Hüsnü MERDANOĞLU-Araştırmacı Yazar
Köşe Yazarı
Hüsnü MERDANOĞLU-Araştırmacı Yazar
 

KÖY ENSTİTÜLERİ KAPATILMASAYDI …

23 Nisan 1920 günü açılan İlk Türkiye Büyük Millet Meclisi, ülkeyi düşman işgalinden kurtarmak için, salt düşmanla değil; *Başında İşgal güçlerinin güdümündeki, teslimiyetçi Padişah-Halife Vahdettin’in olduğu İstanbul Heyeti’nin çıkardığı onca güçlüklere, *Onca ayaklanmalara, *Yokluk, kıtlık ve çaresizliklere karşı savaşarak, düşman yurttan atılmış, Devletimizin kurucusu Kemal Atatürk döneminde, yeryüzünün en saygın ve dengeli büyüyen devletlerinden biri başarısını elde etmiştir. Bu başarılarda, ulusal içerikli eğitimin önemi yadsınılamaz. Savaşın en yoğun sürdüğü bir ortamda (1921’de), öğretmenlerle toplantı yapmayı gerekli gören Atatürk, 1 Mart 1922’de TBMM’de yaptığı konuşmada; “ ... Öyle bir program izlemek zorundayız ki, o program ulusumuzun bugünkü durumuna, toplumsal yaşam ihtiyacına, çevrenin koşullarına ve yüzyılın gereklerine tümden uygun ve denk olsun. … Yetişecek çocuklarımıza ve gençlerimize, görecekleri öğrenimin sınırı ne olursa olsun, en önce ve her şeyden önce Türkiye’nin bağımsızlığına, kendi benliğine ve ulusal geleneklerine düşman olan bütün öğelerle savaşmak gereği öğretilmelidir. … Böyle bir savaşmanın gerektirdiği ruh öğeleri ile kuşanmış olmayan bireylere ve bu bireylerden oluşmuş toplumlara yaşam ve bağımsızlık yoktur.” Güncelliğinden bir şey yitirmemiş olan bu sözlerin sahibi evrensel önder ve bilge kişi Kemal Atatürk, 27 Ekim 1922’de Bursa’da, Bursa ve İstanbul öğretmenlerine de şunları söylemiştir: “... Eğitim ve öğretim işlerinde ne yapıp yapıp başarılı olmak gerekir. Bir ulusun gerçek kurtuluşu ancak bu yolla olur. Bu başarının sağlanması için hepimizin tek can ve tek düşün olarak temelli bir program üzerinde çalışması gerekir. Bence bu programın temelli noktaları ikidir: 1- Toplumsal yaşamımızın gereksinmesine uygun gelmesi, 2- Yüzyıl gereklerine uygun düşmesidir.” Atatürk’ün önerdiği eğitim sistemi; Köy Enstitüleri uygulamasıyla örtüşmektedir. Köy Enstitüleri denemesi önce 1926 yılında Kayseri ve Denizli’de Köy Öğretmen okulları açılarak başlatılmış, 1937-38-39 yıllarında 4 köy öğretmen okulu olarak açılmıştır. Atatürk’ün sağlığında, 3238 sayılı “Köy Eğitmenleri” Yasası yürürlüğe konulmuş, yine Atatürk’ün sağlığında Eskişehir, İzmir ve Kırklareli köy öğretmen okulları açılmıştır. Ancak, Atatürk’ün amaçladığı “köye yararlı meslek adamları” yetiştirilmesine yönelik, ulusal ve evrensel düzeyde Köy Enstitülerinin başlangıcı Atatürk’ün ölümünden sonra 17 Nisan 1940 yılında 3803 sayılı Yasa ile olmuştur. (Ancak bu aşmaya gelmeden önce, Köy Enstitülerinin mimarlarından İsmail Hakkı Tonguç’ un, 1935’te İlköğretim Genel Müdürlüğü’ne getirilmesiyle 1937’de iki köy öğretmen okulu açılmıştır. Böylece Köy Enstitülerinin temelinin henüz Atatürk yaşamakta iken atılmış olduğunu da bilmek gerekir.) Ülkemizde yüzyılların ihmali