yer Frigyanın başkenti olacak Gordion şehrine dönüşür. Gordios da, nasıl olduysa artık, kral olur  (yahu bu efsanelere bayılıyorum,  neyin nasıl olduğunu, olabileceğini anlatmadan şıp diye sonuca geliyorlar) Gordios, ileride yerine geçecek olan oğlu Midas'ın babasıdır. Ama, hikayemiz Midas ile ilgili değil. Gordios, şükranını ifade edebilmek için Zeus adına bir tapınak yaptırır ve kapısına o yere ilk geldiğinde kullandığı arabasını bağlar (at öldü herhalde). Zeus çok memnun olur (avantayı aldı ya) Arabanın (atın arabaya bağlandığı) oku uzerine söğüt ağacının dallarından yapılmış bir  urgan ile gizemli bir düğüm atar ve der ki ''eğer bir gün zora düşerseniz,her  kim ki bu düğümü çözerse kralınız olacak ve değil sizi kurtarmak Anadolu'yu, Asya'yı/Dünya'yı bile fethedecektir (Zeus tam neresini kastetmiş bilemiyorum ama efsaneyi nakledenler, işlerine nasıl gelirse öyle anlatarak Anadolu, Asya ve Dünya adreslerini vermişler fetih bölgesi olarak. Artık seçiminizi siz yaparsınız) Uzun yıllar bu düğümü çözebilen olmamış. 350 yıl sonra ordusu ile Anadolu'ya gelen (Yunanlılar ne kadar yırtınırsa yırtınsınlar Helen değil Makedon olan) Makedonya Kralı İskender (o zamanlar henüz ''Büyük'' sıfatını taşımıyordu) Gordion'a vardığında tapınak rahipleri ona efsaneyi anlatıp düğümü göstermişler. Şöyle bir bakmış İskender, anlamış ki düğümü kaba kuvvet değil ancak alet çözebilir (alet işler  el öğünür), çekmiş kılıcını ve düğümü kesivermiş. Sonra ne olmuş? İskender Anadoluyu fethetmiş ama tam Asya'yı fethedecekken tanrılar düğümü üç kağıtla açtığını (ancak) anlamışlar ve onu cezalandırmışlar. Afganistan'a kadar ulaşan (ve artık Büyük unvanını alan) İskender hastalanmış (belki de AİDS olmuştur, malum, kadınlarla ilişkisi yoktu ama bazı komutanlarıyla veya o amaçla komutan yaptığı kişilerle gayet yakın, samimi temasları vardı). Büyük İskender geri dönüş yolculuğunda Mısır'da daha sonradan onun adıyla anılacak olan İskenderi'ye şehrinde 32-33 yaşlarında falan ölmüş. Geri dönerken Makedonya'ya ulaşmak için neden düz bir hat üzerinde değil de Mısır üzerinden gittiğini bana sormayın,zira bilmiyorum. Adamın mezarı İskenderiye'deyken, lahitinin neden İstanbul'daki Arkeoloji Müzesinde olduğunu da sormayın, zira onu da bilmiyorum. Hatta ve hatta, bir kaç ay önce vefat eden bizim Küçük İskender'in mezarını da sormayın, onun nerede olduğunu da bilmiyorum. Ama Büyük İskender'in adını taşıyan Mısır'daki İskenderiye (Alexandria) yanı sıra adının verildiği ikinci şehrin Türkiye'de olduğunu biliyorum: Alexandrietta yani bizim kullandığımız şekli ile İskenderun. (kimin şehri? İskender’in