Farabi Konuşuyor
Farabi (Fârâbî ya da tam adıyla Ebu Nasr Muhammed el-Fârâbî, 870–950), İslam düşünce tarihinin en önemli filozoflarından biridir. Batı dünyasında Alpharabius olarak bilinir ve genellikle “Muallim-i Sânî” (İkinci Öğretmen) unvanıyla anılır; çünkü İslam felsefesinde Aristoteles’ten sonra en büyük sistem kurucusu kabul edilir. Bakalım Farabi günümüzde Türkiye’de yaşasaydı bizlere neler söylerdi:
Aziz insanlar,
Bugün sizlere, çağınızın gürültüsü içinde çoğu zaman duyulmayan, fakat her şeyin temelini oluşturan bir gerçek üzerine konuşmak istiyorum: İnsanın ve toplumun hikmeti.
Sizler, tarihin en kadim medeniyetlerinden birinin varisleri olarak; uğradığınız her değişimde hem geçmişin izlerini hem de geleceğin ihtimallerini taşıyorsunuz. Fakat çağınız, benim dönemimde tahayyül bile edilmesi zor olan bir hız ve karmaşıklık içinde akıyor. Bilgi çoğalmış, ama bilgelik geri çekilmiş; haberler artmış, fakat hakikat bulanıklaşmış; şehirler büyümüş, fakat gönüller daralmıştır.
İşte böyle bir zaman, aklın aydınlığına her zamankinden daha çok muhtaçtır.
Her şeyden önce şunu biliniz ki: İnsan, varlık düzeni içindeki yerini kavramadığı sürece, kendi hayatının da toplumunun da yönünü anlayamaz. Âlem, tesadüflerin değil düzenin eseridir; insan ise bu düzeni idrak etme yetisiyle donatılmış bir varlıktır.
Ben, aklı insanın en yetkin cevheri olarak gördüm. Aklın işlevi yalnızca bilgileri toplamak değildir; akıl, varlığın katmanlarını görmeyi ve onları hikmetle ilişkilendirmeyi mümkün kılar.
Bugün sizlerin dünyasında bilgi çoktur; fakat hikmeti azdır.
Enformasyon çoktur; fakat bilgelik kıttır.
Zihinler doludur; fakat kalplerin gayesi belirsizdir.
Biliniz ki: Bilgi, hikmete dönüşmedikçe toplumları yüceltmez; bilakis onları daha büyük karmaşalara sürükler.
Ben “saadet” kavramını yalnız bireyin değil, toplumun da nihai gayesi olarak tanımladım. Saadet, hazların veya maddî refahın toplamı değildir; insanın en yüksek yetilerini geliştirdiği, aklıyla duygusunu uyuma kavuşturduğu bir olgunluktur.
Mutluluk, bireysel bir ulaç değil; toplumsal bir iklimdir.
Saadeti olmayan toplumda erdem yeşermez.
Bugünün Türkiye’sinde ve dünyasında insanlar, mutluluğu dış koşullarda arıyorlar: Mülklerde, imkânlarda, çıkarların üstünlüğünde… Oysa saadet, iç düzen ile dış düzenin uyumudur. Toplumun saadeti, fertlerin meziyetleriyle; fertlerin saadeti ise toplumun düzeniyle mümkündür.
Bu nedenle bir toplum, kendi bireylerinin ruhsal olgunluğunu gözetmeden yükseldiğini sanıyorsa aslında yıkıma doğru yürür.
Sizlerin ülkesinde farklılıklar çoktur: Farklı düşünceler, inançlar, etnik kökenler, yaşam tarzları…
Bu çeşitlilik bir zenginliktir; fakat amaçsız kaldığında çatışmaya dönüşür.
Ben derim ki: Birlik, aynı olmak değildir; ortak iyinin etrafında buluşmaktır.
Bugün Türkiye’de en büyük ihtiyaç, herkesin kendi doğrusunu mutlaklaştırması değil; herkesin ortak iyiyi konuşabilmesidir.
Birbirini dinlemeyen insanlar düşünmez, sadece tepkide bulunur. Birbirini anlamayan toplumlar ilerlemez, sadece sürüklenir. Erdemli toplumun temeli, dinlemektir. Zira anlamayan kişi, asla adil olamaz.
Ben, şehirleri üç sınıfa ayırdım: Erdemli, cahil ve sapmış şehirler.
Erdemli şehir, halkın ortak iyiyi amaçlamakta birleştiği şehirdir.
Erdemli şehrin temelleri şunlardır: Hakikati arayan yöneticiler; Yönetici, gücü elinde bulunduran değil; hikmeti taşıyan kişidir. O, halkın iyiliğini kendi iyiliğinin üzerinde tutar. Akıl ve bilimle donanmış bir eğitim düzeni; Eğitim, bilgiyi ezberletmek değil; aklı aydınlatmak, karakteri inşa etmektir.
