Özcan Öztürk-Şair-Yazar
Köşe Yazarı
Özcan Öztürk-Şair-Yazar
 

Utanç Müzesi

Bugün 2 Temmuz Sivas Katliamının 32. Yıl dönümü. Unutmayacağız. Unutturmayacağız. Onat Kutlar’ın Sivas Katliamı Üzerine Yazdığı Bir Mektup: “Sen Ne Müslümansın Ne de Sivaslı" "Sen insan bile değilsin. Gözü dönmüş bir katil, bir yaratıksın. Sen, yüreği insan ve yurt sevgisi ile çarpan, tüm yaşamını ulusal edebiyatın en güzel eserlerini incelemeye, araştırmaya, değerlendirmeye adamış, kırk yıllık dostum o değerli yazar Asım Bezirci‘yi yakmadın. Sen,”Baza, baza! Çi hest-ü baza!“, “Gel, gel! Kim olursan ol gene gel! İster Kafir ol ister putperest gene gel! Bizim dergahımız umutsuzluk dergahı değildir!” diyen kutbu Hazret-i Mevlana‘yı yaktın. Sen nasıl Müslüman olabilirsin? Yaktığın, göz göre göre, sırıtarak ve alkışlayarak yaktığın o mazlum yiğit, dürüst arkadaşım, o büyük cura ustası, halk ozanı, Sivaslı Nesimi Çimen değildi. Sen, bir toz tanesinde alemleri gören, yüce tanrının bir sureti iken senin gibi biri marifeti ile derisi yüzülerek aslına dönen Seyyit Nesimi‘yi bir kez daha yaktın. Sen nasıl Sivaslısın? Sen, “Kavaklar” şiirinin dizeleri, Sezen‘in sesiyle dalga dalga tüm Anadolu’ ya yayılan; yıllarını inanılmaz bir özveri güzelliği ile Anadolu kentlerinde öğrencilerine adayan, Türkçenin en iyi çağdaş ozanlarından Metin Altıok‘u vahşice yaktığını sanıyorsun. Ey zavallı gafil hayvan, yaktığın Yunus‘tur. “Bir kez gönül yıktın ise Bu kıldığın namaz değil Yetmiş iki millet dahi, Elin yüzün yumaz değil…” diye yüzlerce yıl öncesinden seslenen Yunus Emre‘yi yaktın. Yunus Emre’yi yakana Müslüman demek, İslam’a hakarettir. İslam’a asıl hakareti sen ettin. Sen, Cumhuriyet Türkiye’ sinin genç şairlerini, Behçet Aysan’ı Orhan Kaynar‘ı, kız-erkek gencecik çocuklarımızı, geleceğimiz olan geçlerimizi, üstlerine benzin dökerek hunharca yakmakla kalmadın. Kurtuluş Savaşımızın ilk kongrelerinin şanlı ve onurlu kenti Sivas’ı yaktın. Ey soysuz! Sen nasıl Sivaslı olabilirsin? Sen, uğursuz zebani ateşinle bizim koca bir geçmişimizi yakmaya kalkıştın. Koca bir uygarlık olan geçmişimizi, barbar ve ilkel kavimlerin karanlık geçmişlerine benzetmek için. Atının ayağı surları geçerken tüm dinlere, ırklara, inançlara güvence veren Fatih Sultan Mehmet‘in anısını; Itri‘den şeyh Galib‘e, şeyh Hamdullah‘dan Koca Sinan‘a, Baki Efendi‘den Süleyman Çelebi‘ye sevdiğimiz, değer verdiğimiz, gözümüz gibi koruduğumuz sonsuz bir kültürü bir hayvan gibi hiçe sayarak, yaratıkların en eşrefi otuz yedi canı yakarak yok ettin. Ortaçağ engizisyon papazları gibi. Sen Müslüman olabilir misin? Sen benim çocukluğumu, ilk gençliğimi yakmaya kalktın. Serin bayram sabahlarımı; cami sebillerindeki barışçı güvercinleri, babalarımızın alçakgönüllü mezarlarındaki selvileri, inançlı, nur yüzlü analarımızın hiç eksilmeyen dualarını, bir küfür gibi fırlattığın ateşle yakmaya kalkıştın. Ey benim çocukluk arkadaşım Sezai Karakoç, aynı gençlik yıllarının şairi İsmet Özel, bu yaratık Müslümansa, siz nesiniz? Ey benim elli yıllık ömrümün sakin, alçakgönüllü yüzü yerde, inançlı Anadolu halkı, sesime bir yankı verin. Deyin ki hep beraber: “Hayır! Müslüman bu değildir. O bir avuç gözü dönmüş katil bizden olamaz!