olan; ekonomik, sosyal, kültürel ve tüm yaşamsal yoklukların aşılması, halkımızın padişaha kul olmadıkları, yurttaş oldukları, her hakka sahip oldukları bilincinin yerleşmesinin önü açılmıştır. Köy Enstitülerinin Ulusal İşlevleri Köy Enstitülerinin Türkiye’miz için ne denli önemli kazanımlar elde ettiğini görebilmek için şu tarihi gerçekleri bilmek gerekir: Türkiye Cumhuriyeti, Osmanlı kalıtı olarak kurulduğunda yurt genelinde eğitim yok gibiydi. Kimi köylerde (hatta birkaç ilde bile) okul yoktu. Halk, demokrasiden, yurttaşlık haklarından, cumhuriyet ve nimetlerinden habersizdi. Bu koşullarda kurulan Türkiye geneline eşit aralıklarla yaygınlaştırılmış ve toplam sayıları sadece 21’e ulaşmış olan, Köy Enstitüleri; *Eğitsel, *Ekonomik, *Toplumsal, *Siyasal, *Sağlık, İşlevlerini üstlenmişlerdi. Cumhuriyet devrimleri ve özellikle Köy Enstitüsü mezunlarının gayretleriyle, çok yönlü baş döndürücü bir değişim içinde kendini bulan halk, üretimlerinin verimi ve değeri arttıkça yurttaş olduklarının farkına vararak, birlik ve bütünlük içinde ayrımsız ve ötekileştirmeden uzak, yaşamanın tadına varmışlardı. Daha önemlisi; imparatorluk yönetiminde yüzyıllarca sömürülen, yok, yoksul ve çaresiz bırakılan “kul” olarak değerlendirilen, cumhuriyet yönetiminin koruması altında “yurttaş” olan yurttaşlarımıza Cumhuriyetimizin kuruluşu ve Kemalizm’in altı ok ilkeleri öğretilip, belletilmekle, yurduna yurttaş olma gibi oldukça önemli bir ulusal hizmet yerine getirilmekteydi. Bu kuruluşlar; bir arı kovanı gibi, tam bir aile görüntüsüyle işleyen bir insan fabrikası görünümünde idiler. Böyle bir eğitim sistemi, Atatürk’ün özlemini duyduğu, ulaşmak istediği hedeflere varmak için en uygun sistemdi. Kemalist Devrimin; cumhuriyetçilik, ulusçuluk, halkçılık, devletçilik, laiklik ve devrimcilik ilkeleri Köy Enstitülerinde en iyi biçimde veriliyor, Türkiye, çağdaş insanı yetiştirerek, çağcıl hedefe doğru ilerliyordu. Köy Enstitüleri aynı hızla ve kararlılıkla varlığını koruyarak, aynı program doğrultusunda sayıları çoğaltarak devlet tarafından desteklenmiş olsa idi ülkemiz; *Her yönden gelişmiş bir ülke olacaktı. *Irk, din, mezhep, bölgesel ve benzeri ayrım, kayırım ve ötekileşme söz konusu olmayacaktı. *Tarikat ve cemaatler taban bulamayacaklardı. *Hiç kimsenin inanç ticareti yapmadığı, hiçbir yabancı ülkenin dayatmalarda bulunamayacağı Türkiye gerçekleşmiş, birlik ve bütünlüğümüz sağlanmış olacaktı. Çünkü Köy Enstitülerinde yetişen öğretmenler aldıkları eğitimin bilinciyle, ülkenin her köşesine büyük bir özveri ile giderek, yılların ihmaline uğramış, bilgisiz bırakılmış halkımıza ışıklar yansıtarak, oraları aydınlatmaktaydılar. Halkımızı, çağdaş yaşama yönlendirmekteydiler. Çağdaş düşünce edinmiş insanlardan kurulu toplumlar, sorunlarını çözmeye, gelişmeye çok daha yatkın olacakları için, aklın, bilimin verilerini kullanırlar, başkalarının sömürü aracı olmazlar. Başta din ile aldatanlar ve