Aslına bakarsanız yukarıda ismi geçen eser benim imzamı taşıyor. Bu sefer de kendi eserini mi yazacaksın diye soracaksınız ama değil. Bu eseri bir güzel dost olan Aydın Can kaleme almış ve bana gönderdi. Yayınlamamı istedi ama çok tereddüt ettim doğrusu ve bir süredir de bilgisayarımda bekliyor. Ancak ısrarlara dayanamayarak bugün sizlerle paylaşıyorum. Kendisine bu yazısı için çok çok teşekkür ediyorum. İşte sevgili Aydın Can dostun kitap hakkındaki yazısı:
“Arzu Kök’ün “Alevi‑Bektaşi İnancında Kişiler, Terim ve Kavramlar Sözlüğü” adlı eserini aslına bakarsanız bir sünni olarak kendi inancım dahil hiçbir inanç ile ilgili okuma yapmayan biri olarak sadece bir dostun emeğine saygı duymak adına aldım. Ancak bu kitapta on üç yıllık bir emekten bahsettiğini anımsayarak bir gün en azından emeğe saygı gereği okumam gerektiğini düşündüm.
İlk olarak kitabın kapağında kullanılan suret ilgimi çekti ve onun ne olduğunu araştırıp öğrenince bu resmi bile sevgili arkadaşımın boş yere kapağa yerleştirmediğini anladım. Görsel, stilize ve soyut bir form içeriyor; bu nedenle sembolleri doğrudan tanımlamak zor olsa da biraz araştırınca ortaya çıkıyor her şey:
Daire (Çember): Daire, Alevi-Bektaşi sembolizminde sıklıkla birlik, bütünlük ve sonsuzluk anlamına gelir. Vahdet-i Vücûd (varlığın birliği) felsefesinde önemli yere sahiptir ve “Can” ile “Hak” arasındaki bütünlüğü, her şeyin birliğini temsil edebilir.
İç Evrensel Sembol (Yıldız, Göz ya da Logo): İçerideki karmaşık, geometrik ya da organik form; belki Nazargöz, perde, ya da gizli bilgiye işaret eden sembolik bir yapı olabilir. Hazreti Ali, On iki İmam ve diğer kutsal figürlerle ilişkilendirilen sembolik imgeler, derin anlamlar taşır.
Kutsal Kavramların Temsili (Teslim Taşı, 4 Kapı, 40 Makam): Alevi-Bektaşi sembolizminde Teslim Taşı, 4 Kapı (Şeriat, Tarikat, Marifet, Hakikat) ve 40 Makam temsili öne çıkar. Kapaktaki motif –çember içindeki öğeler– bu sembolik yolculuğun görsel bir özeti olabilir: dıştaki çember 4 kapıyı, içteki yapı ise manevi merhaleleri, teslimi ve bilgi sürecini yansıtıyor olabilir.
Ağaç ve Yaşam Ağacı Motifi: Alevi-Bektaşi sanatında ağaç, soy ağacı, yaşam ağacı ya da Dar‑ı Mansur gibi kutsal merkezler semboliktir. Eğer biçim bir ağaç silüeti izlenimi veriyorsa, evrensel bağlantıyı, insan ile kutsal arasındaki ilişkiyi temsil ediyor olabilir.
Bu tanımlar çerçevesinde bakarsak bu tasarım; Varoluşun birliğini (vahdet), Manevi yolculuğun aşamalarını (4 kapı, 40 makam), Gizli bilgiyi ve içsel aydınlanmayı simgeleyen soyut bir anlatıya sahip, aynı zamanda estetik olarak da ezoterik bir davetkârlık taşımaktadır. Sanatsal olarak bakarsak kapak, hem bir sözlük olarak kitaba yüklenen bilginin hem de içerdiği derin inanç sisteminin temsilini görsel dile çevirmiş olabilir. Ve bize der ki: “Yol, sözde değil, özü anlamada başlar.”
İlk etkilenmem dediğim gibi kitap kapağındaki resim ile oldu. Okumaya başladıkça şimdiye kadar öğrendiğim çoğu şeyin yanlış olduğunu öğrendim. Gerçi Arzu Kök yakın arkadaşımdı ve onun duruşu, bili birikimi, hayata bakışı beni çok etkilerdi ama şimdi bu özelliklerin sahip olduğu inancın da bir getirisi olduğunu öğrenmiş oldum.
Alevi-Bektaşi inancı, tarih boyunca hem sözlü gelenekle aktarıldığı hem de dışlayıcı yaklaşımlarla baskılandığı için birçok kavramı yanlış anlaşılmış ya da çarpıtılmıştır. Arzu Kök'ün sözlüğü, bu yanlış anlamaların önüne geçmek ve kavramlara tarihi, inançsal ve kültürel bağlamlarında açıklık getirmek amacıyla hazırlanmıştır anladığım kadarıyla. Böylece Alevi toplumu içinde ve dışında doğru bilgiye ulaşılmasının önünü de açıyor. Ben de açıkçası öğrendiklerimi aktaracağım sizlere biraz.
Aleviliğin, bilgiye ulaşma konusunda hem mistik-tecrübî hem de aklî-yorumcu bir çizgiye sahip olduğunu gördüm. Bu sözlük, Alevi-Bektaşi inancının kendi bilgi üretim yollarını (örneğin: “ikrar”, “musahiplik”, “dört kapı kırk makam”, “cem”) tanımlıyor ve bunların nasıl bilgi ürettiğini, aktardığını anlamamıza yardımcı oluyor. Böylece de Aleviliğin, modern düşünce sistemleri içinde salt folklorik bir unsur değil, kendine özgü bir bilgi anlayışı olan bir inanç ve felsefe sistemi olduğunu da kavrıyoruz.