şehri, İskenderun’ şehri) Büyük İskender yeni hedeflere yönelirken daha önce fethettiği yerleri elinde tutabilmek için bir avuç askerini orada bırakırdı. Bu askerler yerel kızlarla evlenip müstakbel askerler doğurturlardı. Fetihleri sırasında  Büyük İskender'in ulaştığı en uzak nokta Afganistan olmuştu. Orada da bir avuç askerini bırakıp geri dönüş yolculuğuna başlamıştı. Bazılarınız bilirler, bendeniz cennet kuşu da Afganistan'da git gel 4 yıl görev yaptım. Derin vadiler ile yarılmış Himalaya dağ silsilesinin büyük kısmını kapladığı,geri kalanı çorak, vahşi bir güzelliğe sahip bu zavallı ülkeyi işgale kalkan hiç bir ordu bunu başaramamıştır. Büyük :İskender'den yüzyıllar  sonra buna 19 asırda iki kez teşebbüs eden İngiltere her iki teşebbüsünden de arkasına bakmadan kaçarak geri döndüğü gibi 20. yüzyılda da önce SSCB, sonra ABD (hatta BM Gücü) de ülkeyi zaptetmeyi başaramamıştır. (Tıpkı ne Napolyon'un, ne de Hitleri'in Rusya'yı bir türlü ele geçiremedikleri gibi). Afganistan'ın, hepsi birbirinden ilginç bir çok yöresini dolaştım. Bu yerlerden birisi de Nuristan Eyaleti idi.Hindikuş dağları arasında sıkışıp kalmış, erişilmesi oldukça zor olan bölge Pakistan sınırına da hemen hemen bitişik bir konumda. Nuristan yani aydınlık, aydınlanmış yer adını alması oldukça yeni. Asırlar boyu buraya ''Kafiristan'' denilirmiş. Yani kafirlerin yeri, memleketi. Sonra aydınlanmışlar yani müslüman olmuşlar . Bir başka yazımda bahsettiğim ''The Man who Would be King'' filmi de (Sean Connery, Michael Caine) burada geçiyor işte, 19. asırdaki İngiliz seferi sırasında burada geçiyor. Şimdi size bir Afganlıyı tarif et desem, ne anlatırsınız. Kara saçlı, kara kaşlı, kara gözlü, kara sakallı, koyu tenli bir adamı tarif edersiniz (Afgan kadınını zor tarif edersiniz, Zira olsa olsa Burka'sını anlatırsınız ). Ama durum Kafiristan'da farklı zira bu bölgede bir çok şarışın, kumral, açık tenli, renkli gözlü insan var... Neden? Kim bu ''kafirler''? Nereden gelmişler? Haaadii canım, bu soruların cevabını biliyorsunuz. Yukarıda anlattım ya... Hatırlatayım mı? Bu kişiler, 24 asır önce Büyük İskender'in burada bıraktığı askerlerin bilmem kaçıncı batından torunları. Hep, ulaşımı zor olan o bölgede yaşamışlar, dışarı çıkmamışlar, kendi dinlerini asırlar boyu sürdürmüşler (Kafiristan), taa ki yüz yıl kadar önce müslüman olup aydınlanana değin (Nuristan). İşte böyle. Bir iki arkadaşımın Mısır hakkında yazmamı istemelerinden kalkıp nereden nereye geldik.Bir de Mısır'ı anlatmaya  başlarsam nerelere gideriz siz düşünün... Baki selam          
Ekleme Tarihi: 02 Ağustos 2025 -Cumartesi

