FEYZULLAH BUDAK- Araştırmacı Yazar
Köşe Yazarı
FEYZULLAH BUDAK- Araştırmacı Yazar
 

ALPER AKSOY ve “KURT NEFESİ” ROMANI HAKKINDA (Alper Aksoy’un 50. Sanat Yılı Anısına)

Atalarımızın, anlatılması zor şeyleri kolayca anlatmak için pek çok harika sözleri var. Onlardan kullanışlı olan birine sarılırsanız, anlatmakta zorlandığınız konuyu kolayca anlatıverirsiniz. Bazen bu sözler biraz kabaca olur… Ama ne gam, her zaman onun daha kibar bir versiyonu vardır. Yani isterseniz öncelikle sözün o kibar versiyonuna tutunuverirsiniz. Bu seçme sözlerinden birisinde şöyle demiş atalarımız: “Uzak yerin somunu büyük olur.” Çok yakınımızdaki kıymetlilerimizin bu kıymetini yeterince kavrayamadığımızı ne güzel anlatan bir söz. Ama bu söz amacı tersinden anlatıyor. Yani temel amacımız yakınımızdakinin kıymetini yeterince bilememe yanlışını vurgulamak olduğu halde burada konuyu tersinden ele alarak, uzak yerin somununu gözümüzde büyütme olgusundan söz ediyoruz: “Uzak yerin somunu büyük olur” Bu sözün amacı daha doğrudan anlatan bir versiyonu var: “Ev danası öküz olmaz.” Evet, bu, amacı daha doğrudan anlatan bir söz ama kulağa biraz kaba geliyor. Ancak kabul edelim ki amacı daha doğrudan ve daha net bir ifadeyle anlatıyor. ALPER AKSOY bizim evin danası olduğu için onu hep öyle görmeye devam ediyor ve onu oradan alıp layık olduğu konuma bir türlü koyamıyoruz. Ben Alper Aksoy’un tüm romanlarını büyük bir zevkle ve gururla okudum. Özel ilgi alanlarım sebebiyle Cengiz AYTMATOV’un da bütün romanlarını okudum. Tereddütsüz ifade ediyorum ki; Alper Aksoy’da hep bir Cengiz AYTMATOV lezzeti buldum. Ama benim bu kanaatim, duygusal yaklaşımdan, ya da duygusal bir değerlendirmeden kaynaklanmıyor. Çünkü; Onun bir “ev danası” olduğu gerçeğinin etkisinde kalmaksızın okuduğunuz zaman Alper Aksoy romanlarındaki doğa betimlemelerinin, karakter analizlerinin ve derin kültür değerlerini tarihin koyu karanlıklarından söküp alarak bugüne taşıma gücünün Cengiz AYTMATOV romanlarından geri kalır yanı olmadığını daha kolaylıkla görüyorsunuz. Bu kısa/genel değerlendirmeden sonra ALPER AKSOY’un KURT NEFESİ romanıyla ilgili değerlendirmemi sunmak istiyorum; Öncelikle kitabın arka kapağındaki tanıtım yazısından seçilmiş birkaç cümleyi verip, değerlendirmelerimi ondan sonra sunacağım; “KURT NEFESİ 78 kuşağının romanı. Onları sadece kavgalarıyla tanıdık. Evet, kavgaları yamandı bu doğru.                Can verdiler, can aldılar, bu da doğru. Peki onları bu çatışmalara sürükleyen sosyal ve psikolojik sebepler nelerdi? Kurt Nefesi ateş hattının romanı.      Ateş altındaki Adana, Kahramanmaraş, Gaziantep üçgeninde 1970’li yıllar… Kaldırımlar kan gölü, bulvarlar barut kokuyor, caddeler, sokaklar can pazarı… Ateş hattında ön saflarda vuruşanları, vurulanları ele alıyor Kurt Nefesi. Ama yüzeysel bir bakışla değil, sadece eylem boyutuyla değil… 78 kuşağının ruh dünyasındaki karanlık dehlizlere giren, konu kahramanlarının aşklarını, hayallerini, sosyal çevrelerini, sevinçlerini, hüzünlerini derinlemesine bir bakış ile yansıtan bir roman Kurt Nefesi… Doğruları, yanlışları, sevdaları ve öfkeleri ile onlar bizim çocuklardı” Kitabın arka kapağındaki bu tanıtım ifadelerinden sonra, 2014 yılında, yani KURT NEFESİ romanı yayınlanmadan kısa süre önce Yazarın