demokrasiyi özümsememiş siyasiler tarafından sömürülmeleri kolay olmaz. Köy Enstitüleri, “köy” kavramından daha öte; Anadolu’nun eşsiz zenginliklerinin ürünü olan endemik bitkilerini inceleyerek, üretim alanında uzmanlaşmış, bütün dünya bilim adamlarının saygı ile söz ettiği onlarca bilim adamını yetiştirmenin alt yapısını hazırlayan kuruluşu olduğu için, ülkemiz yönünden yaşamsal düzeyde önemliydi. Köy Enstitüleri; eğitim evresinden önce, sahipsiz, bilinçsiz, genelde bilgisiz, sağlıksız, mutsuz, umutsuz olduğu için gelecekten beklentisi olmayan, disiplinsiz, bağnaz, gerici düşüncelerin esiri, toplumda parazit gibi yaşamayı alışkanlık durumuna getirmiş, teslimiyetçi yaklaşım içinde yaşayan bir toplumda aydınlanma mucizesi gerçekleştiren kuruluş olduğu için önemliydi. Köy Enstitüleri; yalnız Türkiye için değil ezilen, sömürülen, kaynaklarına el konulan tüm uluslar için örnek özelliğinde ciddiyetli, disiplinli, amaç birlikteliği bilincine sahip eğitim ordusu yetiştirdiği için önemliydi. Köy Enstitüleri; Türk devriminin ana öğesi olan antiemperyalist yaklaşım bilincini, bütün toplumda egemen kılma gibi ulusal bir görevi yerine getiren kuruluş olduğu için önemliydi. Köy Enstitüleri; ulusal bünyemizin ihtiyacı olan, “Aşağıdan yukarıya, temelden çatıya doğru” yükselen sağlam kuruluşlar oldukları, suçu ve suçluyu yaratan toplumdaki hastalıkların kökten giderilmesine yönelik çözümler ürettikleri, yurttaşlarımızın kendi yurdunda yabancı olmayacağı bilgi ve bilinç düzeyinde eğitim verdikleri için önemliydi. Köy Enstitüleri öğrenciye; Türkiye’nin, diğer ülkeler arasında seçkin bir yer sahibi olabilmesi ülküsünü ve sorumluluğunu aşıladıkları, halkı kendi hakları konusunda bilinçlendirme görevi üstlendikleri için önemliydi. Köy Enstitüleri; çok ihtiyacımız olan yurduna yurttaş bilincinde bireyler yetiştirmekte oldukları için önemliydi. Köy Enstitüleri; bu kuruluştan yetişenlerin hiç birisinin, yolsuzluk ve benzeri hiçbir suça karışmamış oldukları için ayrıca önemliydi. Dünya tarihine, en özgün eğitim kurumları olarak geçmiş olan Köy Enstitülerinin Kemalizm’in devrimcilik ilkesinin gereği olan günün koşullarına göre güncelleştirilerek, kurulduğu günlerin coşkusu ile ve yine o günlerin Kemalist kadrolarının yaptıkları gibi korunsaydı; Sağlık ve eğitim hizmeti ayağına gelen köylü, kente göçmez, kentler oy uğruna gecekonduculuğa özendirilmez, çarpık kentleşme olmazdı. Köylünün bilimsel yöntemlerle üreteceği ürünler, değerini bulacağı ve ürün sunumu (arzı) çok olacağı için, geçim sıkıntısı ve enflasyon olmayacaktı. Öte yandan, ulusal bilinçle yetişen Köy Enstitüsünü bitirenler yurdun her yöresi gibi, Güneydoğu’ya da gittikleri için, ulus bilincini, yurt sevgisini, kalkınma modelini aşılayarak ve o yöredeki insanlar, Devlete karşı kandırılamayacaklardı. Her şeyden önce kandırılmalarını kolaylaştıran geri kalmışlık ve feodal düzen olmayacaktı. Yine, halkçılık anlayışı ve ayrımsız