Son yıllardaki birçok konuda olduğu gibi Şair ve Yazar Yavuz Bülent Bakiler’in ölümü vesilesiyle de toplumumuz ikiye bölündü. Bir yanda onun Atatürk düşmanlığı ve Atatürk’e iftira atma eylemlerine sevinenlerin onu göklere çıkarma gayretleri, diğer yanda ise tam tersine onun Atatürk düşmanlığı ve Atatürk’e iftira atma eylemlerine kızanların bedduaları…
Kısacası onu sevenler, kendisini şairlik ve yazarlıkta, toplum önderliğinde en yüce makamlara yükseltti, sevmeyenler ise “Ateşi bol olsun, toprağı dar olsun, Rahmet bile dilemiyorum, FETÖ’ye –Fesli’ye komşu olsun, hakkımı helal etmiyorum ya da iyi bilmezdik” gibi ifadelerle beddua ettiler.
Tüm bunların arasında beni en fazla rahatsız eden gelişme; onun Atatürk düşmanlığından rahatsız olan milliyetçi çevrelerin bile bu arada alışılmış kalıplara uyarak onun şairlik ve yazarlık yönünü övmeleri oldu. Üstelik bunların birçoğu onun şairliğine ve yazarlığına dair yeterli bir inceleme yapmadan alışılmış kalıpları tekrar etmeye dayanıyordu.
En yanıltıcı ve en yanılgılı olanı ise; Y.B. Bakiler’in yazdığı şiirler ve kitaplar ile Türk Dünyasına büyük hizmetler ettiği yönündeydi. Bu büyük bir yanılgıdır ve konuyu bilen birisi olarak bu yanılgının sürüp gitmesine gönlüm razı değil.
Evet, tereddütsüz bir açıklıkla ve netlikle söylüyorum ki; Yavuz Bülent Bakiler zannedildiği gibi büyük bir yazar ve şair değildi. Türk Dünyasına dair kitaplarının da Türk Dünyasına ve Dünya Türklüğüne zararından başka olumlu bir katkısı olmamıştır… Şaşırdınız değil mi? Şaşırmanızı anlayabilirim, çünkü çok aykırı ve alışılmışın dışında bir şey söylüyorum.
Gelelim bu konudaki dayanaklarıma;
Bu yazıyı okuduktan sonra Y. B. Bakilerin ÜSKÜP’TEN KOSOVA’YA ve TÜRKİSTAN TÜRKİSTAN adlı kitapları başta olmak üzere Türk Dünyası üzerine yazdığı kitapları bu bilgilerin ışığında yeniden okuyun. Bu okumada göreceksiniz ki; Bakiler Türk Dünyası izlenimlerini anlattığı bu kitaplarında Türk Dünyası coğrafyasında karşılaştığı bazı adetleri, bazı davranışları ya da bazı halleri derin bir idraksizlikle (ya da derin bir kasıt ile) anlamsız buluyor, bu adetleri, davranışları ve halleri abartılı bir şaşkınlıkla aşağılayarak adeta onlarla alay ediyor. Aynı coğrafyada yıllarca yaşamış, çeşitli görevler yapmış ve bu arada çoğunluğu Türk Dünyasına dair 20 kitap yazmış, tüm bunları yaparken bölge insanlarını, onların adetlerini, davranışlarını ve hallerini doğru anlayarak onlara saygı duymuş birisi olarak ifade ediyorum ki Bakiler’in bu kitapları ile yaptığı iş Türk Dünyasına hizmet değil, nifak sokmaktan ibarettir.
