“-Ben... Eyleme inanmış, bu yola baş koyup bu uğurda dövmüş, dövülmüş ve her türlü mücadeleyi yapan bir öğrenciyim. «Bir Nükte Bir Işık» isimli eseriniz bir rastlantı olarak elime geçti. Oradaki fikirlerin çok etkisinde kaldım. Eylemimizin liderine çok derin sevgim var. Her taraf, odam, çantam hatta saatimin kapağında bile onun resmi kaplı... Ailem bu halime kızdı diye on beş gün evimi terk ettim. Sonra annemin yalvarmalarına dayanamadım döndüm...
Kitabınızın bir yerinde «Liderlerin değil fikirlerin ardından gidin. Çünki liderler de insandır yanılabilir, ölebilir».Diyorsunuz.
Lider olmadan fikir olur mu? Ama lider yanılırsa biz de yolundan döneriz...
Bu konuyu yazınızda açıklar mısınız?”
Sayın öğrencinin samimi mektubu beni çok düşündürdü. Ne kadar ince bir konuya eğilmiş. Böyle karışık bir devrede, açıklaması hayli zor Ama her şeye rağmen duygularımı yazacağım.
Hz. Ali zamanında aslı Yahudi olan lbn Sabâ ve adamları bir gece toplanırlar. Ibn Saba onlara der ki:
- Görüyorsunuz ki İslâmın tek Allah fikri peygamberimiz Hz. Musa'ya ortak oldu. İslâm bu durumda sür'atle yayılıyor. Biz onlara Hristiyanlarda olduğu gibi öyle bir putlaşacak kimse bulalım ki, bizim dinimiz eşsiz kalsın.
Eğer onlara putlaştıracakları bir kimse bulursak Allahtan bölünürler. Allahtan bölünen topluluk birbirini yer, birleşip kuvvet olamazlar...
Bu kimse de ancak Hz. Ali olabilir, derler...
Toplantılarında aldıkları karara göre bir kaç ay bu fikri yavaş yavaş yayarlar Sonra birgün İbn Saba ve adamları Hz. Ali'yi Kûfe camiinden çıkarken beklerler. Hemen camiden dağılanların gözleri önünde yerlere kadar kapanıp secde ederek;
- Sen O'sun... Bu kadar güçlü, bilgin; bu kadar sabırlı derya gibi halinde Sen «O»sun. Ne olur yer yüzünde Ali olarak göründüğünü saklama, derler.
Hz. Ali birden şaşırırsa da, sert ve güçlü bir sesle;
- Kimim ben der?
İbn Sabâ ve adamları bir ağızdan:
- Allah Aliyullah... Sen Allahsın, yer yüzünde Ali olarak görünüyorsun.. Derler.
Hz. Ali derhal kesin bir şekilde bu hareketi önlemek ister... Sonra hiç vakit geçirmeden fetvasını verir. İbn Sabâ ve Sabailer diye türeyen adamları yakalattırır. Allahın adına bu harekette bulunanları cezalandıracağını ilan eder. ibret olsun diye elebaşılarını ateşle cezalandırır...
Bu hadiseden sonra Hz. Ali şehrin ileri gelenleri ile bir toplantı yaparak der ki:
-Bir topluluk için en tehlikeli şey Allahın birliğinde bölünüp bir çok şeyleri putlaştırmaktır. İnsanlar gözlerinde ve gönüllerinde bir önderi, bir devlet adamını, serveti, sağlığı ve buna benzeyenleri putlaştırırlarsa cezaları ağır olur.
Parayı putlaştıranlar hırsa bürünür ilâhi rızâdan ayrılır, haksızlıkla yığıcı olur,şeytanın ortaklığını yaparlar.
Bir cemiyette böyle kimseler çoğalırsa bir müddet sonra o cemiyet yiyenlerle bakanlar, ezenlerle ezilenler haline gelirler. Lideri putlaştıranlar liderin yanlışlarına günahlarına hatalarına ortak olur ondaki kusurları göremezler.
Halbukiyanılmamak hakka mahsustur. Insanlar hayatlarının her devresinde hata yapabilirler. Her kim hayatında bir varlığını putlaştırır onu tapılacak hale getirirse bu hatasının cezasını kendisi ile beraber etrafı da çeker...
Hz. Ali' nin bu güçlü tutumundan sonra Sabailer kısa zamanda haritadan silinirler...
Şüphesiz ki tarih önümüzdeki ibretlerle örnektir.
Bu gün gençliğin bir takım liderler tarafından bölük bölük edildikleri acı bir gerçektir... Halbuki aklı başında hiç bir lider kendisinin putlaştırılmasını isteyemez. Kendini putlaştıran liderlerin sonları daima felaketle bitmiştir. Dünyanın yakın tarihinde buna çok açık örnekler vardır.
Her millette bölücü ve benliğini putlaştıran liderler tarih önünde suçlu olurlar. Çünkü bu yolda bölünerek birbirlerini harcayan gençliğin ana babaların çektiklerinin suçlarınını yüklenirler. Onun için Atatürk «Benim bu fani vücudum bir gün elbette toprak olacaktır. Ama milleti ebediyen yaşayacaktır» demiştir.