Anadolu Piramitleri 4.Bölüm. Epilog

4. BÖLÜME BAŞLARKEN

Televizyonu açıyorum…..Orman yangınları, Gazze’de açlıktan ölen çocuklar…..kanal değiştiriyorum…orman yangınları, Gazze’de açlıktan ölen çocuklar…bir başka kanala geçiyorum….orman yangınları, Gazze'de açlıktan ölen çocuklar.

 

Gazetelere bakıyorum…hepsinde istisnasız….orman yangınları, Gazze’de açlıktan ölen çocuklar.

 

Zaten sıcaktan buharlaşmak üzereyim, bir de bugünlerde önüme her sabah, öğlen, akşam, geceyarısı devamlı olarak getirilen bu temcit pilavı……öff be..

 

Duyarsız bir adam mıyım? Hayır. Ama, herşeyin bir haddi, ölçüsü, kıvamı, sınırı olmalı…değil ni? Üstelik bu iki konuyu farklı düşüncelerin yandaşı olan TV kanalları, gazeteler, uzmanlar, konuşmacılar, kerameti kendilerinden menkul yorumcular kendi siyasi  görüşlerine göre anlatmıyorlar mı….deli oluyorum. Haksız mıyım?

 

Her şeyi, her konuyu  bu kadar iyi bilen kişilerin mevcut olduğu günümüzde ben siyasi, ekonomik, güncel mevzularda yazmayı gereksiz, lüzumsuz, fuzuli buluyorum. Onun yerine, hiç olmazsa pazar sabahları “sak üstünde damsağan” konuları, “incir çekirdeğini doldurmayacak” hususları kaleme almayı tercih ediyorum. Bu “Geyikleme” kıvamındaki yazıların sizleri günlük gailelerden kısa süre için de olsa uzaklaştıracağını, üstelik belki bilmediğiniz bazı hususları sizlere sunacağını düşünüyorum.

 

Bir kaç yıl önce kaleme aldığım  ve iki haftadır Gazetenizdeki Köşemde kendine yer bulan Anadolu Piramitleri  başlıklı yazı dizisi de öyle bir şey işte.

 

Aşağıda, yazı dizisinin 4. Bölümünü teşkil eden Epilog’u göreceksiniz. Vakit bulur okursanız sevinirim. “Delete” tuşuna basarsanız……canınız sağ olsun…..benim kaybedeceğim bir şey yok. Lakin, belki, sizin vardır.

……………………….

Anadolu Piramitleri 4 - Epilog

Epilog

Gordion'un Kör Düğümü

Frig çiftçi Gordios (yanlış yazmadım, adamın adı Gordios. Gordion şehrinin ismi ondan geliyor) kendine yurt aramak için at arabası ile yola çıkar. Yassıhöyük'e gelince pek beğenir. Oraya yerleşir. Gel zaman, git zaman o yer Frigyanın başkenti olacak Gordion şehrine dönüşür. Gordios da, nasıl olduysa artık, kral olur  (yahu bu efsanelere bayılıyorum,  neyin nasıl olduğunu, olabileceğini anlatmadan şıp diye sonuca geliyorlar)

Gordios, ileride yerine geçecek olan oğlu Midas'ın babasıdır.

Ama, hikayemiz Midas ile ilgili değil.

Gordios, şükranını ifade edebilmek için Zeus adına bir tapınak yaptırır ve kapısına o yere ilk geldiğinde kullandığı arabasını bağlar (at öldü herhalde). Zeus çok memnun olur (avantayı aldı ya) Arabanın (atın arabaya bağlandığı) oku uzerine söğüt ağacının dallarından yapılmış bir  urgan ile gizemli bir düğüm atar ve der ki ''eğer bir gün zora düşerseniz,her  kim ki bu düğümü çözerse kralınız olacak ve değil sizi kurtarmak Anadolu'yu, Asya'yı/Dünya'yı bile fethedecektir (Zeus tam neresini kastetmiş bilemiyorum ama efsaneyi nakledenler, işlerine nasıl gelirse öyle anlatarak Anadolu, Asya ve Dünya adreslerini vermişler fetih bölgesi olarak. Artık seçiminizi siz yaparsınız)

Uzun yıllar bu düğümü çözebilen olmamış.

350 yıl sonra ordusu ile Anadolu'ya gelen (Yunanlılar ne kadar yırtınırsa yırtınsınlar Helen değil Makedon olan) Makedonya Kralı İskender (o zamanlar henüz ''Büyük'' sıfatını taşımıyordu) Gordion'a vardığında tapınak rahipleri ona efsaneyi anlatıp düğümü göstermişler. Şöyle bir bakmış İskender, anlamış ki düğümü kaba kuvvet değil ancak alet çözebilir (alet işler  el öğünür), çekmiş kılıcını ve düğümü kesivermiş.

Sonra ne olmuş? İskender Anadoluyu fethetmiş ama tam Asya'yı fethedecekken tanrılar düğümü üç kağıtla açtığını (ancak) anlamışlar ve onu cezalandırmışlar. Afganistan'a kadar ulaşan (ve artık Büyük unvanını alan) İskender hastalanmış (belki de AİDS olmuştur, malum, kadınlarla ilişkisi yoktu ama bazı komutanlarıyla veya o amaçla komutan yaptığı kişilerle gayet yakın, samimi temasları vardı). Büyük İskender geri dönüş yolculuğunda Mısır'da daha sonradan onun adıyla anılacak olan İskenderi'ye şehrinde 32-33 yaşlarında falan ölmüş. Geri dönerken Makedonya'ya ulaşmak için neden düz bir hat üzerinde değil de Mısır üzerinden gittiğini bana sormayın,zira bilmiyorum. Adamın mezarı İskenderiye'deyken, lahitinin neden İstanbul'daki Arkeoloji Müzesinde olduğunu da sormayın, zira onu da bilmiyorum. Hatta ve hatta, bir kaç ay önce vefat eden bizim Küçük İskender'in mezarını da sormayın, onun nerede olduğunu da bilmiyorum. Ama Büyük İskender'in adını taşıyan Mısır'daki İskenderiye (Alexandria) yanı sıra adının verildiği ikinci şehrin Türkiye'de olduğunu biliyorum: Alexandrietta yani bizim kullandığımız şekli ile İskenderun. (kimin şehri? İskender’in şehri, İskenderun’ şehri)

