Türkiye ile İsrail arasındaki ilişkiler uzun yıllardır inişli çıkışlı bir seyir izlemiştir. Stratejik ortaklıkla diplomatik çatışma, sessiz ittifaklarla politik gerginlik arasında gidip gelen bu ilişki, artık yeni bir jeopolitik gerçekliğin şekillendirdiği bir döneme girmektedir. İdeolojik sloganlardan ve aşırılıklardan uzak, rasyonel ve çıkar temelli bir yaklaşım her iki taraf için de zaruridir.
Tarihsel Kökler ve Erken Dönem İş birliği 1948’de İsrail Devleti’nin kuruluşundan kısa süre sonra Türkiye, onu tanıyan ilk Müslüman çoğunluklu ülkelerden biri olmuştur. Bu karar, yalnızca diplomatik bir adım değil, aynı zamanda Osmanlı geçmişine dayanan bir tarihî mirasın devamıydı. Osmanlılar, 15. Yüzyılda Engizisyondan kaçan Yahudilere topraklarında güvenli bir sığınak sağlamıştı. Bugün İsrail'de yaşayan bazı Yahudilerin kökeni Türkiye’ye, hatta bazıları Hazar Türklerine dayanmaktadır. Bu da iki halk arasında kültürel ve sosyal bağları güçlendirmektedir.
Soğuk Savaş döneminde, özellikle 1950'li ve 60'lı yıllarda, Türkiye ve İsrail arasında tarım, su yönetimi, istihbarat ve askeri eğitim gibi alanlarda yoğun iş birliği gelişmiştir. Bu ortaklık, Sovyet etkisini dengelemek için stratejik bir gereklilik olarak görülüyordu.
Gerilimler ve Normalleşme Süreçleri
On yıllar süren stratejik ortaklığa rağmen, Adalet ve Kalkınma Partisi’nin (AK Parti) 2002 yılında iktidara gelmesinden sonra ilişkilerde belirgin bir gerilim yaşandı. 2010 yılında Mavi Marmara olayı, diplomatik ilişkilerin dondurulmasına, büyükelçilerin geri çekilmesine ve askeri iş birliğinin durmasına yol açarak krizin doruk noktasını oluşturdu.
Ancak tüm bu siyasi gerilimlere rağmen, ekonomik ve ticari ilişkiler durmamıştır. Son yıllarda iki ülke arasındaki ticaret hacmi 8 milyar doları aşmış, karşılıklı yatırımlar ve turizm artmış, özellikle Doğu Akdeniz’de enerji alanındaki iş birliği sürmüştür.
Savaşın Olasılığı Neden Düşük?
Türkiye ile İsrail arasında doğrudan bir askeri çatışmanın çıkması olasılığı son derece düşüktür. Bunun birçok yapısal ve stratejik nedeni vardır:
1. Ekonomik Bağlar: Ticaret, turizm ve enerji gibi alanlardaki ortaklık, savaşın her iki ülke için de büyük maliyeti olacağını gösteriyor.
2. Jeopolitik Denge: Türkiye ve İsrail, Doğu Akdeniz’de güvenliğin iki temel direğidir. İran’ın yayılmacı politikalarına karşı ve radikal örgütlerle mücadelede çıkarları örtüşmektedir.
3. Uluslararası İttifaklar: Her iki ülke de ABD’nin stratejik müttefikidir ve Washington, bu iki önemli ortağı arasında doğrudan bir çatışma istememektedir.
4. Halkların Tavrı: Her ne kadar iki ülkede de aşırıcı gruplar (İslamcılar ve aşırı sağcı Siyonistler) etkili olsa da, halkın büyük bölümü istikrarı ve ekonomik iş birliğini tercih etmektedir.
Güncel Zorluklar
Filistin meselesi, ilişkiler üzerinde hâlâ önemli bir gölge oluşturmaktadır. Türkiye, Filistin halkının haklarını savunmakta ve İsrail’in yerleşim politikalarına karşı çıkmaktadır. Öte yandan İsrail, güvenliğini tehdit ettiğini düşündüğü Hamas ve diğer silahlı gruplarla olan bağlara karşı hassasiyet göstermektedir.
Ayrıca, Orta Doğu’daki etki alanları üzerindeki rekabet – Suriye, Libya, Doğu Afrika gibi bölgelerde – iki ülke arasındaki tam koordinasyonu zorlaştırmaktadır.
Gerçekçi ve Pragmatik Ortaklık
Suriye, Lübnan, Gazze Savaşı, İran’ın nükleer dosyası gibi bölgesel krizlerin derinleştiği bir ortamda, Türkiye ile İsrail arasında iş birliği kaçınılmaz bir gerekliliktir. Enerji, siber güvenlik, tarım teknolojileri ve yeniden inşa projeleri gibi alanlarda potansiyel iş birliği oldukça büyüktür.
İsrail’deki siyasi ve stratejik elitler, Türkiye’nin bölgesel bir güç olduğunu ve onunla iş birliği yapmadan kalıcı güvenliğin sağlanamayacağını bilmektedir. Benzer şekilde, Türkiye açısından da İsrail’le ilişkilerin güçlenmesi, Avrupa ve ABD nezdinde stratejik avantajlar ve ekonomik fırsatlar sunmaktadır.
Sonuç
Türkiye ile İsrail arasındaki ilişki ne ebedî bir dostluk ne de kalıcı bir düşmanlıktır. Bu ilişki, büyük oranda ortak çıkarlar ve stratejik zorunluluklar temelinde şekillenmektedir. Bölgenin karşı karşıya olduğu çok katmanlı tehditler karşısında, çatışma yerine diyalog ve iş birliği, iki ülkenin de uzun vadeli çıkarlarına hizmet etmektedir.