Kahramanmaraş’taki bir yerel Televizyon kanalı ile yaptığı söyleşide, bu romanı yazma amacını açıklayan ifadelerini, orada unutulup kalmaktan kurtarıp, buraya taşıyarak yeniden anımsanır kılmak istiyorum. (Aslında bu söyleşinin bir başka açıdan da önemi çok büyük. Çünkü bu söyleşi, bundan 11 yıl önce yaptığı konuşmada “cenah, saik ve labirent gibi” Türkçe olmayan kelimeler kullanabilen Alper AKSOY’un Türkçeçilik konusunda bugün sergilediği duyarlılığın değerini daha iyi anlamamızı sağlıyor.) Alper AKSOY bu televizyon söyleşisinde KURT NEFESİ romanını yazma amacını şöyle açıklıyor: “68 ve 78 kuşağını, devrimci cenah olsun, ülkücü hareket cenahı olsun, daha çok bir ideoloji robotu olarak gördüler. Bu zamana kadar yazılan bütün kitaplarda devrimci eylemcilerin ya da ülkücü eylemcilerin ruh dünyasına girilmedi. Bu aslında Türk edebiyatı için önemli bir eksiklikti. Ben bu eserimde olabildiğince objektif olarak, eylemcileri eline silah almaya iten psikolojik saikleri ortaya koymak, onların ruh dünyalarındaki karanlık labirentlere girmek istiyorum. Çünkü bu taraf aydınlanmadan 68 ve 78 kuşağını tanımak mümkün değil.” KURT NEFESİ romanı için böyle diyor Alper Aksoy… Romanın genel akışından benim yaptığım somut saptamalar ise şöyle: KURT NEFESİ’nde; • Türkiye’nin uzak bir ilinde ya da ilçesinde şehit edilen, hiç tanımadığı ülküdaşı için göz yaşı döken ülkücüler anlatılıyor. Evet, o yıllarda ülkücüler, ülkenin en uzak köşelerinde şehit edilen hiç tanımadığı ülküdaşları için göz yaşı döküyordu. Çünkü onların tanışıklığı ve ortak anıları yoktu ama ortak duyguları ve ortak bir ülküleri vardı. • KURT NEFESİ’nde, Ülküdaşına gelen kurşunların önüne kendi bedenini atan ülkücüler anlatılıyor. • Ama Yazar Alper AKSOY dönemin bu onurlu gerçeğini anlatırken dikkate ve takdire değer bir fikir namusu sergileyerek, dönemin devrimcilerinde de aynı faziletin görüldüğünü kitabın 40. sayfasında ve devrimcileri de ülkücülerle birlikte anarak şu sözlerle anlatıyor; “Devrimciler ve Ülkücüler; bunlar iki büyük aile; iki büyük yumruk, iki büyük yürek… Hiç kimse birey değildi; kimileri yumruğun bir parmağı, kimileri bileği, kimileri tırnağı… Ucunda ölüm olan korkuları, her iki taraf büyük ve güçlü bir bütünün parçası olmak bilinci ile yok etmişlerdi. Yüzlerce kilometre uzaktaki ülküdaşlarının veya yoldaşlarının ölümüne oturup ağladıkları olurdu. Arkasından ağladıkları ismi tanımazlardı halbuki… Tanımak çok önemli değildi, çünkü sıkılan yumruğun bir uzvu idi onlar. Fedakarlıkları o kadar üst düzeyde idi ki, ülküdaşı veya yoldaşı için arkadaşının fark etmediği namlunun önüne, bedenini çekinmeden siper ederlerdi… Hayatın ebedi ve ezeli gerçeği olan ölüm korkusu işte bu dayanışma ile yok edilmişti…” • KURT NEFESİ’nde ülkücülerin kocaman bir aile olduğu günler anlatılıyor. Milli konulara dair kararlar gerekince yolların çatallanmadığı, tüm ülkücülerin tek ses, tek nefes olduğu günler anlatılıyor. • KURT NEFESİ’nde tüm ülkücülerin kardeşlik duygusuyla kenetlendiği bir dünyada, CHP’li ve AP’li ana-babaların bu kardeşlik kenetlenmesinden etkilenerek tüm ülkücüleri öz evlatları gibi gördüğü yıllar ve bu benimseyiş ile, ömür boyu oy  verdikleri partilerini bırakarak, ülkücü evlatlarının partisine oy verdikleri günler anlatılıyor. • KURT