Hz. Peygamber sahabeler ile otururken ilim her şeyin üstündedir buyurunca huzurda bulunan bir bir zat: Ya Resûlallah ilim Kur'an okumaktanda mı üstündür? deyince:
- Evet, demiş, bilerek okunan şeyle ne olduğunu anlamadan okunan şey arasında çok fark vardır.
İstanbul camilerinden birinde vaizin Kur'an tercüme edilemez sözüne bir tıp talebesi «edilir» diye cevap vermiş. Cemaat «edilir...», «edilmez...» diye az daha birbirine gireceklermiş. Bu husustaki kanaatiniz nedir?
KUR'AN lûgatta okumak mânâsına gelir. Hz. Peygamber veda haccında söylediği hudbelerinde," Burada bulunanlar, bulunmayanlara tebliğ etsinler,." Demiştir.
Bu söze göre Arapların da diğer milletlere tebliğ etmeleri şarttır. Ayrıca araplara, «Benden bir âyet de olsa tebliğ edin» demiştir. Çünkü Hz. Peygamber muayyen bir kavme değil bütün insanlara islâm dinini tebliğ ile aydınlatılmıştır. Bütün milletlere tebliğ ise ancak onların dillerine tercüme edilmekle kabildir. Eğer bu tercüme yapılmamış olsa, tebliğ lâyıkiyle yapılmamış demektir. Pakistan gibi bâzı müslüman devletler, Kur'an-ı başka dillere tercüme için âlim ve muktedir din adamlarından bir heyet kurup yabancı dillerdeki tercümelerin hatâlarını açıklayarak, tercümenin daha esaslı olmasına yardım etmektedirler.
İbrahim Sûresi (4) de «Kendilerini açıkça beyanda bulunması için her peygamberi kendi milletinin diliyle gönderdik» der. Madem ki Hz. Peygamber bütün milletlere gönderilmiştir, o halde bütün dillere tercüme yoluyla tebliği yapılacağı da, bu ayetle açıklanmış olur. Kur'an-ı Kerim sadece okumak için değil, anlaşılması için gönderilmiştir.
Onu sadece mezarlıkta ve ölü başında okunan kutsal kelimelerden ibaret bir kitap sayan cahil din adamlan islam dininin telkin ettiği ilmi görüyü anlamadıkları için memleketin din seviyesini bu günkü gericilik haline duşürmüşlerdir.
Tiranlar (Selman's Farisi) den (Fâtiha) süresinin Farsça yazılması rica etmişler, o da yazmış. Rivayete göre bunu Hz. Peygambere açmış ve peygamber bunu kabul etmiştir.
Ancak, her dilin kendine mahsus özellikleri ve güzellikleri vardır.Hiç bir tercüme aslının yerini tutamaz. Kur'an-ı Kerim'den tercüme yolu ile onu anlıyarak faydalanmak başkadır.Tercümeyi Kur'an yerine koymak başkadır. Tercüme edilebilir demek, aslının yerine kullanılır ve tercüme ile ibadet edilebilir demek asla değildir. Çünkü Kur'an-ı Kerim'in kendine has bir yazılış tarzı ve şiir gibi ahenkli bir okunuşu vardır. Sıradan şairlerin bile şiirleri tercüme edilince, güzelliğini kaybeder. Ama tercüme aslı gibi güzel değildir, diye mânâsını bilmekten kendimizi men edemeyiz. Bütün dünyadaki Kur'anı Kerim'lerin tercümelerile meşgul olan bazı din bilginleri daima " Tercüme, tefsire
tercih edilir zira tefsir yapanın kendi hissiyatından karıştırmamasına imkân yoktur. Halbuki Kur'an-ı Kerim, hiç bir hissiyata, hiç bir bilginin en ufak bir ilave yapamıyacağı kadar tam bir kitaptır." Demişlerdir. Ancak bütün dünya dillerine yapılan ve Kur'an-ı Kerim'in ne demek istediğini beyan eden tercümeleri, islam dininin tebliği için ne kadar zaruri görüyorsak, tercümenin aslının yerine geçip ibadetlerde kullanıla mıyacağı da o kadar aşikârdır.