Bu yazının Hasan’a ilişkin bölümünü geçen hafta okumuş olmalısınız. Bugün ise, zaten çoğunuzun duyduğu, bildiği Recep ile ilgili bölümünü anlatacağım
……………….
ATMA BRE RECEP
Hikaye yine Balkanlarda geçiyor. Ama bu kez Arnavutluk'ta.
(Dakka bir, Ara Not bir: “Balkan/Balkanlar” aslında “dağ / dağlar” manaına gerlir.. Nitekim, Rumeli kökenli büyüklerinize sorarsanız size bu anlamını söylerler. Bizde bu bölge genel olarak “Rumeli.” adıyla bilinir. Bu isim de Rum/Roma (Doğu Roma/Bizans) illeri-elleri-toprakları anlamındadır. Avrupalılar bu isimlerden hiçbirini sindiremediklerinden bölge için son zamanlarda “Güneydoğu Avrupa” ismini kullanmaya başlamışlardır).
Kesin tarih bilinmiyor ama Balkan savaşları öncesinde ve Osmanlının bölgedeki son yıllarında olmalı (Benim bu konudaki fikrimi ileride yazacağım).
Osmanlı zayıflamış. Bölgede asayiş bozulmuş. Avrupa Devletlerinin teşviki, desteği ve yardımlarıyla milliyetçi akımlar, ayaklanmalar başlamış. Fırsatta istifade eded çeteler, eşkiyalar da etrafı kasıp kavuruyor.
Bu eşkiya çetelerinden birisi de başında Arnavut Recep’in bulunduğu çete. Yolları kesiyorlar, köyleri basıyorlar, konakları yağmalıyorlar.
Bu işe son vermenin zamanının geldiğini düşünen zaptiyeler Recep ve avanesini dağda sıkıştırıyorlar. Savunmasız kişilere, evlere, köylere saldırmakta pek yaman olan Recep ve çetesi daha bir kaç kurşun atılınca pes ediyor.
Recep, etrafını saran zaptiye müfrezesine “ Etmeyin more ağalar, abe epimiz din kardeşiyiz bre, teslim oluyoruz” diye bağırıyor.
Zaptiyeler ateşi kesiyorlar, Recep ve çetesini teslim alıyorlar.
Recep ve avanesi salya sümük, yalvar yakar, bir daha eşkiyalık yapmayacaklarına yemin billah edince kısa bir mahkumiyetten sonra serbest bırakılıyorlar.
Mapushaneden çıkan şakilik dışında bir becerisi olmadığı için işsiz kalıyor. Ne yapsın? Kahvehaneleri dolaşıp maceralarını anlatarak üç beş kuruş kazanmaya çalışıyor..
İşte yine öyle bir gün, bir kahvehanede konuşuyor, jandarmalar tarafından kuşatıldığı olayı anlatıyor…..
………..”More, vallahi gebertecektim episini zaptiyelerin.. Çolukumuz, cucukumuz var diye ağladılar da bıraktım gitsinler”
Palavracının şanssızlığına bakın ki, kahvehanedekiler arasında Recep ve çetesini dağda kuşatan müfrezeden bir zaptiye bulunuyormuş. Adam bir kahkaha attıktan sonra oturduğu yerden bağırmış……..
……….”Atma bre Recep, biz de din kardeşiyiz”.
Günlük hayatımıza giren ve pek sıklıkla kullandığımız “Atma Recep…..” deyiminin hikayesi böyle işte.
Hani, başı sonu bulunmadığı , tam yer ve tarih verilmediği için inandırıcı olmadığı izlenimi uyandıran bu hikayenin doğruluğunu kanıtlayan belgeler Recep ve çetesinin çektirmiş olduğu fotograflar.
Bu fotograflar bana yaklaşık tarihi bakımından bir fikir verdi.
2.Abdülhamit : 1985 yılında , orduda yaptığı düzdenlemeler meyanında, İngilizlerden Martini-Henry tüfekleri satın almıştı.
Bu tüfeklerin çoğu 1877-78 Harbinde Rusların eline geçince yeniden silah edinmek zarureti doğdu. 2.Abdülhamit, sanki mağlubiyetin sorumlusu İngiliz Martini-Henry tüfekleriymiş gibi başka ülkelerin ürettiği silahları araştırmaya başladı.
Alman Paul Mauser, kendi adını verdiği yeni bir tüfek geliştirmişti. Almanlar da Osmanlı İmparatorluğunu yanlarına çekmek istiyorlardı. 2.Abdülhamit tüfeği beğendi. Almanlar bu silahın sadece Osmanlı Ordusunun kullanımı için yaptıkları modelini, hem de uygun fiyatla sattılar. Bu silah bir çok ülke tarafından 1. Ve 2. Dünya Savaşlarında kullanıldı. Bizde de , sadece Osmanlı tarafından değil, İstiklal Harbinde de kullanılan bu tüfek 1950’lere kadar Ordu envanterinde kaldı……Evet, evet, Türkçede “ Mavzer” şeklinde telaffuz ettiğimiz tüfekten bahsediyorum.
Eeeee ?
Eeeesi şu: Hasan’ın kullandığı tüfek Martini-Henry idi. Fotoğraflarda Recep'in silahının ise Mauser (mavzer) olduğu görülüyor. Bu da, bir ihtimal, Arnavut Recep’in Debreli Hasan’dan bir süre daha sonra eşkiyalığa başladığına işaret ediyor……….
……….denilebilir mi, acaba ? Bilen cars varsa bana da öğretsin.