Küçük sarışın çocukla anne ve babası dışarı çıkıyorlardı.
O sonbahar gününde dışarıda ılık güneşli bir hava vardı.
Annesi çocuğa, “dedene hoşça kal de, yavrum” dedi, ayakkabısına eğilirken...
Odasında çalışmakta olan dedesi de kapıya gelip torununu okşadı.
“Bugün Pazar” dedi kız çocuğu.
“Bugün Pazar
Bugün beni ilk defa güneşe çıkardılar” dedi dede.
“Hangi şairin bu şiir, sor dedene” dedi anne.
Sordu çocuk.
Yanıtladı, dedesi: Nazım Hikmet.
“Nereden güneşe çıkarmışlar?” dedi kız.
“Hapisten.”
“Hapis ne?”
“İnsanların özgürlüğünü kısmak için konuldukları bir yer.”
“Yani suçlular mı?”
“Suçlu, suçlu görülen, suçlu bulunan ya da öyle zannedilen...”
“Yani kesin değil”
“Evet, belki kimi kesin, kimi değil, kimi araştırılıyor…”
Dede, aileyi yolundan alıkoymamak için;
“Hadi şimdi siz çıkın, gezin, akşam yemeğinde sohbete devam ederiz” dedi, gülümseyerek…
Akşam yemekleri genelde bir öykü anlatımıyla, ya da yaşanmış bir olayın hikayesiyle birlikte yenilirdi.
Günün bitiminde sofra hazırlandı ve akşam yemeğine oturdular.
Beş kişiydiler.
Küçük kız, anne ve babası, babaanne ve dedesi. Üç kuşak birlikte.
“Hadi bakalım, herkese afiyet olsun, gününüz nasıl geçti?” diyerek açılışı başlattı dede.
Anlattılar, gezip gördükleri yerleri, çocuk parklarını…
Yemeğin ortasına doğru döndüler sabahki konuya.
Dede başladı:
“Bakın, bir düşünür düşünce üretir, bir şair şiir üretir, profesör uzmanlık kitabı yazar, bir suçlu da suç üretir.“
“Herkes bir şey üretir mi dede?”
“Evet, yavrum, az çok."
Dede tabağından bir kaşık yemek alıp, suyunu içerek devam etti.
“Suçluya önyargısız bakalım:
Suçlu sadece suç üretmez, yanı sıra ceza hukuku da üretir, bu dersi veren profesörü üretir, hoca yazdığı ders kitabını piyasaya sürer, bir meta olarak satar, suçlu ayrıca polisi, mahkemeleri, yargıçları da üretir.
Tüm bu meslekler yeni ihtiyaçlar da doğurur.
Suçlu diğer yandan sanat yapıtları, öyküler-romanlar da üretir.
Trajediler, komedi kitapları, oyunlar da üretir.
Hırsızlar sayesinde kilit sektörü yetkinleşmiştir.
Mülkiyete karşı işlenen suçlar, yeni savunma yöntemleri getirir.
Dedenin bu bitmez konferansına oğlu itiraz etti.
“Baba; suçu ve suçluyu övüyor musun yoksa?”
“Yok oğlum, suçu da suçluyu da övmüyorum, sadece tarafsız bakıyorum konuya, yani demek istiyorum ki; hani halkımız der ya, “her şerde, her kötülükte bir hayır vardır” onu vurguluyorum…
Yani toplumsal gelişmelerde karanlığın da payı yok mudur, diye ortaya bir soru atıyorum…
Küçük sarışın torun heyecanla; “dedem haklı, birisi benim oyuncağımı çalsa, nasıl bulacağız, kime gideceğiz? dedi, gülerek…
Babaanne devreye girer;
“Suç ve Ceza romanını anımsadım. Burada ise konu “suç ve hiza” çevresinde dönüyor.”
“Mandeville’de (1670-1733) Arıların Öyküsü (1705) isimli yapıtında her çeşit mesleğin üretken olduğunu göstermiştir.”
Anne kızının saçlarını okşayarak, “Yavrum, biraz daha büyüyeceğiz, ilkokul sıralarında bu konuları daha geniş konuşacağız, hadi hep birlikte portakal sularımızı içelim” diyerek bardağını kaldırdı…