ulus bilinci ile eğitilen halk; çağ dışı mezhepsel ayrılıklara düşmeyecekti. Böylece, Çorum’lar, Kahramanmaraş’lar ve de insan olanlar için bir yüzkarası utancı veren, kanlı Sivas’lar (Madımak Oteli yangını) gerçekleşmeyecekti. (2 Temmuz günü Madımak yangınında bulunan Köy Enstitüsü mezunu şair Ali Yüce; “Eğer Köy Enstitüsü mezunu olmasaydım, yananların yanında değil, yakanların yanında olurum demişti”). Köy Enstitülerinin kapatılması yurdumuza, geleceğimize yapılan affedilmez bir kötülük olmuştur. Osmanlı kalıtı kimi gericiler ile ağa, şeyh ve feodal yönetim yandaşları, Köy Enstitülerine yönelik olumsuz yaklaşım sergilemekte iken, ASIL DARBEYİ ABD VURMUŞTUR. ŞÖYLE Kİ; 1940 YILINDA ROOSVELT’E KARŞI ABD BAŞKANLIK YARIŞINI KAYBEDEN WENDEL WİLKİE (1892-1944) TÜRKİYE’YE GELEREK, KÖY ENSTİTÜSÜ GERÇEĞİNİ GÖRMÜŞ VE ÜLKESİNE VERDİĞİ RAPOR; TÜRKİYE’DE ÇOK ÖNEMİ BİR EĞİTİM ORDUSU YETİŞTİĞİNİ, BUNUN ÖNÜ KESİLMEZ İSE İLERİ DE BAŞA ÇIKILAMAYACAĞI İÇERİĞİNDE OLMUŞTUR. İlerleyen günlerde; köy ve köylüyü canlandırma projesi olan Köy Enstitülerinin mimarlarından; Milli Eğitim Bakanı Hasan Âli Yücel (05.08.1946) ile Genel Müdür İsmail Hakkı Tonguç görevlerinden (21.09.1946) alınmışlar, bu kuruluşlara muhalif olanlar (Reşat Şemsettin Siren, Yunus Kâzım Koni) göreve getirilmişlerdir. Böylece; kapatılma süreci, yani toplumu kölelikten kurtaran, aydınlatma ışığı söndürülmeye başlanılmıştır. Üstelik eğitimin önemini bilen, İsmet İnönü’nün cumhurbaşkanı olduğu dönemde. ** Köy Enstitülerinde o günün koşullarında köy ağırlıklı dersler olması, yanıltıcı olmamalıdır. Köy Enstitüleri günümüze dek varlığını koruyabilselerdi hiç kuşku duyulmasın ki, eğitim izlenceleri günün koşullarına göre düzenleneceği için, günümüzde yaşamının önemli bölümünü oluşturan, bilgisayar, yazılım programları ve benzeri çağdaş hizmetlerin üretim ve yazılımının öncüleri de yine onların arasından çıkacaktı. Dahası; IMF’nin, Dünya Bankası’nın, Avrupa Birliği’nin ulusal onurumuzu inciten dayatmaları ve ulusal bünyemizden koparılan ödünler de olmayacaktı. ** Köy Enstitülerinin ve mezunlarının örnek başarıları: *Araştıran, soruşturan, yargılayan aklı özgürleştiren; *Çok yönlü ulusalcı amaca yönelik planlı, *Uygulama, başarma bütünlüğü, *Karma eğitimli, *Üretken, *Teknolojiye yönelik, *Yapıcı, *Demokratik uygulamalı, *Özgüven kazandırıcı, İçerikli izlencelerin (programların) uygulamasından geçmiş olmalarıydı. Köy Enstitülü olanların başarılarına benzer başarılar elde etmek her zaman gerçekleşebilir. Yeter ki, ezber batağından kurtarılmış olan akıl öncülüğünde, eğitim izlenceleri uygulanabilsin. Bu bağlamda bilinmeli ki, Köy Enstitüleri benzeri kuruluşlar ancak; bu kuruluşların, cumhuriyet ilklerine, yani çağdaş insan nesli yetiştirme bilincinde yurttaş yetiştirme amacında olan ulusalcı iktidarların uygulamaya koyacakları eğitim programlarının uygulanması sayesinde mümkündür.
Ekleme Tarihi: 17 Nisan 2024 - Çarşamba