Şairliğine gelince;
Bizzat kendisinin doğrudan bana anlattığı bir örnek olay nakledeyim. (Konuşmayı ve anılarını anlatmayı çok seven Bakiler’in bu konuyu başkalarına da anlattığını biliyorum)
Yavuz Bülent Bakiler, İstanbul’un Fethi üzerine yazdığı bir şiirini gerçekten büyük şair Arif Nihat Asya’ya götürüyor. Dediğim gibi kendisinin tiyatral bir üslupla anlattığına göre Arif Nihat Asya, Bakilerden aldığı şiiri pençeye dönerek yüksek sesle okuyor: (Uzun yıllar önce anlattığı bu olayda ilk mısralarda geçen il ve kişi isimleri farklı olabilir ama işin özünü oluşturan son mısraların aynılığından eminim)
“Amasyalı Ahmet / Sivaslı Ali / Samsunlu Veli / Al atlar üstünde üç yeniçeri / Edirnekapı’dan girdi içeri…” Şiirin tam burasında Arif Nihat Asya hiddetle kendisine dönerek; “Ulan Bakiler! Basit bir kafiye uğruna üç yeniçeriyi birden ata bindirmek nasıl bir cehalettir? At üstünde yeniçeri hiç duyulmuş şey mi? Senin şairliğin buysa koy eksik kalsın” deyip, şiirin devamını okumadan kağıtları iade eder. Bakiler o andaki duygu durumunu ise bana şöyle açıkladı; “iyi ki şiirin devamını okumadı. Çünkü biraz daha okusaydı ilerleyen mısralarda bu defa sigara icat olmadan iki asır önce Fatih’in İstanbul surlarına nasıl sigarasının dumanları arasından baktığını anlatıyordum. Doğrusu ilk mısralarda kızarak şiiri geri vermesine çok sevinmiştim”
Bir başka örnek meşhur (benim de bir zamanlar yarışmalarda ve uluslararası şiir toplantılarında severek okuduğum) ANTEPLİ ŞAHİN şiiri… Şiir şöyle başlıyor;
“Ben Antepliyim Şahin’im ağam / Mavzer omuzuma yük / Ben yumruklarımla dövüşeceğim / Yumruklarım memleket kadar büyük…” Bu mısralarla başlayan şiirde Bakiler birkaç mısra sonra şöyle diyor;
“Yıktım toprağın üstüne bir sarı kurşunla birini,
Çıktı karşıma biri.
Çıktıkça çektim tetiği Bismillahlarla beraber
Vurdum alnından kafiri.
Bu kaçıncı kurşundur, bu kaçıncı Bismillah,
Bu kaçıncı ölüdür.
Bir türkü söylenir siperlerde her sabah,
Vurun Antepliler namus günüdür.”
İşin özeti; bu nasıl bir şairliktir ki, şiirin başlangıcında işgalci düşmanı yumruklarıyla döveceğini söyleyen Bakiler birkaç mısra sonra onu kurşunluyor ve ben dahil olmak üzere biz de yıllarca bu şiiri “muhteşem” tanımlamasıyla okuyoruz… Örnekler çoktur ama yazıyı da fazla uzatmamak gerek. Eski Kültür Bakanı Namık Kemal ZEYBEK’in bir anısıyla konuyu bağlayalım. Yıllara önce Sayın ZEYBEK ve Büyük Şairimiz Bahtiyar VAHAPZADE Baku’da sohbet ediyorlar. Sayın Zeybek’in sohbet sırasında Yavuz Bülent Bakiler’den bahsetmesi (lafın gidişine bakılırsa muhtemelen onun şairliğini övmesi üzerine Bahtiyar Vahapzade diyor ki; “Yavuz Bülent eyi uşaq, fegat şair değüldür.” Lafı doğru anlamak gerek. Bahtiyar Bey “Büyük şair değildir” demiyor, “şair değildir” diyor. Bunu diyen büyük bir şair ve üstelik bu sözü onun “iyi uşaq” olduğunu yani onu şahsen sevdiğini belirttikten sonra söylüyor.
Özet olarak; Ölümünden sonra Yavuz Bülent Bakiler’i övenleri de, eleştirenleri de kendi bakış açılarından anlayabiliyorum. Ama onun büyük bir şair ve yazar olduğunu zannetmek koca bir yanılgıdır. Bunu düzeltmek istedim.
Konuya dair son bir söz; Yavuz Bülent Bakiler’in tek avantajı, söz söyleme konusundaki ustalığıdır ama konuştuğu konuda yeterli bilgiye sahip değilseniz ona ve söylediklerine inanırsınız ama yeterli bilginiz varsa o da hiçbir işe yaramaz…
