Bugün Şeker Bayramının ikinci günü.
Bu kez ne yapalım, biliyor musunuz ?
“Tatlı yiyelim, tatlı konuşalım”………veya “yazalım”.
…………………….
16.asırda ilk kez Anadolu’da yapılmış.
Bal veya (daha ucuz olması için ) pekmezi suyla karıştırıp kaynatmışlar, koyulaşması için un eklemişler. Soğuyunca ağıza gelecek büyüklükte lokmalara ayırmışlar….adına da…..
Durun bir dakika, tamamiyle Türk icadı olduğu herkes tarafından kabul edilen bu tatlı yiyeceğin adının neden Arapça olduğunu ben bir türlü anlamamışımdır. Anlayanınız, bileniniz varsa lütfen bana da öğretsin.
Neymiş bu tatlı yiyeceğin adı ?
Rahat el Hulkum.
Türkçeye çevirirsek “boğaz rahatlatan” anlamını taşıyor.
Aslında bildiğiniz lokum bu.
Biz bazen “lati lokum” da deriz.
Rumeli’nde genellikle “rahat” veya “rahat lokum” derler adına.
Dünyada ise……uyanık bir İngilizin 18 veya 19. Asırda Istanbul’da tadıp beğendiği, İngiltere’ye götürüp “Turkish Delight” adı ile ürettiği lokumu Dünyada cümle alem bu adla bilir.
(Ara Sıcak 1: Bir zamanlar ABD’yi kasıp kavuran dansözümüz Necla Ateş de “Türk Lokumu /Turkish Delight” olarak ün yapmıştı).
(Ara Sıcak 2: Uyanık İngiliz, yerli ve milli lokumumuzu alıp İngiltere’de üretmişti. Bugün bir Türk işadamı da lokumumuzu onların ülkesinde üretip onlara ve dünyanın bir çok ülkesine satıyor.)
………………..
Kastamonu’da doğduğu biliniyor. Doğum tarihi belli değil ama 18.yüzyıl sonlarına doğru, 2.Selim’in padişahlığı döneminde olabileceği düşünülüyor.
Adı Bekir.
Babasının küçük şekerci dükkanını devralmış.. Lakin, o küçük şehirdeki o küçük dükkan onu tatmin etmiyor. Gözleri hep yukarıda, hep ileride.
İstanbula geliyor. Bahçekapı’da bir dükkan açıp akide şekeri ile lokum satmaya başlıyor.
Artık adı Bekir Efendi’dir.
Eli biraz para tutunca hacca gidiyor 19. Asır başlarında.
Döndüğünde adı Hacı Beki Efendi oluyor.
Dedik ya gözü hep ileride… Avrupa’da şeker rafineleri açılınca ve Osmanlıya ihracat başlayınca, Lokum yapımında bal ve pekmezden vazgeçip kelle şekeri kullanmaya geçiyor..
Derken Almanın biri nişastayı icad ediyor. Hacı Bekir Efendi hiç durur mu, lokum yaparken un yerine nişasta kullanmaya yöneliyor..
Herkes bal/pekmez,su ve un kullanıp lokum üretirken onun şeker,, su, nişasta ile yaptığı, içine kimi zaman fındık, fıstık, kimi zaman sakız, bazan gül yaprakları kattığı lokumlar piyasayı altüst ediyor. Ünü Saraya kadar uzanıyor. Sultan 2.Mahmud ona bir nişan taktığı gibi Sarayın fahri Şekercibaşı’sı ilan ediyor. Yani vizyon sahibi olma, çalışkanlık ve dürüstlük semeresini veriyor.
Hacı Bekir’in vefatını ardından işin başına oğlu Mehmed Muhiddin Hacı Bekir geçiyor Devir, savaş seferler dışında ilk kez Avrupa’ya seyahate çıkan Padişahımız olan Sultan Abdülaziz'in devri. Mehmed, Avrupa’nın çeşitli şehirlerinde, hatta Amerika’da açılan fuarlara katılıyor, altın madalyalar kazanıyor.
20. Yüzyıl başlıyor. Osmanlı İmparatorluğun tahtında 2. Abdülhamid, Hacı Bekir “İmparatorluğunun (!)” başında ise Hacı Bekir’in torunu, Mehmed'in oğlu Ali Muhiddin Hacı Bekir oturuyor.
(Ara Sıcak 1: Ben Ali Muhiddin Beyi Kadıköy Çarşısı içindeki dükkanında bir iki kez görmüştüm)
(Ara Sıcak 2: Ne kadar doğrudur bilmem ama hikayesi pek hoştur.
Sultan 2.Abdülhamid tatlıyı şekeri çok severmiş . Bu yüzden dişleri bozukmuş ve sık sık diş ağrısı çekermiş. Dişleri ile kolayca çiğneyebileceği bir şekerleme yapılması için yarışma açmış. Yarışmayı tabii ki, Ali Muhiddin Hacı Bekir’in yaptığı lokum kazanmış. Sultan da Ali Muhiddin’i Sarayın Şekercibaşıcısı yapmış.
İnanırsının inanmazsınız bilmem ama hikaye lokum tadında, değil mi?).
Hacı Bekir’in bugün Istanbul’da bir çok şubesi var son dönemlerde Ankara’da da şube açtıklarını duydum. Galiba Mısır’da (Kahire ?) da şubeleri varmış taa Osmanlı döneminden kalma.