“ Ey Sivas’lılar! Asıl siz yükseltin sesinizi. Anadolu’nun en eski töresi olan, ocağına misafir olana düşman bile olsa saygı gösterme geleneğini bir yana bırakıp, konuklarını kor ateşte yakan bu alçakların sizden olmadığını söyleyin. Belki yanan yüreğimize bir merhem olur." 1993 Onat Kutlar Asım Bezirci’ye Saygı *** Sivas Katliamı üzerine edebiyat eserleri dışında, sinema, tiyatro, belgesel birçok çalışma yapılmakta ve yapılmalı. Hafızamızı canlı tutmadığımız sürece acılar kapımızı çalmaya devam edecek. İlk şiir kitabım Çocuk Su & Lalezar’da yer alan Madımak Yanını üzerine yazmış olduğum. Yolcu isimli şiirimle yaşamını yitirenlere ve katliamdan son anda kurtulan arkadaşlarıma, dostlarıma gönderiyorum. Yolcu* küçük bir çocuğuydum, kenar mahallenin, çocukluğumu anımsatır şimdi, yağmurda seken sesim… sol göğsümde sızı, birince derece Sivas yüreğim Hitit Güneşi ‘‘eşkıyaya çıkar adımız’’ sokaklar kör düğüm Tandoğan’da pembe sayfaların kirli tarihi çürümeye yüz tutmuş zamana şahitlik yapar kristal ayna… - her acımın tarifi var küçüğüm; sahi sen neredeydin…   parmağını alnına dayamış şehirlerden geldim; şehirler var, benzemez şehirlerime bizi benzetir kendine… avucumda susam kınası: masumiyet gözlerim çakmak taşı sönmüş deniz fenerinde Aralık’tan düşer düşlerim, Temmuz ne çare, Aşure kaynar bakır kazanlarda… Yılların yorgunluğunu taşıyan eller, Tarhana kurutur eteklerinde… - her acımın tarifi var küçüğüm; sahi sen neredeydin…   su falıma bakıyor Asurlu Çingene - uzun ince bir yol gördüm, özlete bilsem kendimi görebilir miyim kardeleni? mutlu olmak, karıca kadar, su kadar aziz… - kumdan kaleleri zapt etmiş general gibi imzalarım kumsalı süsler… ( yapayalnız kırlangıç tüm zorluklarına rağmen ulaşır dostlarıma ) - her acımın tarifi var küçüğüm; sahi sen neredeydin…   küf tadı var gittiğim şehirlerde, erken gelmek isterdim; sesim dindi, omuzlarım sindi, ucuz otel odalarına… - Yağmur eritir sınır taşlarını, gölgemin izlerini sürükler, götürür adsız ırmaklara, elalarım sizleri arar… Yüreğimin kırık sevinci o sonsuz hüzne gebe, Tekrar sınadım sözlerimi, sırı dökülmüş aynada, birer, birer dönüyordu odama… bavulumda hazır: şiir atlasım, şehir haritaları, birkaç çamaşır, gömleğim leyla desenli… buğulanmış cama yazıyorum: meçhul yolcu, kitaplarım nazar boncuklu, el değmeyin… - her acımın tarifi var küçüğüm; sahi sen neredeydin…   kalem bireyliyor ustalar, yaramazlık yapıyorum: şiir yazıyorum tüm bulutları dağıttım, baharla geliyorum… beni bilir genç aşıklar, dilek tutar; ergenliğimdeki güzel türküler Ruhi Su’dan ‘‘Ankara’nın taşına bak, gözlerimin yaşına…’’ şimdi Karlı Sokak’ta dağ taş yerçekimli karanfil - insanlar ne kadar kötü olursa olsun sevmek gerek derdi annem. kanımı kaynatmıyor şehirler, sicilleri bozuk.   -karanlıktan aydınlığa gidilen yolda uzunca nefes gerektirir- kalmıyorum; dönemeçlerden, köprülerden geçeceğim, caddeleri gezeceğim… sırtımdaki ter sevincin teri ayağımın ucuyla okurum kuponu kesilip atılmış gazeteleri… gelip geçenlerin gözlerinde gözlerim. - sana yenilmeyeceğim ey şehir, sesimin susuzluğunu taşkentleriniz bilmez çünkü. - her acımın tarifi var küçüğüm; mutlu olmayı anlat bana, ben uzun hikâyeleri severim…   *https://www.kitapyurdu.com/kitap/çocuk-su lalezar/680947.html&filter_name=%C3%B6zcan+%C3%B6zt%C3%BCrk  
Ekleme Tarihi: 02 July 2025 - Wednesday

Utanç Müzesi

Bugün 2 Temmuz Sivas Katliamının 32. Yıl dönümü. Unutmayacağız. Unutturmayacağız.

