Edebiyat, bilgeliğin en büyük kaynağıdır.
Çünkü iyi okurlar eserleri derinlemesine inceleyip kendi deneyimleriyle birleştirdikçe yeni konuları ortaya çıkarırlar.
Bu sadece edebiyatta yaşanabilecek bir durumdur.
Büyük edebiyatı ölümsüz kılan olgu budur.
Nesnel bilim size bu olanağı vermez, bu heyecanı yaşatamaz.
Metafizik düşünce spekülatiftir, yani kurgusaldır, hızla gelişmiş ve milattan önce 700 yıllarından, milattan sonra 1800’lü yıllara kadar yirmi beş asır egemen olmuştur.
2500 sene egemen olan bir düşünceden halkın kurtulup gerçeği görmesi kolay değildir.
İşimiz çok zor.
Atilla ilhan’ ı analım. O büyük yazar, “hangi batı, hangi edebiyat, hangi sol” diye yazı ve kitaplara imza atmıştı…
Günümüzde kapitalist emperyalist sistem sadece ekonomik politik alana değil, kültüre de egemen olmak istiyor.
Edebiyatla insanları duyarsızlaştırıp ahmaklaştırıyor.
Gerici felsefesiyle de toplumu çökertmek istiyor.
Okusunlar da ne okurlarsa okusunlar diyemeyiz.
Hiçbir cümle saf ve tarafsız değildir, size bir ideoloji yükler.
Ne okumalı, niçin ve nasıl?
Halkın gerçeğini anlatan eserler okunmalı.
Şimdi piyasa edebiyatı baskındır, insan yok, halk yok, geçim, sınıf, sömürü yok.
Sokak, akılcılık, fabrika, okul, yaşamın dibi yok romanlarda, ya ne var?
Sayıklama, iç dökme...
Halkın ekonomik politik durumu hangi kitaplara yansımışsa onları okuyalım.
Ama sadece konu değil, üstün bir estetikle yazılması şartıyla.
Bu alanda Sadri Ertem öyküleri örnektir.
Kaba fanteziler, çıtkırıldım edebiyat sahneleri, sevimli hülyalar, güzel sözler, çift anlamlar, tuhaf benzetmeler yoktur onun edebiyatında...
Hayatın çıplak, somut gerçeği vardır, yalın, açık diliyle...
Yazar sözcüklere takla attıran ip cambazlarından biri değildir çünkü...
Yazarın öykülerinde de sosyal konular, ekonomi politik yönelişler çoğunluktadır.
Edebiyat, bireyi doğrudan değiştiremez ama yaşamı ve dünyayı-ilişkileri sorgulama gücü verebilir.
Sorgulamak ve seçenekleri göstermek daha iyi-doğru ve güzel bir hayat için insanda coşku, güç-istek ve düşünce ufku yaratabilir.
Toplumsal gerçekliği sosyal teori ile anlamanın yanı sıra ekonomi politik içerikli romanlar üzerinden de irdelemeye çalışmak insana geniş ufuklar sunmaktadır.
Faruk Nafiz Çamlıbel “…bir kavmi uykusundan uyandırır bu haller/
Doğar aç midelerden nur topu ihtilaller…”
Yazar eserinde, tarihsel ve sosyal zamana önem vermelidir.
Roman toplumsal gelişmeyi yansıtmalı, ya da eş deyişle, toplumsal gelişme romana yansıtılmalıdır.
Bunu yazar yapacak, ama yaparken de etik ve estetik tutuma özen gösterecektir.
Neyi, niçin ve nasıl yaptığının bilincinde olacak, gerçekliğin hem tarihsel hem de toplumsal ve bireysel boyutlarını derinliğine verebilecektir.
Türk romanı ve şiiri bu görevi başarıyla yerine getirmiştir.
Prof. Alemdar Yalçın da bu görüştedir. (Cumhuriyet Dönemi Çağdaş Türk Romanı, Cilt 1, 4.Baskı,2017, s;157)
Ama acaba okur görevini yaptı mı?
Gelecek yazılarımızda irdeleyelim…