Erdemsiz eğitim, toplumu yalnızca daha becerikli kılar; fakat daha iyi kılmaz. Bireylerin hakikat ve erdem için bir arada olması Bir topluluğu millet yapan şey, yalnız soy birliği değil; amaç birliğidir. O amaç: Hakikate yönelmek, iyiyi aramak ve birlikte yücelmektir.
Adalet, yalnız hukukun değil; kalplerin de düzenidir. Adaletsiz bir toplumda, erdemli fertler bile karanlıkta kaybolur. Bugün burada sizlere sorarım: Toplumunuzu hangi amaç birleştiriyor? İyi bir hayatı mı arıyorsunuz, yoksa yalnızca kolay bir hayatı mı? Erdemli bir toplum, kolay olanı değil; doğru olanı seçtiğinde doğar.
Ben, insanı aklî, ahlâkî ve toplumsal bir varlık olarak tanımladım. İnsan tek başına kendisini gerçekleştiremez; tıpkı bir uzvun, bedenden kopukken işlevsiz olması gibi.
Bireyin toplum içindeki rolü üç aşamada gelişir: Kendi nefsini terbiyeye yönelmesi
Kişi, arzularını aklın rehberliğine vermezse iç dünyası karmaşaya düşer. Bilgiyi erdeme dönüştürmesi
Bilgi yalnızca güce dönüşürse tehlikelidir; Bilgi erdeme dönüşürse nura dönüşür.
Topluma katkıda bulunması; İnsan ancak toplum için faydalı olduğunda kendi varlığını yüceltir. Topluma yük olmak kolaydır; değer katmak ise çaba ister.
Bugün sizlerden talebim şudur: Önce içinizi düzene kavuşturun ki ülkeniz de düzen bulsun.
Ey Türkiye halkı,
Sizler coğrafyaların değil, medeniyetlerin kavşağında yaşıyorsunuz.
Bu topraklarda düşünce geleneği güçlüdür; fakat çağınızın çalkantıları bazen bu mirasın sesini bastırır.
Ben sizleri üç temel ilke üzerine yeniden düşünmeye davet ediyorum:
1. Bilgelik (Hikmet): Hikmet, bilgiyi doğru kullanma yetisidir. Bilgelik olmadan siyasette düzen, toplumda barış, bireyde huzur olmaz.
2. Birlik (Vahdet): Birlik, herkesin aynı düşünmesi değildir; farklı seslerin aynı hedefte buluşmasıdır. Erdemli şehir, farklılıkların değil, amaçsızlığın karşıtıdır.
3. Bilim (İlim): Bilim, insanı maddeden zihne, zihinden ruha doğru yükseltir. Bilimi ve eğitimi zayıf olan toplum, kalabalık olur fakat güçlü olamaz.
Sizlerin çağında eğitim, sayılarla ölçülüyor: Sınavlar, dereceler, sertifikalar… Fakat erdem ne sınavla ölçülür ne de tek başına bilgiyle kazanılır. Eğitim, insanın aklını aydınlatırken kalbini de güzelleştirmelidir. Gençlerinize yalnızca nasıl iş bulunacağını değil; nasıl insan olunacağını da öğretiniz.
Şunu biliniz: Ahlâkî gelişimi geri kalan bir toplum, bilimle ileri gitse bile huzurla ilerleyemez.
Ey bu ülkenin güzel insanları, sizler zor zamanlardan geçtiniz; bugün de yeni güçlüklerle yüz yüzesiniz.
Benim bütün düşüncelerimde merkezde şu gerçek vardır: Bir toplum, bireyleri ne kadar erdemliyse o kadar saadete yaklaşır.
Unutmayınız: Toplumun geleceği, imkânlarının çokluğuyla değil; erdemlerinin gücüyle belirlenir.
Bugün Türkiye’de, dünyada ve insanda huzursuzlukların kaynağı dışarıda değil; içtedir. Çare de dışarıda değil; içtedir.
Sizler, aklın ve hikmetin yolunu seçtiğinizde, çeşitliliğinizi ortak iyide buluşturduğunuzda, adaleti önce kalplerinizde inşa ettiğinizde, eğitimi yalnızca meslek değil karakter geliştirme aracı kıldığınızda, işte o zaman çağınızın bütün karışıklığına rağmen erdemli toplumun ışığı yeniden doğacaktır.
Şunu hiç unutmayınız: Erdemli şehir, önce erdemli bireyde başlar.
Ve ben biliyorum ki; bu topraklarda o ışığı taşıyacak güç mevcuttur.
Ruhunuzda, tarihinizde, kültürünüzde… ve her birinizin içinde.
Hepiniz için hikmet, adalet ve huzur diliyorum.
