Son zamanlarda kamuoyunda “etnik vatandaşlık” fikri yeniden gündeme getiriliyor. Sayın Tülay Hatimoğulları’nın da benimsediği bu yaklaşım, kimin hangi etnik kökenden geldiğinin nüfus cüzdanına yazılması gerektiği gibi sakıncalı ve tehlikeli önerilere dayanıyor. Türk, Arap, Kürt, Ermeni, Laz, Çerkes, Çingene, Gürcü, Pomak, Tatar… liste uzayıp gider. Bu mantıkla hareket edilirse, bir süre sonra seksene yakın melez vatandaşlık türü de çıkacaktır ortaya.
Peki sonra ne olur?
Makamlar, mevkiler, imtiyazlar bu tanımlara göre paylaştırılmaya başlanır. Kimlikler üzerinden siyaset yapılır, ayrımcılık kurumsallaşır. Bazı etnik gruplar haksızlığa uğrar, toplumda güven duygusu zedelenir. Kardeşlik yerini şüpheye, birlik yerini bölünmeye bırakır.
Oysa biz biliyoruz ki bu topraklar, tarihten bugüne kadar farklı kültürlerin kardeşçe yaşadığı kutsal topraklardır. Bu milletin temelinde birlikte yaşama kültürü vardır. Ama bu kültür, etnik kimliklerin değil, ortak bir vatandaşlık bilincinin üzerinde yükselmiştir.
İşte bu yüzden Gazi Mustafa Kemal Atatürk, daha Cumhuriyetin başında net bir tanım yapmıştır:
“Türkiye Cumhuriyetini kuran Türkiye halkına Türk milleti denir.”
Bu tanım, bir ırk değil, bir vatandaşlık üst kimliği tanımıdır. Ayrıştırıcı değil, birleştiricidir. Kimseye etnik kökenini inkâr ettirmez ama devlete, bayrağa, ortak dile ve hukuka bağlılık esasını getirir. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan herkes eşit statüye sahiptir. Bu anlayışla kimlik belgelerimizde yalnızca T.C. ibaresi bulunur.
Bu sistemde:
Herkes etnik ve kültürel değerlerini sosyal hayatında yaşar, yaşatır.
Eğitim dili her kademede Türkçedir.
Resmî dil Türkçedir.
Bayrak tektir.
Başkent Ankara’dır.
Devlet üniterdir.
Kimliklerin özgürce yaşanması ile devletin yapısının parçalanması arasında ince ama hayati bir çizgi vardır. Etnik kimliği anayasa temelinde vurgulamak, bu ülkeyi felakete götürür. Toplumu parçalar, devleti zayıflatır, emperyalist güçlerin eline koz verir.
Biz bu oyuna gelmeyeceğiz.
Sayın Tülay Hanım başta olmak üzere bu söylemleri dillendirenlere sormak isterim:
Türk’ün olup da, bu memlekette başka bir etnik kökenden gelenin olamadığı ne vardır?
Kendi sosyal hayatınızda kimliğinizi yaşadınız, dininizi yaşadınız, dilinizi konuştunuz. Devlet sizi engelledi mi?
Bizler, ne pahasına olursa olsun bu milletin bölünmesine, ortak hafızasının parçalanmasına izin vermeyeceğiz. Fikir ve ifade özgürlüğü ayrı, devleti etnik temelde parçalama girişimi ayrıdır.
Ben Kemal DURUHAN olarak bu senaryoya onay vermiyorum.
Bir bilim insanı olarak, bir vatandaş olarak bu ülkenin bölünmez bütünlüğünü sonuna kadar savunuyorum.
