Beyaz Saray’da yapılan Erdoğan–Trump görüşmesi, yalnızca ikili ilişkilerin değil, Ortadoğu’daki dengelerin de bir tür “güreş müsabakası” şeklinde algılandığı bir döneme denk geldi. Erdoğan’ın ziyareti sırasında öne çıkan sorular şunlardı: Gazze’de çözüm ihtimali var mı? Suriye’de üniter bir yapı yeniden tesis edilebilecek mi? Yoksa PYD’nin talepleri bölünme sürecini hızlandıracak mı?
Birleşmiş Milletler’de Boş Koltuklar ve Netanyahu’nun Kredisi
Gazze’deki yıkımın ardından BM Genel Kurulu’nda Netanyahu’nun konuşmasına neredeyse boş sıralar eşlik etti. Bu görüntü, İsrail’in uluslararası arenada giderek yalnızlaştığını, soykırımcı politikalarının 160 civarında ülkenin Filistin’i tanıması karşısında “ham hayal”e dönüştüğünü ortaya koydu. Bu tablo, yalnızca Filistin meselesinde değil, küresel barış arayışında da İsrail’in kredibilitesinin dibe vurduğunu gösteriyor.
Netanyahu Gidici Görünüyor
İç siyasette de Netanyahu için yolun sonu görünüyor. İsrail’de artan yolsuzluk davaları, protestolar ve uluslararası yalnızlık, onu tarihi bir çıkmazın içine sürükledi. Halkın güvenini yitiren bir liderin, ülkesini güvenlik ve barışa taşıması imkânsız. Netanyahu’nun gidici olması, Filistin meselesinde yeni bir dönemin habercisi olabilir.
Erdoğan–Trump Görüşmesi: Bal, Börek ve Güreş
Washington’da Erdoğan’ın karşılanışı “bal börek” havasındaydı. Ancak asıl mesele, kimin arkaya dolanıp iki puanı alacağıydı. ABD’nin Türkiye’ye bakışı hâlâ stratejik belirsizlik içeriyor. Erdoğan ise modern bir Sevr senaryosundan kaçınmak, Türkiye’nin gemisini bölgesel dalgalardan çıkarıp güvenli limana ulaştırmak istiyor. Bu noktada Trump’ın Erdoğan’a verdiği meşruiyet desteği, iç siyasette demokrasi ve parlamenter sistem açısından çifte soruya yol açıyor:
Türkiye Atatürk’ün mirasıyla demokrasi ve parlamenterizmi yeniden güçlendirebilecek mi?
Yoksa Trump’ın desteğiyle otokrasiyi pekiştiren bir koltuk mu hazırlanacak?
Suriye ve Üniter Yapı Tartışması
Suriye’de çözüm, üniter yapının korunmasına bağlı. PYD’nin bölücü tezlerini geri çekip çekmeyeceği, bu bağlamda belirleyici olacak. Türkiye, yalnızca kendi güvenliği için değil, bölgenin istikrarı için de Suriye’nin toprak bütünlüğünü savunuyor.
Yeşil Enerji Barışa Götürür
Bölgenin en kırılgan fay hattı enerji ve ekonomi. Petrol ve gaz üzerinden yürütülen jeopolitik rekabet, savaşları körüklüyor. Oysa yeşil enerji yatırımları, halklara sürdürülebilir bir barış zemini sunabilir. Buradaki soru şu: Trump’ı bu çizgiye kim getirecek? ABD’nin çıkarlarıyla küresel barış arasında köprü kuracak vizyon, yalnızca enerji dönüşümüyle mümkün görünüyor.
“Yurtta Sulh, Cihanda Sulh”un Rehberliği
Tüm bu gelişmeler ışığında Atatürk’ün “Yurtta sulh, cihanda sulh” ilkesi, Türkiye’nin hem iç hem dış siyasetinde pusula olmaya devam ediyor. Bugün, bölgedeki savaş tezlerinin karşısına barış ve Cumhuriyet değerlerini koymak, sadece bir ideolojik tercih değil, aynı zamanda ulusal güvenliğin de teminatıdır.
Sonuç: Güreşte İlk Raund
Beyaz Saray’daki görüşmenin ardından “arkaya dolanıp iki puanı alan” tarafın kim olduğu hâlâ netleşmedi. Ancak kesin olan şu ki: Türkiye’nin geleceğini belirleyecek olan, Washington’daki alkışlar değil, Atatürk’ün bıraktığı mirasa sahip çıkacak millet iradesidir.
