Arzu Kök - Şair ve Yazar
Köşe Yazarı
Arzu Kök - Şair ve Yazar
 

YOZLAŞMA

Yozlaşma, bir toplumun sadece siyasi yapısında değil, daha ok da vicdanında, belleğinde ve ahlâkında meydana gelen çürümenin göstergesidir. Yozlaşma varsa eğer hiç gecikmeden yapışır alnına toplumun. Genelde bir halkın, hukuku bir kenara bırakıp, çıkar ilişkilerini sistem haline getirmesiyle başlar ve hızlı bir şekilde yol alır. Hele ki devlet hakem olmak yerine taraf olduğunda daha da hızlanır. Ancak şu da şu da bir gerçektir ki; yozlaşma, sadece değerlerin çürümesi değil, kurumların da içinin boşalması demektir. Bir halkın, hukuku bir kenara bırakıp, çıkar ilişkilerini sistem haline getirmesiyle başlar. Oysa vicdan, hukukla değil, etikle terbiye edilir derler. Ancak bir de hukukun kuracağı düzenin ruhunun, o toplumu ayakta tutan değerlerin belirlediği de tartışılmaz bir gerçektir. Yozlaşma, bu ruhun zehirlenmesidir. Bugün "yozlaştık" diye sızlananlar, aslında "aydınlanmadan vazgeçtik" demek istemektedir. Zira aydınlanma, insanı dogmalardan kurtarır. Aklı özgürleştirir. Sorgulamayı öğretir. Yozlaşma varsa da bu sürecin tersine işler. Akıl terk edilir. Bilimin yerini hurafe alır. Liyakatın yerini sadakat alır. Gerçeğin yerini “işine gelenler” alır. Bir de şu var ki her yozlaşma dönemi, kendi "tip"ini yaratır: Yalaka aydın… Satılık kalem… Üç kuruşa imza atan bürokrat… Kendini bilmez kanaat önderi… Ve alkışlayanın çok, sorgulayanın az olduğu bir kalabalık… Ve sonrasında tüm toplumsal yapıların çöküşü ki bu çöküşte sadece adalet, düzen değil insan onuruna ayaklar altında ezilir. Bugün bu ülkede, işini doğru yapan bir kamu görevlisi "dürüst" değil, "saf" olarak niteleniyorsa; bir yurttaş hakkını aradığı için değil, tanıdığı olmadığı için kaybediyorsa; gazeteciler, gerçekleri yazdıkları için yargılanıyor; dalkavukluk yapanlar ödüllendiriliyorsa… Sorun sistem gibi görünüyor. Laiklik yara aldıysa, kamu malı özel kâr aracı haline geldiyse, devletin görevi "kamunun yararı" olmaktan çıkmışsa; yozlaşma sadece bugünü değil, geleceği de tehdit eder hale gelmiş demektir. Ve bu tehdit, dışarıdan değil içeriden gelen büyük bir tehdittir. Halk, hak arama alışkanlığını yitirirse… Öğrenci, torpili doğal karşılarsa… Yargıç, güce göre karar verirse… Memur, emre göre değil yasaya göre hareket etmekten korkarsa… Yozlaşma artık olağan hale gelmiş demektir. Unutulmamalıdır ki yurttaşlık, sadece oy kullanmak değil, aynı zamanda denetlemektir. Bir toplum kendini sorgulamazsa; Kimse ona adalet sunmaz. Bir toplum liyakati dışlarsa; Kimse ona kalkınma getirmez. Bir toplum eleştirel aklı boğarsa; O toplum, alkış tufanında kendi mezarını kazıyordur. Bugün bu ülkede dürüst kalmak, cesaret değil, yalnızlık işi olarak algılanır olmuş. Ve ne acıdır ki… Dürüst kalmak, sistem dışı kalmak olarak algılanmaya başlandı. Yozlaşma, evet bireyin suçu değildir, sistemin suçudur ama bu suça sessiz kalan her birey, ortaklığa soyunmuş olmuyor mu? Bir sabah uyandığınızda elinizi yüzünüzü yıkadıktan sonra şöyle bir aynaya bakın ve sorun kendinize: “Ben, bu yozlaşmanın neresindeyim?” Yanıtınızın ne olacağını bilemem ama bildiğim bir şey varsa da verdiğiniz yanıt bu ülkenin geleceği olacaktır.
Ekleme Tarihi: 11 Haziran 2025 -Çarşamba

YOZLAŞMA

Yozlaşma, bir toplumun sadece siyasi yapısında değil, daha ok da vicdanında, belleğinde ve ahlâkında meydana gelen çürümenin göstergesidir.