KÖY ENSTİTÜLERİ KAPATILMASAYDI …

23 Nisan 1920 günü açılan İlk Türkiye Büyük Millet Meclisi, ülkeyi düşman işgalinden kurtarmak için, salt düşmanla değil;

*Başında İşgal güçlerinin güdümündeki, teslimiyetçi Padişah-Halife Vahdettin’in olduğu İstanbul Heyeti’nin çıkardığı onca güçlüklere,

*Onca ayaklanmalara,

*Yokluk, kıtlık ve çaresizliklere karşı savaşarak, düşman yurttan atılmış,

Devletimizin kurucusu Kemal Atatürk döneminde, yeryüzünün en saygın ve dengeli büyüyen devletlerinden biri başarısını elde etmiştir. Bu başarılarda, ulusal içerikli eğitimin önemi yadsınılamaz.

Savaşın en yoğun sürdüğü bir ortamda (1921’de), öğretmenlerle toplantı yapmayı gerekli gören Atatürk, 1 Mart 1922’de TBMM’de yaptığı konuşmada;

“ ... Öyle bir program izlemek zorundayız ki, o program ulusumuzun bugünkü durumuna, toplumsal yaşam ihtiyacına, çevrenin koşullarına ve yüzyılın gereklerine tümden uygun ve denk olsun. … Yetişecek çocuklarımıza ve gençlerimize, görecekleri öğrenimin sınırı ne olursa olsun, en önce ve her şeyden önce Türkiye’nin bağımsızlığına, kendi benliğine ve ulusal geleneklerine düşman olan bütün öğelerle savaşmak gereği öğretilmelidir. … Böyle bir savaşmanın gerektirdiği ruh öğeleri ile kuşanmış olmayan bireylere ve bu bireylerden oluşmuş toplumlara yaşam ve bağımsızlık yoktur.”

Güncelliğinden bir şey yitirmemiş olan bu sözlerin sahibi evrensel önder ve bilge kişi Kemal Atatürk, 27 Ekim 1922’de Bursa’da, Bursa ve İstanbul öğretmenlerine de şunları söylemiştir:

“... Eğitim ve öğretim işlerinde ne yapıp yapıp başarılı olmak gerekir. Bir ulusun gerçek kurtuluşu ancak bu yolla olur. Bu başarının sağlanması için hepimizin tek can ve tek düşün olarak temelli bir program üzerinde çalışması gerekir. Bence bu programın temelli noktaları ikidir:

1- Toplumsal yaşamımızın gereksinmesine uygun gelmesi,

2- Yüzyıl gereklerine uygun düşmesidir.”

Atatürk’ün önerdiği eğitim sistemi; Köy Enstitüleri uygulamasıyla örtüşmektedir.

Köy Enstitüleri denemesi önce 1926 yılında Kayseri ve Denizli’de Köy Öğretmen okulları açılarak başlatılmış, 1937-38-39 yıllarında 4 köy öğretmen okulu olarak açılmıştır. Atatürk’ün sağlığında, 3238 sayılı “Köy Eğitmenleri” Yasası yürürlüğe konulmuş, yine Atatürk’ün sağlığında Eskişehir, İzmir ve Kırklareli köy öğretmen okulları açılmıştır.

Ancak, Atatürk’ün amaçladığı “köye yararlı meslek adamları” yetiştirilmesine yönelik, ulusal ve evrensel düzeyde Köy Enstitülerinin başlangıcı Atatürk’ün ölümünden sonra 17 Nisan 1940 yılında 3803 sayılı Yasa ile olmuştur.

(Ancak bu aşmaya gelmeden önce, Köy Enstitülerinin mimarlarından İsmail Hakkı Tonguç’ un, 1935’te İlköğretim Genel Müdürlüğü’ne getirilmesiyle 1937’de iki köy öğretmen okulu açılmıştır. Böylece Köy Enstitülerinin temelinin henüz Atatürk yaşamakta iken atılmış olduğunu da bilmek gerekir.)

Ülkemizde yüzyılların ihmali olan; ekonomik, sosyal, kültürel ve tüm yaşamsal yoklukların aşılması, halkımızın padişaha kul olmadıkları, yurttaş oldukları, her hakka sahip oldukları bilincinin yerleşmesinin önü açılmıştır.

Köy Enstitülerinin Ulusal İşlevleri

Köy Enstitülerinin Türkiye’miz için ne denli önemli kazanımlar elde ettiğini görebilmek için şu tarihi gerçekleri bilmek gerekir:

Türkiye Cumhuriyeti, Osmanlı kalıtı olarak kurulduğunda yurt genelinde eğitim yok gibiydi. Kimi köylerde (hatta birkaç ilde bile) okul yoktu. Halk, demokrasiden, yurttaşlık haklarından, cumhuriyet ve nimetlerinden habersizdi. Bu koşullarda kurulan Türkiye geneline eşit aralıklarla yaygınlaştırılmış ve toplam sayıları sadece 21’e ulaşmış olan, Köy Enstitüleri;

*Eğitsel,

*Ekonomik,

*Toplumsal,

*Siyasal,

*Sağlık,

İşlevlerini üstlenmişlerdi.

