BAŞLAMADAN ÖNCE B İR AÇIKLAMA
Anadolu Piramitleri yazı dizisini n 3. Bölümü olan Polatlı Tümülüslerini aşağıda anlatıyorum..
Ancak okumaya başlamanızdan önce sizlere bir açıklama ve özür borçlu olduğumu farkettim.
Bu yazı dizisi yıllar önce bir başka platformda yer almıştı. Bu kez Ulus Gazetesinde yayına uygun hale gelebilmesi için bir arkadaşımla oturup arzulamadığım bazı ifadeleri, cümleleri çıkardık, yerlerine daha uygun olanları koyduk.
20 Temmuz 2025 günü yayınlanması gereken düzeltilmiş 1. Bölüm yerine, teknoloji özürlü olan bendeniz, düzeltilmemiş 1. Bölümü, üstelik yine düzeltilmemiş 2.bölümle birlikte Gazeteye yollamışım.
Yok artık….hatanın bu kadarına olsa olsa “çifte kavrulmuş hata” denilir (Böyle bir ifade yoksa bile ben uydurdum işte. Bu yazıyı Bodrum’da değil, İngiltere’de yazıyor olsam yaptığım hatayı, belki de “çift katlı Londra otobüsü” diye tanımlayabilirdim).
Sözkonusu. 1. ve 2. Bölümler arzulamadığım ifade ve cümleler içerdiği gibi, iki Bölüm birleştiği için öyle uzun olmuş ki okuyanın sabır taşı gibi yüreği olması gerekir. Muhtemelen çoğunuz tamamını okumadan yarıda bırakmışsınızdır. Sonuna kadar okuyanlarınız olduysa yürekten tebrik ederim.
Bu kez sizlere, çok dikkat ederek, Anadolu Piramitleri yazı dizisinin, Polatlı’daki Kümülüsleri anlattığım , düzelttilmiş 3.Bölümünü aşağıda sunuyorum. Bırakın Türkiye’yi , iki adım mesafede bulunan Ankaralıların çoğunun dahi gidip görmediği, UNESCO’nun Dünya mirasları listesinde olan bu bölgeyi ilk fırsatta mutlaka gidip görmenizi tavsiye ediyorum.
………………….
ANADOLU PİRAMİTLERİ 3.BÖLÜM. (POLATLI TÜMÜLÜSLERİ)
Ankara'da yaşıyorsanız atlayın arabanıza, çıkın Eskişehir yoluna, Polatlıya doğru gidin. İsterseniz Sivrihisar yakınlarındaki, Nasreddin Hocanın doğduğu köyü ve mezarını ziyaret edebilirsiniz (ama sakın Nevşehirli dostlarınıza söylemeyin).
Sakarya Savaşının yapıldığı yörede bulunan Polatlı'da Şehitler Anıtını, Duatepe Anıtını ve 20 metreden daha yüksek dev bir heykel olan Mehmetçik (Dur Yolcu) Anıtını görmezlik etmemelisiniz.
Daha sonra yolun sağ tarafında Yassıhöyük Köyü yazan küçük bir tabela göreceksiniz. Sapın o yola. Çok gitmeden etrafınız irili ufaklı tümülüslerle sarılacaktır. Polatlı Tümlüsleri (Veya Polatlı Piramitleri) ile. Derken Friglerin başkenti Gordion'a varacaksınız. Solunuzda, bahçe içinde küçük ama çok güzel bir Müze (ziyaret etmeyi sakın ihmal etmeyin), solunuzda ise......
Muhteşem bir Tümülüs
Frig Kralı Midas'ın Tümülüsü.
İçine girilebilen tek Tümülüs.
Anlatmaya çalışmam beyhude olur. Gidip görmeniz, içine girmeniz, o duyguyu hissetmeniz, ürpermeniz gerek.
Daracık bir delhizden sonra mezar odasına varıyorsunuz. Burada günümüze ulaşan dünyanın en eski ahşap yapısı var. Kralı Midasın mezarı. MÖ 700'lerde falan yapılmış olmalı. Yani 2700 yıl önce). Orada 2700 yıllık ağaç duvarları ve bazı eşya kalıntılarını görebiliyorsunuz. Ama Midas'tan eser yok. Zira kemikleri Ankara'daki Anadolu Medeniyetleri Müzesine götürülmüş.
Bölgede sanırım 100 kadar tümülüs mevcut. Lidyalılarınkiler, Ankara’dakiler, Eskişehir’dekiler,Kastamonu’dakiler ve bölgede bulunabilecek diğerleri ile birlikte toplam 250 civarındaki tümülüsle arasında en büyük ikinci tümülüs bu tümülüs. Sakın en büyük hangisiydi diye sormayın. Son derece bozulurum. En büyük tümülüs, yazmıştım ya, Lidya Kralı Krezüs'ün (Karun'un ) babası için yaptırdığı,70 metre falan yüksekliğindeki tümülüstür. İkinci sırada olan Midas'ınki ondan biraz daha alçak..