NEFESİ’nde Sol terör örgütlerine mensup militanların polis otoları ile eylem yerlerine dağıtılıp, yine aynı polis otoları ile eylem yerlerinden toplanarak saklanacakları sığınaklara ulaştırıldığı yıllar, Emniyet Müdürlüğü deposundan verilen silahlarla solcu militanlara ülkücü katlettirip, sonra bu silahların toplanarak yeniden Emniyet Müdürlüğü depolarına yerleştirildiği yıllar anlatılıyor. • KURT NEFESİ’nde bir ülkücüye her hangi bir görev verildiğinde o ülkücünün “Ben kendimi henüz tam olarak yetiştiremedim. Şu arkadaşım benden daha bilgili ve daha iyi bir hatip, o varken benim öne çıkmam yanlış olur. Görevi ona verin, ben onun emrinde olayım” dediği özveri ve kıymet bilirlik günleri anlatılıyor. • Ve KURT NEFESİ’nin temel fikrini romanın 323. Sayfasında Muhtar Sezai, roman kahramanlarından Yamtar Kemal’e şu sözleriyle özetliyor; “İstemediğimiz ama kaçamadığımız, onaylamadığımız ama kurtulamadığımız bir savaşın içindeyiz. Lanet bir anafor bu Kemal! Bazen kendime soruyorum; Eylem iradesi bizde mi? Anafor durmaksızın dönüyor. Peki bu anaforun sahibi kim? Biz değiliz, bunu biliyorum... Komünistler de değil… Bunu da seziyorum… Kirli bir savaşın içindeyiz Kemal!..”                 Sohbetimize konumuz için çok kullanışlı bir ata sözü ile başlamıştık.  “Ev danası öküz olmaz”… Lafı yine aynı yerden bitirelim ve  adeta bu sözdeki doğruluğun yazarımız Alper AKSOY üzerinden kanıtlanması gibi duran bir bilgi sunalım: Ekrem İmamoğlu’nun 2019 Mart ve Haziran aylarında yapılan iki ayrı seçimle üst üste kazandığı İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığında herkese çok müthiş gelen bir slogan büyük pay sahibidir. “HER ŞEY ÇOK GÜZEL OLACAK” Ekrem İmamoğlu seçim otobüsüyle caddede ilerlerken dışarıdan ona yönelen Berkay GEZGİN adındaki bir çocuk; “EKREM ABİ, HER ŞEY ÇOK GÜZEL OLACAK” diye bağırdı.  CHP bu sözü seçim kampanyasının en çarpıcı sloganı haline getirdi ve bu slogana sarılarak üst üste iki seçim kazandı. Son kurultayında bu sloganın mucidi Berkay’ı Parti Meclisi Üyesi yaparak da vefa borcunu ödedi. Evet, herkese göre Berkay bu seçim için mucizevi bir slogan üretmişti. Toplumdaki algı buydu. Yani algıya göre “Her şey çok güzel olacak” sloganının mucidi Berkay ve sahibi de CHP idi ama acaba gerçek bu muydu? Bakınız bu olaydan tam 5 yıl önce yani 2014 yılında yayınlanan KURT NEFESİ romanında Alper AKSOY, 1977 yılında Adana’daki Ergenekon Çay Evinde gerçekleşen sohbetin duygusal bir anında Adıyaman’lı Hasan’ın ağzından Muhtar Sezai’ye ne diyor? “Bugün Adana havası çok güzel muhtarım… HER ŞEY ÇOK GÜZEL OLACAK” Yani CHP’ye İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığını iki kez kazandıran sloganı bizim evin danası beş yıl öncesinden söylemiş ama biz bunu fark etmemişiz. SON SÖZ; Kitabın sonuna dair… Kitabın sonunda Muhtar Sezai ile Yamtar Kemal’in birlikte planladıkları bir eylemin anlatımı yarıda bırakılarak kitap “BİRİNCİ KİTABIN SONU” ibaresiyle bitiriliyor ama bunun ardından gelecek devam kitabının adı da; “İkinci Kitap; KURT KAFESİ” ibaresiyle bildiriliyor. Ve biz onu (yani KURT KAFESİ adlı devam kitabını) on yıldan beri bekliyoruz. Değerli yazarımız Alper AKSOY’un sağlıklı günlerinde yazıp tamamlaması dileklerimizle…..        
Ekleme Tarihi: 10 June 2025 - Tuesday