Cumhuriyet devrimleri ve özellikle Köy Enstitüsü mezunlarının gayretleriyle, çok yönlü baş döndürücü bir değişim içinde kendini bulan halk, üretimlerinin verimi ve değeri arttıkça yurttaş olduklarının farkına vararak, birlik ve bütünlük içinde ayrımsız ve ötekileştirmeden uzak, yaşamanın tadına varmışlardı.

Daha önemlisi; imparatorluk yönetiminde yüzyıllarca sömürülen, yok, yoksul ve çaresiz bırakılan “kul” olarak değerlendirilen, cumhuriyet yönetiminin koruması altında “yurttaş” olan yurttaşlarımıza Cumhuriyetimizin kuruluşu ve Kemalizm’in altı ok ilkeleri öğretilip, belletilmekle, yurduna yurttaş olma gibi oldukça önemli bir ulusal hizmet yerine getirilmekteydi.

Bu kuruluşlar; bir arı kovanı gibi, tam bir aile görüntüsüyle işleyen bir insan fabrikası görünümünde idiler. Böyle bir eğitim sistemi, Atatürk’ün özlemini duyduğu, ulaşmak istediği hedeflere varmak için en uygun sistemdi. Kemalist Devrimin; cumhuriyetçilik, ulusçuluk, halkçılık, devletçilik, laiklik ve devrimcilik ilkeleri Köy Enstitülerinde en iyi biçimde veriliyor, Türkiye, çağdaş insanı yetiştirerek, çağcıl hedefe doğru ilerliyordu. Köy Enstitüleri aynı hızla ve kararlılıkla varlığını koruyarak, aynı program doğrultusunda sayıları çoğaltarak devlet tarafından desteklenmiş olsa idi ülkemiz;

*Her yönden gelişmiş bir ülke olacaktı.

*Irk, din, mezhep, bölgesel ve benzeri ayrım, kayırım ve ötekileşme söz konusu olmayacaktı.

*Tarikat ve cemaatler taban bulamayacaklardı.

*Hiç kimsenin inanç ticareti yapmadığı, hiçbir yabancı ülkenin dayatmalarda bulunamayacağı Türkiye gerçekleşmiş, birlik ve bütünlüğümüz sağlanmış olacaktı. Çünkü Köy Enstitülerinde yetişen öğretmenler aldıkları eğitimin bilinciyle, ülkenin her köşesine büyük bir özveri ile giderek, yılların ihmaline uğramış, bilgisiz bırakılmış halkımıza ışıklar yansıtarak, oraları aydınlatmaktaydılar. Halkımızı, çağdaş yaşama yönlendirmekteydiler. Çağdaş düşünce edinmiş insanlardan kurulu toplumlar, sorunlarını çözmeye, gelişmeye çok daha yatkın olacakları için, aklın, bilimin verilerini kullanırlar, başkalarının sömürü aracı olmazlar. Başta din ile aldatanlar ve demokrasiyi özümsememiş siyasiler

tarafından sömürülmeleri kolay olmaz.

Köy Enstitüleri, “köy” kavramından daha öte; Anadolu’nun eşsiz zenginliklerinin ürünü olan endemik bitkilerini inceleyerek, üretim alanında uzmanlaşmış, bütün dünya bilim adamlarının saygı ile söz ettiği onlarca bilim adamını yetiştirmenin alt yapısını hazırlayan kuruluşu olduğu için, ülkemiz yönünden yaşamsal düzeyde önemliydi.

Köy Enstitüleri; eğitim evresinden önce, sahipsiz, bilinçsiz, genelde bilgisiz, sağlıksız, mutsuz, umutsuz olduğu için gelecekten beklentisi olmayan, disiplinsiz, bağnaz, gerici düşüncelerin esiri, toplumda parazit gibi yaşamayı alışkanlık durumuna getirmiş, teslimiyetçi yaklaşım içinde yaşayan bir toplumda aydınlanma mucizesi gerçekleştiren kuruluş olduğu için önemliydi.

Köy Enstitüleri; yalnız Türkiye için değil ezilen, sömürülen, kaynaklarına el konulan tüm uluslar için örnek özelliğinde ciddiyetli, disiplinli, amaç birlikteliği bilincine sahip eğitim ordusu yetiştirdiği için önemliydi.