Kral Midas denildiğinde aklınıza iki şey geliyor değil mi? Haydi bu iki efsaneyi hatırlayalım.
Birinci Efsane şöyleydi, hatırlarsanız.
Şarap tanrısı Dionisos Frigyayı gezmeye çıkmış. Çok yorgun düştüğünden (bence kafayı fazla çektiğinden) Midas'ın Sarayının bahçesinde uyuya kalmış. Midas onu gördüğünde üşümesin diye üstünü örtmüş. Dionisos çok etkilenmiş, çok memnun kalmış ve Midas'a ''Dile benden ne dilersen'' demiş (yahu her masalda bu lafı duymaktan gına geldi, ya neyse). Midas da, fırsatı kaçırmayarak her tuttuğunun altına dönüşmesini dilemiş (her tutuğun altın olsun deyiminin kökeni bu mudur acaba?). Şimdi terbiyesizlik edip ''çişini yaparken ne olmuş ?'' diye sormayın. Aklınızdan geçti tabii. Değil mi? O zaman ben de efsanenin sonrasını yazmıyorum işte...
İkinci efsane de şöyle:
Kimilerine göre Zeus, kimilerine göre Dionisos (bu herif yine çıktı karşımıza) bir nehirde yıkanıyormuş. Birden kulağına çok güzel bir müzik sesi gelmiş. Don paça nehirden fırlayıp müziği kimin yaptığını aramaya başlamış. Karşısına önce, müzik, sanat, şiir tanrısı Apollon çıkmış, ''benim müziğim, ben çalıyordum'' demiş. Derken ortaya bir de satir çıkmış. Biliyorsunuz canım, hani bedenini üstü insan, altı keçi olan tanrı (Şu Yunanlıların icad ettikleri tanrıya bak !)Diğer adıyla Pan. Çobanların tanrısı, Sülü'nün tanrısı (çoban/ kaval, pan/flüt). Pan da müziğin kendisine ait olduğunu iddia etmiş. Zeus (Dionisos) işin içinden çıkamayınca Apollon ile Pan arasında bir müzik yarışması düzenlemiş (O Ses Gordion !) ve jüri başkanlığına da (başka adam kalmamış gibi) Midas'ı getirmiş.
Midas yarışmanın galibi olarak Pan'ı seçmiş. Bu işe feci bozulan Apollon da ''Senin kulakların iyi duymuyor herhalde'' diyerek ceza olsun diye Midas'ın kulaklarını kocaman hale getirmiş. Midas utancından kafasında koca kulaklarını örten bir şapka ile dolaşmaya başlamış. Ama bir gün berber (bu Sevil'in değil Midas'ın berberi) traş için şapkasını çıkarak Midas'ın koca kulaklarını görmüş. Dedikodu o tarihte da icad edilmiş olduğundan durum bütün şehre yayılmış
Herkes Midas'ın kulaklarıyla alay etmeye başlamış. O Asrın Lideri Midas da hemen bir Kanun Hükmünde Kararname çıkararak kulakları hakkında konuşanları, yazı yazanları, karikatür çizenleri hapse atmaya yönelmiş.Bir gün Gordion'da dolaşırken garip bir mırıltı işitmiş. Ses göl tarafından geliyormuş (oralarda göl ne arar bilmiyorum, belki eskiden vardı) Göle doğru gitmiş. Bir de ne görsün (ve işitsin) göl kenarındaki sazlar meltemin etkisi ile bir o yana bir bu yana salınırken mırıldanıyorlarmış ''Midas'ın kulakları eşek kulakları, Midas'ın kulakları eşek kulakları''....
Rahmetli Güngör Dilmen ''Midas'ın Kulakları'' isimli harika bir tiyatro eseri yazmıştı. Daha sonra bir çok yerde, bir çok farklı tiyatro grubu tarafından sahnelenen bu oyunu ben ilk kez 1966 yılında Ankara'da, Devlet Tiyatrolarında seyretmiştim. Aradan yarım asırdan fazla zaman geçmiş olmasına rağmen sazların sesi hala kulağımdadır :''Midas'ın kulakları eşek kulakları,, Midas'ın kulakları eşek kulakları''.....
Anadolu Piramitleri hakkındaki yazı dizisi burada sona eriyor.
Ama...
Gordion demişken ''Kördüğüm Efsanesinden'' de bahsetmek gerekmez mi? Haydi dizinin Epilog bölümünde de bu hikayeyi haftaya hatırlatayım sizlere.
(Yeni bir not: Bir süredir UNESCO dünya mirası gecici listesinde bulunan Sard Ören Yeri ve Anadolu Piramitleri 17 Temmuz 2025 tarihinde daimi listeye alındı)