Büyük İskender yeni hedeflere yönelirken daha önce fethettiği yerleri elinde tutabilmek için bir avuç askerini orada bırakırdı. Bu askerler yerel kızlarla evlenip müstakbel askerler doğurturlardı. Fetihleri sırasında  Büyük İskender'in ulaştığı en uzak nokta Afganistan olmuştu. Orada da bir avuç askerini bırakıp geri dönüş yolculuğuna başlamıştı.

Bazılarınız bilirler, bendeniz cennet kuşu da Afganistan'da git gel 4 yıl görev yaptım. Derin vadiler ile yarılmış Himalaya dağ silsilesinin büyük kısmını kapladığı,geri kalanı çorak, vahşi bir güzelliğe sahip bu zavallı ülkeyi işgale kalkan hiç bir ordu bunu başaramamıştır. Büyük :İskender'den yüzyıllar  sonra buna 19 asırda iki kez teşebbüs eden İngiltere her iki teşebbüsünden de arkasına bakmadan kaçarak geri döndüğü gibi 20. yüzyılda da önce SSCB, sonra ABD (hatta BM Gücü) de ülkeyi zaptetmeyi başaramamıştır. (Tıpkı ne Napolyon'un, ne de Hitleri'in Rusya'yı bir türlü ele geçiremedikleri gibi).

Afganistan'ın, hepsi birbirinden ilginç bir çok yöresini dolaştım. Bu yerlerden birisi de Nuristan Eyaleti idi.Hindikuş dağları arasında sıkışıp kalmış, erişilmesi oldukça zor olan bölge Pakistan sınırına da hemen hemen bitişik bir konumda. Nuristan yani aydınlık, aydınlanmış yer adını alması oldukça yeni. Asırlar boyu buraya ''Kafiristan'' denilirmiş. Yani kafirlerin yeri, memleketi. Sonra aydınlanmışlar yani müslüman olmuşlar .

Bir başka yazımda bahsettiğim ''The Man who Would be King'' filmi de (Sean Connery, Michael Caine) burada geçiyor işte, 19. asırdaki İngiliz seferi sırasında burada geçiyor.

Şimdi size bir Afganlıyı tarif et desem, ne anlatırsınız. Kara saçlı, kara kaşlı, kara gözlü, kara sakallı, koyu tenli bir adamı tarif edersiniz (Afgan kadınını zor tarif edersiniz, Zira olsa olsa Burka'sını anlatırsınız ). Ama durum Kafiristan'da farklı zira bu bölgede bir çok şarışın, kumral, açık tenli, renkli gözlü insan var...

Neden?

Kim bu ''kafirler''?

Nereden gelmişler?

Haaadii canım, bu soruların cevabını biliyorsunuz. Yukarıda anlattım ya...

Hatırlatayım mı?

Bu kişiler, 24 asır önce Büyük İskender'in burada bıraktığı askerlerin bilmem kaçıncı batından torunları. Hep, ulaşımı zor olan o bölgede yaşamışlar, dışarı çıkmamışlar, kendi dinlerini asırlar boyu sürdürmüşler (Kafiristan), taa ki yüz yıl kadar önce müslüman olup aydınlanana değin (Nuristan).

İşte böyle.

Bir iki arkadaşımın Mısır hakkında yazmamı istemelerinden kalkıp nereden nereye geldik.Bir de Mısır'ı anlatmaya  başlarsam nerelere gideriz siz düşünün...

Baki selam

 

 

 

 

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.