İşte Scotland Yard Başkan Yardımcısı Nicholas Thornton'un ağzından “OPERATİON EXCELLENCY ”
“Bildiğiniz üzere Sayın Büyükelçi, dost ülkeler arasında da casusluk faaliyetleri sözkonusudur. İşte, dostumuz olan falanca ülkenin, kurduğu paravan bir şirket ile casusluk yapmaya çalıştığını farkettik ve izlemeye aldık.
Şirketin İngiltere’deki ayağını tesbite çalışırken ağımıza hiç beklenmedik bir balık takıldı: Lord Asquit.
Lord, para / rüşvet karşılığında bazı gizli bilgileri Şirkete veriyordu.
Lord’u, evine, Lordlar Kamarındaki odasına, otomobiline yerleştirdiğimiz gizli kamera ve dinleme cihazları ile sürekli izliyorduk.
Bu arada ağımıza, hiç beklenmedik bir küçük balık daha takıldı:
Lord homoseksüeldi ve genç bir Türk ile ahlak dışı ilişki yaşamaktaydı. Bu durum tabii ki bizi ilgilendirmezdi. Ama o Türk, Lady Asquit’e telefon ederek elinde bazı müstehcen fotograflar olduğunu söyleyip şantaj yapmaya tevessül edince ve istediği parayı alamazsa resimleri basına vereceği tehdidinde bulununca, izlediğimiz casusluk olayı zamanından önce ortaya çıkmasın diye öncelikle bu küçük balığı yakalamaya karar verdik.
Şantajcı Türk olduğundan, halihazırda dedektiflik yapan, eski meslektaşımız Tim(Timur) Adalı’ya danışmakta yarar gördük. İyi ki öyle yapmışız. Türk toplumunu iyi bilen Tim bize nefis bir plan sundu. Önce şantajcının sesini taklit ederek Lady Asquit’i telefon ile arayacak, para-fotograf değişiminin Türk dedektif Timur Adalı aracılığı ile yapılmasını istediğini söyleylecek ve Tim’in ofis adresini vererek onu bulmasını talep edecekti.
Ardından devreye Sekreterimi soktuk. O da şantajcıyı telefonla aradı. Şantajcı pek İngilizce bilmediğinden, Lady Asquit’miş gibi ‘posh’ aksanla konuşarak kendisi ortada görünmek istemediğinden resimleri alıp parayı vermek için bir Türk tanıdığını kullanacağını ve değişimin Türklerin yoğun yaşadığı filanca semtte, falanca Türk Kahvehanesinde , herkesin gözü önünde yapılacağını, böylece iki tarafın da herhangi bir aksilikle karşılaşmayacağını söyledi.
Fikir Şantajcının da aklına yatmış olmalı ki kabul etti ama en ufak bir numara sezdiği anda ortan kaybolacağını ve doğru gazetelere koşacağını vurguladı.
Planın çatısı kurulmuş sıra uygulanmasına gelmişti.
Bu planda değiş dokuşta kullanılacak Türk rolüne en uygun kişinin, polislik-dedektiflik deneyimi de bulunan Tim olacağı kuşkusuzdu. Lakin, Tim itiraz etti….kendisini Türk toplumunda hemen herkes tanıdığı için Kahvehanede bir çok kişinin yanına gelerek derdini anlatmaya çalışacağını, bunu gören şantajcının da ürküp oradan uzaklaşacağını söyledi. Haklıydı….ama zaman da daralıyordu. Eee, ne yapacaktık? Timur’un aklına dahiyane hir fikir daha geldi………işi yapacak bir başka kişi bulacaktık………
…………..Tim o kişiyi de buldu……..
Aslında Tim bu sorunun cevabını zaten önceden hazırlamıştı.
Böylece devreye siz girdiniz ve alelacele “Operation Excellency” oluşturuldu. Tim bu sabah size telefon etti ve Operasyon başladı. gerisini siz de biliyorsunuz..
Lakin, emin olunuz ki Operasyonun hiç bir aşamasında tehlike altında değildiniz. Tim’in ofisinden çıkıp Lady Asquit’in otomobiline bindiğiniz andan itibaren ajanlarımız sizi korumaya başladılar. İçinde bulunduğunuz arabayı iki otomobil ve bir motorsiklet ile izliyorlardı. Shoredicht Tren istasyonunda indiğinizde biraz bocaladık ama motorsikletli dedektifimiz hemen inip sizi yaya olarak takibe başladı. İki otomobildeki ajanlarımız ise derhal Kahvehane önüne gidip tedbir aldılar. Hatta aralarından biri, içeride Dedektif John’un beklediğini bildiği halde, ne olur ne olmaz düşüncesiyle, Kahvehaneye girdi ve dikkati çekmeyecek bir köşeye oturdu. Bu işi öyle maharetle yaptı ki, dikkatini size yoğunlaştırmış olan Dedektif John bile onu farketmedi…
Sonrasında plan ‘tereyağından kıl çeker gibi’ gerçekleştirildi.”