Alevilik çok uzun yıllar boyunca sözlü kültürle taşınmıştır. Ancak bu gelenek, günümüzde özellikle genç kuşaklar için erişilmesi zor bir hâle gelebilmektedir. Kitap, sözlü geleneği yazıya geçirerek, bu bilgilerin kalıcı ve erişilebilir olmasına katkı sağlamaktadır. Özellikle “yol ehli” olmayan ancak inançla ilgilenen veya aidiyet duygusu taşıyan bireyler için bir başvuru kaynağı niteliğindedir ki aynı ben gibiler için harika bir eserdir.
Alevilikte “yol bir sürek bin bir” denirmiş, yani her ocağın bir yöntemi olabilir ama özünün birliğini anlatırmış bu. Ancak bu kavramlar çoğu zaman ideolojik veya seküler yorumlara kurban gitmiştir. Bu sözlük, kavramların “yolun özüne uygun” şekilde tanımlanmasını hedefliyor ve bunu da gerçek anlamda beceriyor doğrusu.
Sözlük, sadece bireysel okumalar için değil, aynı zamanda: Cemevlerinde verilen inanç dersleri, Akademik çalışmalar (ilahiyat, antropoloji, sosyoloji), Alevi kurumlarının gençlik ve kültür komisyonları gibi yapılar için de eğitici bir kaynak niteliğinde.
Alevi-Bektaşi düşüncesinin İnsan merkezli, doğa ile uyumlu, toplumsal dayanışma esaslı olduğunu da net olarak öğrenmiş oldum. Kitapta tanımlanan kavramlar (örneğin: “can”, “birlik”, “Hak-Muhammed-Ali”, “meydan”, “rızalık”) bu inancın: İnsan varlığını nasıl tanımladığını, doğa ile nasıl bir ilişki kurduğunu, toplumsal düzenin nasıl olması gerektiğine dair felsefi ilkeleri açığa çıkarmakta. Bu niteliğiyle de bu yönüyle kitap, bir sözlükten çok bir ontoloji rehberi olarak da görülebilir.
Alevilik, varlık âlemini parçalı değil bütüncül ve karşıtlıkları barındıran bir denge içerisinde görüyor (örneğin: “nefsiyle yüzleşmeyen Hak’la yüzleşemez”, “zıtların birliği”, “ikilikte birlik”). Bu sözlük, Alevi düşüncesindeki bu diyalektik ilişkiyi kavramlar düzeyinde görünür kılıyor. Bu da Alevi felsefesinin Hegelci ya da Taoist sistemlerle örtüşen yönlerini fark etmemizi sağlıyor.
Alevilik, etik ilkelerini sadece kurallarla değil, yaşantıyla, yani yolculukla belirliyor. Örneğin: “Eline, beline, diline sahip ol”, “Yetmiş iki millete bir nazarla bakmak”, “Rızalık olmadan yol olmaz” gibi ilkeler, ahlaki eylemin felsefi temelini oluşturuyor. Bu kitap, bu tür terim ve deyimlerin içeriklerini açarak bir Alevi etik sistemi inşa edilmesine zemin hazırlıyor.
Alevilik-Bektaşilik tarih boyunca otoriteye karşı eleştirel, insan onuruna karşı ise merhametli ve eşitlikçi bir anlayış taşımıştır. Bu düşünce şu kavramlarda yansır: “Eşitlik meydanı”, “Can olmak”, “Pir kapısı herkese açık” gibi ifadelerle şekillenir. Kitap, bu kavramları açıklayarak Aleviliğin sosyal adalet ve insan hakları temelli felsefi söylemini daha sistematik hale getirir.
Her inanç sistemi gibi Alevilik de dil üzerinden anlam üretiyor. Ama bu dil, çoğu zaman sembolik, mecazlı ve katmanlı (örneğin: “el ele el Hakk’a”, “Erenler meclisi”, “cem gözü”, “meydan”, “dar”). Kitap, bu dilin kavramsal arka planını çözümleyerek Aleviliğin anlam dünyasına erişmeyi kolaylaştırıyor. Bu, aynı zamanda hermeneutik (yorum bilimi) açısından kavramlarının yeniden anlamlandırılmasıdır.
Kitapta bir de en çok hoşuma giden şeylerden biri de açılaması yapılan sözcüklerin deyişlerle tamamlanmış olmasıydı. Öğrendiğiniz her kavram ardından gelen deyiş ile perçinleniyor. Tabii bir de şair kimliği de olan sevgili arkadaşımın akademik değil şiirsel anlatımı da okurken öğrenmeyi tetikliyor doğrusu.
Arzu Kök’ün bu eseri, Alevilik-Bektaşilik inancının kendi kavramlarıyla anlaşılması, korunması ve gelecek kuşaklara bozulmadan aktarılması için yazılmış önemli bir kültürel miras ve rehber kitap niteliğinde ki ben açıkçası çok şey öğrendim. Ayrıca öğrendiklerim sonrasında da hayıflandım doğrusu “Neden ben de bu kültüre doğmadım?” diye. Ben gibi bilmeyenlerin ve özellikle Alevi gençlerin mutlaka okuması bir kitap olduğuna inanıyorum. Almadan, okumadan geçmeyin…