Yozlaşma varsa eğer hiç gecikmeden yapışır alnına toplumun.

Genelde bir halkın, hukuku bir kenara bırakıp, çıkar ilişkilerini sistem haline getirmesiyle başlar ve hızlı bir şekilde yol alır.

Hele ki devlet hakem olmak yerine taraf olduğunda daha da hızlanır. Ancak şu da şu da bir gerçektir ki; yozlaşma, sadece değerlerin çürümesi değil, kurumların da içinin boşalması demektir.

Bir halkın, hukuku bir kenara bırakıp, çıkar ilişkilerini sistem haline getirmesiyle başlar. Oysa vicdan, hukukla değil, etikle terbiye edilir derler. Ancak bir de hukukun kuracağı düzenin ruhunun, o toplumu ayakta tutan değerlerin belirlediği de tartışılmaz bir gerçektir. Yozlaşma, bu ruhun zehirlenmesidir.

Bugün "yozlaştık" diye sızlananlar, aslında "aydınlanmadan vazgeçtik" demek istemektedir. Zira aydınlanma, insanı dogmalardan kurtarır.

Aklı özgürleştirir.

Sorgulamayı öğretir.

Yozlaşma varsa da bu sürecin tersine işler.

Akıl terk edilir.

Bilimin yerini hurafe alır.

Liyakatın yerini sadakat alır.

Gerçeğin yerini “işine gelenler” alır.

Bir de şu var ki her yozlaşma dönemi, kendi "tip"ini yaratır:

Yalaka aydın…

Satılık kalem…

Üç kuruşa imza atan bürokrat…

Kendini bilmez kanaat önderi…

Ve alkışlayanın çok, sorgulayanın az olduğu bir kalabalık…

Ve sonrasında tüm toplumsal yapıların çöküşü ki bu çöküşte sadece adalet, düzen değil insan onuruna ayaklar altında ezilir.

Bugün bu ülkede, işini doğru yapan bir kamu görevlisi "dürüst" değil, "saf" olarak niteleniyorsa; bir yurttaş hakkını aradığı için değil, tanıdığı olmadığı için kaybediyorsa; gazeteciler, gerçekleri yazdıkları için yargılanıyor; dalkavukluk yapanlar ödüllendiriliyorsa… Sorun sistem gibi görünüyor.

Laiklik yara aldıysa, kamu malı özel kâr aracı haline geldiyse, devletin görevi "kamunun yararı" olmaktan çıkmışsa; yozlaşma sadece bugünü değil, geleceği de tehdit eder hale gelmiş demektir.

Ve bu tehdit, dışarıdan değil içeriden gelen büyük bir tehdittir.

Halk, hak arama alışkanlığını yitirirse…

Öğrenci, torpili doğal karşılarsa…

Yargıç, güce göre karar verirse…

Memur, emre göre değil yasaya göre hareket etmekten korkarsa…

Yozlaşma artık olağan hale gelmiş demektir.

Unutulmamalıdır ki yurttaşlık, sadece oy kullanmak değil, aynı zamanda denetlemektir.

Bir toplum kendini sorgulamazsa; Kimse ona adalet sunmaz.

Bir toplum liyakati dışlarsa; Kimse ona kalkınma getirmez.

Bir toplum eleştirel aklı boğarsa; O toplum, alkış tufanında kendi mezarını kazıyordur.

Bugün bu ülkede dürüst kalmak, cesaret değil, yalnızlık işi olarak algılanır olmuş. Ve ne acıdır ki…

Dürüst kalmak, sistem dışı kalmak olarak algılanmaya başlandı.

Yozlaşma, evet bireyin suçu değildir, sistemin suçudur ama bu suça sessiz kalan her birey, ortaklığa soyunmuş olmuyor mu?

Bir sabah uyandığınızda elinizi yüzünüzü yıkadıktan sonra şöyle bir aynaya bakın ve sorun kendinize: “Ben, bu yozlaşmanın neresindeyim?”

Yanıtınızın ne olacağını bilemem ama bildiğim bir şey varsa da verdiğiniz yanıt bu ülkenin geleceği olacaktır.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.