Onat Kutlar’ın Sivas Katliamı Üzerine Yazdığı Bir Mektup: “Sen Ne Müslümansın Ne de Sivaslı"
"Sen insan bile değilsin. Gözü dönmüş bir katil, bir yaratıksın. Sen, yüreği insan ve yurt sevgisi ile çarpan, tüm yaşamını ulusal edebiyatın en güzel eserlerini incelemeye, araştırmaya, değerlendirmeye adamış, kırk yıllık dostum o değerli yazar Asım Bezirci‘yi yakmadın.
Sen,”Baza, baza! Çi hest-ü baza!“, “Gel, gel! Kim olursan ol gene gel! İster Kafir ol ister putperest gene gel! Bizim dergahımız umutsuzluk dergahı değildir!” diyen kutbu Hazret-i Mevlana‘yı yaktın.
Sen nasıl Müslüman olabilirsin? Yaktığın, göz göre göre, sırıtarak ve alkışlayarak yaktığın o mazlum yiğit, dürüst arkadaşım, o büyük cura ustası, halk ozanı, Sivaslı Nesimi Çimen değildi.
Sen, bir toz tanesinde alemleri gören, yüce tanrının bir sureti iken senin gibi biri marifeti ile derisi yüzülerek aslına dönen Seyyit Nesimi‘yi bir kez daha yaktın.
Sen nasıl Sivaslısın?
Sen, “Kavaklar” şiirinin dizeleri, Sezen‘in sesiyle dalga dalga tüm Anadolu’ ya yayılan; yıllarını inanılmaz bir özveri güzelliği ile Anadolu kentlerinde öğrencilerine adayan, Türkçenin en iyi çağdaş ozanlarından Metin Altıok‘u vahşice yaktığını sanıyorsun.
Ey zavallı gafil hayvan, yaktığın Yunus‘tur.
“Bir kez gönül yıktın ise
Bu kıldığın namaz değil
Yetmiş iki millet dahi,
Elin yüzün yumaz değil…”

diye yüzlerce yıl öncesinden seslenen Yunus Emre‘yi yaktın.
Yunus Emre’yi yakana Müslüman demek, İslam’a hakarettir.
İslam’a asıl hakareti sen ettin.
Sen, Cumhuriyet Türkiye’ sinin genç şairlerini, Behçet Aysan’ı Orhan Kaynar‘ı, kız-erkek gencecik çocuklarımızı, geleceğimiz olan geçlerimizi, üstlerine benzin dökerek hunharca yakmakla kalmadın.
Kurtuluş Savaşımızın ilk kongrelerinin şanlı ve onurlu kenti Sivas’ı yaktın.
Ey soysuz! Sen nasıl Sivaslı olabilirsin?

Sen, uğursuz zebani ateşinle bizim koca bir geçmişimizi yakmaya kalkıştın.
Koca bir uygarlık olan geçmişimizi, barbar ve ilkel kavimlerin karanlık geçmişlerine benzetmek için. Atının ayağı surları geçerken tüm dinlere, ırklara, inançlara güvence veren Fatih Sultan Mehmet‘in anısını; Itri‘den şeyh Galib‘e, şeyh Hamdullah‘dan Koca Sinan‘a, Baki Efendi‘den Süleyman Çelebi‘ye sevdiğimiz, değer verdiğimiz, gözümüz gibi koruduğumuz sonsuz bir kültürü bir hayvan gibi hiçe sayarak, yaratıkların en eşrefi otuz yedi canı yakarak yok ettin. Ortaçağ engizisyon papazları gibi.


Sen Müslüman olabilir misin?

Sen benim çocukluğumu, ilk gençliğimi yakmaya kalktın. Serin bayram sabahlarımı; cami sebillerindeki barışçı güvercinleri, babalarımızın alçakgönüllü mezarlarındaki selvileri, inançlı, nur yüzlü analarımızın hiç eksilmeyen dualarını, bir küfür gibi fırlattığın ateşle yakmaya kalkıştın.

Ey benim çocukluk arkadaşım Sezai Karakoç, aynı gençlik yıllarının şairi İsmet Özel, bu yaratık Müslümansa, siz nesiniz?

Ey benim elli yıllık ömrümün sakin, alçakgönüllü yüzü yerde, inançlı Anadolu halkı, sesime bir yankı verin.