Köy Enstitüleri; Türk devriminin ana öğesi olan antiemperyalist yaklaşım bilincini, bütün toplumda egemen kılma gibi ulusal bir görevi yerine getiren kuruluş olduğu için önemliydi.

Köy Enstitüleri; ulusal bünyemizin ihtiyacı olan, “Aşağıdan yukarıya, temelden çatıya doğru” yükselen sağlam kuruluşlar oldukları, suçu ve suçluyu yaratan toplumdaki hastalıkların kökten giderilmesine yönelik çözümler ürettikleri, yurttaşlarımızın kendi yurdunda yabancı olmayacağı bilgi ve bilinç düzeyinde eğitim verdikleri için önemliydi.

Köy Enstitüleri öğrenciye; Türkiye’nin, diğer ülkeler arasında seçkin bir yer sahibi olabilmesi ülküsünü ve sorumluluğunu aşıladıkları, halkı kendi hakları konusunda bilinçlendirme görevi üstlendikleri için önemliydi.

Köy Enstitüleri; çok ihtiyacımız olan yurduna yurttaş bilincinde bireyler yetiştirmekte oldukları için önemliydi.

Köy Enstitüleri; bu kuruluştan yetişenlerin hiç birisinin, yolsuzluk ve benzeri hiçbir suça karışmamış oldukları için ayrıca önemliydi.

Dünya tarihine, en özgün eğitim kurumları olarak geçmiş olan Köy Enstitülerinin Kemalizm’in devrimcilik ilkesinin gereği olan günün koşullarına göre güncelleştirilerek, kurulduğu günlerin coşkusu ile ve yine o günlerin Kemalist kadrolarının yaptıkları gibi korunsaydı;

Sağlık ve eğitim hizmeti ayağına gelen köylü, kente göçmez, kentler oy uğruna gecekonduculuğa özendirilmez, çarpık kentleşme olmazdı. Köylünün bilimsel yöntemlerle üreteceği ürünler, değerini bulacağı ve ürün sunumu (arzı) çok olacağı için, geçim sıkıntısı ve enflasyon olmayacaktı. Öte yandan, ulusal bilinçle yetişen Köy Enstitüsünü bitirenler yurdun her yöresi gibi, Güneydoğu’ya da gittikleri için, ulus bilincini, yurt sevgisini, kalkınma modelini aşılayarak ve o yöredeki insanlar, Devlete karşı kandırılamayacaklardı. Her şeyden önce kandırılmalarını kolaylaştıran geri kalmışlık ve feodal düzen olmayacaktı. Yine, halkçılık anlayışı ve ayrımsız ulus bilinci ile eğitilen halk; çağ dışı mezhepsel ayrılıklara düşmeyecekti. Böylece, Çorum’lar, Kahramanmaraş’lar ve de insan olanlar için bir yüzkarası utancı veren, kanlı Sivas’lar (Madımak Oteli yangını) gerçekleşmeyecekti.

(2 Temmuz günü Madımak yangınında bulunan Köy Enstitüsü mezunu şair Ali Yüce;

“Eğer Köy Enstitüsü mezunu olmasaydım, yananların yanında değil, yakanların yanında olurum demişti”).

Köy Enstitülerinin kapatılması yurdumuza, geleceğimize yapılan affedilmez bir kötülük olmuştur.

Osmanlı kalıtı kimi gericiler ile ağa, şeyh ve feodal yönetim yandaşları, Köy Enstitülerine yönelik olumsuz yaklaşım sergilemekte iken, ASIL DARBEYİ ABD VURMUŞTUR.

ŞÖYLE Kİ; 1940 YILINDA ROOSVELT’E KARŞI ABD BAŞKANLIK YARIŞINI KAYBEDEN WENDEL WİLKİE (1892-1944) TÜRKİYE’YE GELEREK, KÖY ENSTİTÜSÜ GERÇEĞİNİ GÖRMÜŞ VE ÜLKESİNE VERDİĞİ RAPOR;

TÜRKİYE’DE ÇOK ÖNEMİ BİR EĞİTİM ORDUSU YETİŞTİĞİNİ, BUNUN ÖNÜ KESİLMEZ İSE İLERİ DE BAŞA ÇIKILAMAYACAĞI İÇERİĞİNDE OLMUŞTUR.