(Ara Not: Thornton, doğal olarak ‘tereyağından kıl çeker gibi’ deyimini kullanmadı. Bunun sebebi, İngiltere’de tereyağından kıl çıkmasının mümkün olmaması değil, böyle bir söz bulunmaması .tabii. Ben yukarıda, onun bu anlamda kullandığı ‘was clear sailing’ deyimini kelime kelime çevirmek yerine mealen bizdeki karşılığını kullandım)
Thornton bir an duraklayınca ben söze girdim: “Bir kaç sorum olacak”.
“Tabii, buyurun”.
“Benim bu işi kabul edeceğimi nasıl bildiniz ?”
“Tim sizi çok iyi tanıyordu. Şövalye ruhu taşıdığınıza, centilmenliğinize, meslek hayatınızda görev yaptığınız ülkelerde tehlikeli koşullarla alışkın olduğunuza bizi ikna etti. Nitekim haklı da çıktı”
“Neden bana konuyu, yapacağınız operasyonu açıkça anlatmadınız ?”
“Anlatmış olsak doğal hareke edemezdiniz ve şantajcıyı ürkütüp kaçırabilirdiniz”.
“Lady Asquit’in kocasının yaptıklarından haberi var mıydı ?”.
“Kocasının ne homoseksüel ilişkisinden ne de casusluk faaliyetinden haberi yoktu”.
“Peki ama öyle ise, bugün Cumartesi ve bankalar kapalı olmasına rağmen o kadar parayı nereden buldu ?”
“Kocasının aldığı rüşvet paralarını sakladığı evdeki kasadan tabii”
Havanın yumuşadığını sanan Timur, artık espiri mi yoksa ciddi mi olduğunu çıkaramadığım bir tavırla araya girdi ve 32 dişini ortaya çıkaran balkabağı sırıtışıyla “Sayın Büyükelçi, benim size bir yemek ve bir müzikal borcum var, unuttum sanmayın” dedi ve utanmadan devam etti “ İlle ve lakin, sizin de bana 5 bin sterlin borcunuz var”.
“Ne parasıymış o?”
“Lady Asquit’in değiş dokuşu yapacak aracıya, yani bana vermek üzere hazırladığı ama sizin iade ettiğiniz 5 bin sterlinden bahsediyorum”
Yerimden fırlamamla Timurun yakasına yapışmam bir oldu.
“Ulan……….”
(Ara not: Yukarıda açıkça yazamadığım isim tamlamasının Türkçe kısaltılmışı “o.ç.”. İngilizce kısaltması da “s.o.b.”. Her dilde karşılığı olan bu deyimin latincesi ise “Filius scorti”. Hala anlamadınızsa pes doğrusu. Gazetede açıkça yazamam ama belki tarif edersem daha iyi anlaşılır. O.ç……..”vücudunu para karşılığında erkeklere bir süreliğine sunan / satan ve bu işi meslek haline getiren hanımın evladı” anlamındaki iki kelimenin baş harfleridir).
Dedektif Can da o sırada topa girdi, üstüne vazifeymiş gibi durumu yatıştırmaya çalıştı. Üç Türk bağırışıp çağrışmaya, itişip kakışmaya başladık.
Scotland Yard Başkan Yardımcısı Nicholas Thornton, İngilizlere has serinkanlılığını bozmadan oturduğu koltukta biz Türklerin “görüş ayrılıklarımızı” nasıl çözümlediğimizi (!) ilgi ile izlemekteydi.
Üç Türkün bağırıp çağırmalarına “analar, avratlar” da dahil olduğu aşamada Thornton ayağa kalktı ve “Beyefendiler, benim hemen gidip Başkana bilgi vermem gerekiyor. Siz arzu ederseniz hasbıhalinize benim ofisimde devam edebilirsiniz” dedi ve odadan çıkmadan önce durup ilave etti “Ekselans, Tim’in söz verdiği yemek davetini ben üstlenmek isterim. Benim Klübümde birlikte bir akşam yemeği yemek zevkini bana bahseder misiniz? Müzikal konusunu da Scotland Yard halledecektir”…..başıyla zarif bir selam vererek odadan çıktı.
Bök gibi kalmış, utançtan yerin dibine geçmiştik.