Evim Istanbul’un Asya tarafında, Kadıköyde olduğundan Hacı Bekir’in bu semtteki dükkanını iyi bilirim. Çocukluğumdan beri aynı yerde olduğundan açılışı herhalde asırı bulmuş olmalı.
Kadıköy Çarşısının Kaymakamlığa ve İskele Meydanına açılan sokağının sonuna doğru sol koldadır.
İçeri girdiğinizde sağ taraftaki camekanın içinde çeşit çeşit lokumlar sergilenir: sdesi, sakızlısı, fındıklısı, fıstıklısı, güllüsü, kaymaklısı ve çifte kavrulmuşu..
(Ara Not: Bir süredir şekerciler , farklılık yaratmak amacıyla olacak, çeşitli rayihalar, kıvamlar içeren yeni lokum türleri üretmeye başladılar. Tabii ki , damak tadları tartışılmaz amma velakiiin….
………..ben şahsen “çikolatalı lokum”a illet oluyorum. Lokum nefistir, çikolata da öyle ….ama ayrı ayrı. Allah aşkına, siz bir dilim reçelli ekmeğin üstüne bir de bal döküp yer misiniz ?
Yerseniz size afiyet olsun ama ben yemem.
Sadece “çikolatalı lokum” mu….”çikolatalı baklava”yı da yemem.
Her şeyin bir ölçüsü olmalı, yahu. Hani utanmasalar her şeye şey olan maydanozlusunu da yapacaklar).
(Bu kez “Ara sıcak” diyerek yazayım: Bir illet olduğum şey de Amerikalıların gerçeğini yapmayı beceremedikleri ve benzettiklerini sandıkları “marshmellow’u bizimkilerin üretip, “müslüman mahallesinde salyangoz satar gibi”, nefis lokumlarımızın arasında satışa sunmaları)
Sol tarafta ise üzerinde külah biçiminde pırıl pırıl pirinç kapakları olan, silindirik cam kavanozlar yer alır. İçlerinde, rengarenk akide şekerleri.
Şöye bir göz atalım: En başta tarçınlısı (ben çok severim), sonra fındıklısı, ardından limonlusu, susamlısı. Bunlar şeffaf olan akide şekerleri. İki tane de şeffaf olmayan cinsi var: pembe renklisi çilekli, beyazının neli olduğunu bi türlü keşfedememişimdir.
(Ara not: Şekerciler akidenin de suyunu çıkardılar. alacalı bulacasını, portakallısını, hatta bergamotlusunu, muzlusunu, Türk kahvelisini yaptılar. Yakında ejder meyvalısını, cafe latte’lisini de yaparlarsa şaşmayacağım. Ama bana bunları satamayacaklar).
Ben Türkiye’ye her gittiğimde dönmeden önce mutlaka Kadıköy Çarşısındaki Hacı Bekir’e uğrar, akide şekeri alırım, kimi zaman karışık, kimi zaman sadece tarçınlısından. Türkiye’den Londra’ya dönen veya gelen dostlar da bana akide şekeri getirirler (iğde yanında)
Bitti mi ?
Hayııır.
Hacı Bekir’e uğrayınca nane şekeri de ( o mink, beyaz renkli , klasik olanından) mutlaka alırım.
(Ara Sıcak: Vallahi ticari reklam yapmıyorum, sadece bir kültür mirasımızı anlatıyorum).
Lokum deyince, yazıya nokta koymadan önce, muhtemelen sizlerin de çocukluğunuzda yaptığınız bir şeyi ve sevdiğiniz bir anıyı hatırlatmadan olmaz.
İki bisküviyi alırsınız.
(Ara Sıcak: Aslı Fransızca , iki kez pişirilmiş anlamına gelen “biscuit”, olan bu sözcüğün Tükçe yazılışı ve okunuşu “bisküvi” şeklindedir. Ancak ülkemizde halkın bir kısmı (ve onları temsil eden bazı politikacılar) bu kelimeyi “püsküvüt”, hatta “peskavit” diye telaffuz eder).
Ne diyorduk. İki bisküvi alırsınız. Bir lokumu elinizle bastırıp yaygınlaştırdıktan sonra bisküvilerin arasına koyup……..
………..ham yaparsınız.
Vay, vay, vay.
Ağzınızda bir lezzet patlaması yaşanır….Üstünüze dökülen bisküvi kırıntılarını dahi dikkatle toplar ağzınıza atarsınız.
Hatırladınız değil mi ?
Peki, o zaman hemen gidip bir paket bisküvi, bir kutu lokum alıp hazırlaması basit, yemesi nefis bu lezzet bombasını neden yapmıyorsunuz ?
(Son not:Yıllar önce Louvre’u gezerken bir İtalyan (?) ressamın yaptığı Hacı Bekir tablosunu görmüştüm. Resimde Hacı Bekir sarıklı, beyaz sakallı , hafif göbekli şekilde tasvir edilmişti . Yanlış hatırlamıyorsam elinde terazisi ile önünde bekleyen anne ve iki çocuğu için lokum veya şeker tartıyordu. Louvre’da başka hangi Türklerin tablosu var bilmiyorum ama bir lokumun başarısının nerelere kadar uzanabileceğini görmek beni, heyecanlandırmıştı).
Her gününüz bayram olsun.