İlerleyen günlerde; köy ve köylüyü canlandırma projesi olan Köy Enstitülerinin mimarlarından; Milli Eğitim Bakanı Hasan Âli Yücel (05.08.1946) ile Genel Müdür İsmail Hakkı Tonguç görevlerinden (21.09.1946) alınmışlar, bu kuruluşlara muhalif olanlar (Reşat Şemsettin Siren, Yunus Kâzım Koni) göreve getirilmişlerdir.

Böylece; kapatılma süreci, yani toplumu kölelikten kurtaran, aydınlatma ışığı söndürülmeye başlanılmıştır. Üstelik eğitimin önemini bilen, İsmet İnönü’nün cumhurbaşkanı olduğu dönemde.

**

Köy Enstitülerinde o günün koşullarında köy ağırlıklı dersler olması, yanıltıcı olmamalıdır. Köy Enstitüleri günümüze dek varlığını koruyabilselerdi hiç kuşku duyulmasın ki, eğitim izlenceleri günün koşullarına göre düzenleneceği için, günümüzde yaşamının önemli bölümünü oluşturan, bilgisayar, yazılım programları ve benzeri çağdaş hizmetlerin üretim ve yazılımının öncüleri de yine onların arasından çıkacaktı. Dahası; IMF’nin, Dünya Bankası’nın, Avrupa Birliği’nin ulusal onurumuzu inciten dayatmaları ve ulusal bünyemizden koparılan ödünler de olmayacaktı.

**

Köy Enstitülerinin ve mezunlarının örnek başarıları:

*Araştıran, soruşturan, yargılayan aklı özgürleştiren;

*Çok yönlü ulusalcı amaca yönelik planlı,

*Uygulama, başarma bütünlüğü,

*Karma eğitimli,

*Üretken,

*Teknolojiye yönelik,

*Yapıcı,

*Demokratik uygulamalı,

*Özgüven kazandırıcı,

İçerikli izlencelerin (programların) uygulamasından geçmiş olmalarıydı.

Köy Enstitülü olanların başarılarına benzer başarılar elde etmek her zaman gerçekleşebilir. Yeter ki, ezber batağından kurtarılmış olan akıl öncülüğünde, eğitim izlenceleri uygulanabilsin.

Bu bağlamda bilinmeli ki, Köy Enstitüleri benzeri kuruluşlar ancak; bu kuruluşların, cumhuriyet ilklerine, yani çağdaş insan nesli yetiştirme bilincinde yurttaş yetiştirme amacında olan ulusalcı iktidarların uygulamaya koyacakları eğitim programlarının uygulanması sayesinde mümkündür.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (3)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Songül karahan
(18.04.2024 11:55 - #1102)
“21. yüzyıla girerken şunu görüyoruz ki; bugüne kadar sonuç almış en güçlü örgüt Türkiye’de Kuvayi Milliye örgütüdür. Mustafa Kemal ve arkadaşlarıdır. Kuvayi Milliye toplumun en önemli sivil örgütlenme modelidir. İkincisi kırklı yıllara rastlayan Köy Enstitüleridir. İkisi de sivil toplumun vazgeçilmez kurumudur. İdeolojide Kuvayi Milliye tam bağımsızlık ilkesi, eğitimde Köy Enstitüleri iki hedef budur.” Uğur Mumcu
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Ertuğrul Mat
(18.04.2024 18:34 - #1103)
Sayım Merdanoğlu, Koÿ Enstitüleri olayında, Hasan Ali Yücel-Kenan Öner davasının sonucü da önemli rol oynamıştır., diye düşünüyorum. Bu kouda da yorumlarınızı eklerseniz, bu güzel yazı aydınlanmızı tamamlar. Teşekkürler. Bu konuda d
hm TEŞEKKÜR EDER, ESENLİKLERDİLERİM.
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Cumhur Aksel
(21.04.2024 14:00 - #1110)
Köy Enstitüleri'ne dair bukadar kapsayıcı-formüler bir metin okumadım desem abartı olmaz. Sağolun Üstâdım; konunun aslında evrensel boyutta olduğunu farketmemi sağladınız... Emperyalizmle mücadele etmenin en sağlam yolunun bu olduğu kesinleşti...
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.