(Ara not: Centilmenler Klübü, Birleşik Krallıkta 19. Yüzyılda, sadece toplumdaki üst düzey erkekler için kurulan ve günümüzde de süregelen özel bir sosyal klüp uygulamasıdır. Kadınların üye olamadığı, hatta, konuk olarak dahi kabul edilmediği bu klüplerde erkek üyeler restoran, bar, kütüphane, oyun odaları (bilardo, iskambil vs.),dinlenme salonları gibi mahallerde buluşup görüşürler, iyi vakit geçirirler. Bazı klüplerde gece kalabilme imkanı da sunulur. Amerika’da aynı ismi taşıyan striptiz ve o alanda diğer hizmetler (!) sunan Centilmen Kulüplerinden farklı olan İngiliz klüplerine üye olabilmek zordur ve prestij göstergesidir. Benim de bir kaç kez davet edildiğim bu yerlere son zamanlarda hanımlar da misafir olarak alınmaya başlanmıştır).
……………………….
EPİLOG
-Lord Asquit:
Ertesi sabah, İngiltere ile arasında iade i mücrimin (suçluların iadesi) anlaşması bulunmayan Haiti’ye kaçmak üzereyken Heathrow Havaalanında yakalandı. Mahkemeye çıkarıldı, 12 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Aldığı rüşvet paralarına el konuldu. Lord unvanı elinden alındı ve Lordlar Kamarasından azledildi.
Ölmediyse artık hapisten çıkmış olacağını tahmin ediyorum.
Gizli bilgi aktardığı şirket ise aniden buharlaştı.
-Lady Asquit:
Unvanını kendi rızası ile bıraktı. Kocasından boşandı. İngiltere’ nin kuzey doğusunda, İskoçya sınırında bulunan Northumberland Kontluğunda, ailesine ait deniz kıyısındaki malikaneye çekildi. Akıbeti hakkında hiç bir fikrim yok.
-Şantajcı (Abdulrahim (Abdu) Munzurlu:
Şantaja teşebbüs suçundan 4 yıl hapse mahkum oldu. Cezasının sonunda, bir daha Birleşik Krallık’a girmemesi için “kara listeye” konulduktan sonra Türkiye’ye sınırdışı edildi.
-Nicholas Thornton:
O yıl sonunda Scotland Yard’ın başına geçti. İki yıl bu görevi sürdürdü. Kraliçe 2.Elisabeth’ten “Sir” unvanı aldıktan sonra emekli oldu. İngiltere’nin güney doğu bölgesindeki Kent Kontluğundaki evinde emekliliğin tadını çıkarıyor.
Bana yaptığı Klübünde yemek teklifini hiçbir zaman yerine getirmedi.
-Timur (Tim) Adalı:
Olaydan sonra kendisini hiç görmedim. Bir kaç kez telefonla aradıysa da cevap vermedim. Bir süre daha Londra'da özel dedektiflik yaptıktan sonra tasını tarağını toplayıp Kuzey Kıbrıs’ta Lefkoşa yakınlarındaki Güzelyurt (Omorfo) kasabasında bulunan aile topraklarına döndüğünü, mandalina, portakal yetiştirdiğini, İngiltere’ye ihraç ettiğini duydum.
- Can Denizci (John Dennisky):
“Ekselans Operasyonu”ndan bir hafta kadar sonra (Sir Conan Doyle’nin yarattığı Sherlock Holmes’in romanlardaki Baker Street 221/B numaralı hayali evine 300-400 mesafede bulunan) evime gelerek, “With Scotland Yard’s compliments - Scotland Yard’ın iltifatları ile” ibaresini taşıyan zarf içinde, o malum müzikal için, en ön sıradan iki bileti sundu. Dedektif Can Scotland Yard’da bir kaç yıl daha çalıştıktan sonra İntiltere’nin güneyindeki sahil şehirlerinden birine (Brighton ? -Bournemouth ?) yerleşti. Bana bir kaç kez telefon açtı, evine davet etti. Maalesef gitme imkanı bulamadım. Dedektif Can, meslek tecrübelerinden, hatıralarından da yararlanarak polisiye romanlar yazıyormuş . Hayli okuyucusu da varmış. Cesaret gösterip “Operation Excellency’yi de yazıp yazmadığını soramadım..
Veee Bendeniz Cennetkuşu Ahmet kulunuz……
……. O günden bu yana daha yaşlanmış , daha tecrübelenmiş ve daha akıllanmış olmam gerekse de “Kırk yıllık Yani, olur mu Kani” misali da hala arada sırada başımı derde sokacak işlere bulaşıyorum.
Ne demişler ?….”Can çıkar, huy çıkmaz.
Zaten ne kadar yaşlanırsa yaşlansınlar Şövalyeler…Don Kişotluğu hep sürdürürler……
Hoşça kalınız……….