Deyin ki hep beraber:
“Hayır! Müslüman bu değildir. O bir avuç gözü dönmüş katil bizden olamaz!“
Ey Sivas’lılar! Asıl siz yükseltin sesinizi. Anadolu’nun en eski töresi olan, ocağına misafir olana düşman bile olsa saygı gösterme geleneğini bir yana bırakıp, konuklarını kor ateşte yakan bu alçakların sizden olmadığını söyleyin.
Belki yanan yüreğimize bir merhem olur."
1993 Onat Kutlar Asım Bezirci’ye Saygı

***

Sivas Katliamı üzerine edebiyat eserleri dışında, sinema, tiyatro, belgesel birçok çalışma yapılmakta ve yapılmalı. Hafızamızı canlı tutmadığımız sürece acılar kapımızı çalmaya devam edecek.

İlk şiir kitabım Çocuk Su & Lalezar’da yer alan Madımak Yanını üzerine yazmış olduğum. Yolcu isimli şiirimle yaşamını yitirenlere ve katliamdan son anda kurtulan arkadaşlarıma, dostlarıma gönderiyorum.

Yolcu*

küçük bir çocuğuydum, kenar mahallenin,

çocukluğumu anımsatır şimdi,

yağmurda seken sesim…

sol göğsümde sızı, birince derece Sivas

yüreğim Hitit Güneşi

‘‘eşkıyaya çıkar adımız’’

sokaklar kör düğüm Tandoğan’da

pembe sayfaların kirli tarihi

çürümeye yüz tutmuş zamana

şahitlik yapar kristal ayna…

- her acımın tarifi var küçüğüm; sahi sen neredeydin…

 

parmağını alnına dayamış şehirlerden geldim;

şehirler var, benzemez şehirlerime bizi benzetir kendine…

avucumda susam kınası: masumiyet

gözlerim çakmak taşı sönmüş deniz fenerinde

Aralık’tan düşer düşlerim, Temmuz ne çare,

Aşure kaynar bakır kazanlarda…

Yılların yorgunluğunu taşıyan eller,

Tarhana kurutur eteklerinde…

- her acımın tarifi var küçüğüm; sahi sen neredeydin…

 

su falıma bakıyor Asurlu Çingene

- uzun ince bir yol gördüm, özlete bilsem kendimi görebilir miyim kardeleni?

mutlu olmak, karıca kadar, su kadar aziz…

- kumdan kaleleri zapt etmiş general gibi imzalarım kumsalı süsler…

( yapayalnız kırlangıç tüm zorluklarına rağmen ulaşır dostlarıma )

- her acımın tarifi var küçüğüm; sahi sen neredeydin…

 

küf tadı var gittiğim şehirlerde, erken gelmek isterdim;

sesim dindi, omuzlarım sindi, ucuz otel odalarına…

- Yağmur eritir sınır taşlarını, gölgemin izlerini sürükler,

götürür adsız ırmaklara, elalarım sizleri arar…

Yüreğimin kırık sevinci o sonsuz hüzne gebe,

Tekrar sınadım sözlerimi, sırı dökülmüş aynada,

birer, birer dönüyordu odama…

bavulumda hazır: şiir atlasım, şehir haritaları,

birkaç çamaşır, gömleğim leyla desenli…

buğulanmış cama yazıyorum:

meçhul yolcu, kitaplarım nazar boncuklu,

el değmeyin…

- her acımın tarifi var küçüğüm; sahi sen neredeydin…

 

kalem bireyliyor ustalar,

yaramazlık yapıyorum: şiir yazıyorum

tüm bulutları dağıttım, baharla geliyorum…

beni bilir genç aşıklar, dilek tutar;

ergenliğimdeki güzel türküler Ruhi Su’dan

‘‘Ankara’nın taşına bak, gözlerimin yaşına…’’

şimdi Karlı Sokak’ta dağ taş yerçekimli karanfil

- insanlar ne kadar kötü olursa olsun sevmek gerek

derdi annem.

kanımı kaynatmıyor şehirler, sicilleri bozuk.

 

-karanlıktan aydınlığa gidilen yolda

uzunca nefes gerektirir-

kalmıyorum; dönemeçlerden, köprülerden geçeceğim,

caddeleri gezeceğim…

sırtımdaki ter sevincin teri

ayağımın ucuyla okurum

kuponu kesilip atılmış gazeteleri…

gelip geçenlerin gözlerinde gözlerim.

- sana yenilmeyeceğim ey şehir,

sesimin susuzluğunu taşkentleriniz bilmez çünkü.

- her acımın tarifi var küçüğüm; mutlu olmayı anlat bana,

ben uzun hikâyeleri severim…

 

*https://www.kitapyurdu.com/kitap/çocuk-su lalezar/680947.html&filter_name=%C3%B6zcan+%C3%B6zt%C3%BCrk

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.