ALPER AKSOY ve “KURT NEFESİ” ROMANI HAKKINDA (Alper Aksoy’un 50. Sanat Yılı Anısına)

Atalarımızın, anlatılması zor şeyleri kolayca anlatmak için pek çok harika sözleri var. Onlardan kullanışlı olan birine sarılırsanız, anlatmakta zorlandığınız konuyu kolayca anlatıverirsiniz. Bazen bu sözler biraz kabaca olur… Ama ne gam, her zaman onun daha kibar bir versiyonu vardır. Yani isterseniz öncelikle sözün o kibar versiyonuna tutunuverirsiniz. Bu seçme sözlerinden birisinde şöyle demiş atalarımız: “Uzak yerin somunu büyük olur.” Çok yakınımızdaki kıymetlilerimizin bu kıymetini yeterince kavrayamadığımızı ne güzel anlatan bir söz. Ama bu söz amacı tersinden anlatıyor. Yani temel amacımız yakınımızdakinin kıymetini yeterince bilememe yanlışını vurgulamak olduğu halde burada konuyu tersinden ele alarak, uzak yerin somununu gözümüzde büyütme olgusundan söz ediyoruz: “Uzak yerin somunu büyük olur”

Bu sözün amacı daha doğrudan anlatan bir versiyonu var: “Ev danası öküz olmaz.” Evet, bu, amacı daha doğrudan anlatan bir söz ama kulağa biraz kaba geliyor. Ancak kabul edelim ki amacı daha doğrudan ve daha net bir ifadeyle anlatıyor.

ALPER AKSOY bizim evin danası olduğu için onu hep öyle görmeye devam ediyor ve onu oradan alıp layık olduğu konuma bir türlü koyamıyoruz. Ben Alper Aksoy’un tüm romanlarını büyük bir zevkle ve gururla okudum. Özel ilgi alanlarım sebebiyle Cengiz AYTMATOV’un da bütün romanlarını okudum. Tereddütsüz ifade ediyorum ki; Alper Aksoy’da hep bir Cengiz AYTMATOV lezzeti buldum. Ama benim bu kanaatim, duygusal yaklaşımdan, ya da duygusal bir değerlendirmeden kaynaklanmıyor. Çünkü; Onun bir “ev danası” olduğu gerçeğinin etkisinde kalmaksızın okuduğunuz zaman Alper Aksoy romanlarındaki doğa betimlemelerinin, karakter analizlerinin ve derin kültür değerlerini tarihin koyu karanlıklarından söküp alarak bugüne taşıma gücünün Cengiz AYTMATOV romanlarından geri kalır yanı olmadığını daha kolaylıkla görüyorsunuz.

Bu kısa/genel değerlendirmeden sonra ALPER AKSOY’un KURT NEFESİ romanıyla ilgili değerlendirmemi sunmak istiyorum; Öncelikle kitabın arka kapağındaki tanıtım yazısından seçilmiş birkaç cümleyi verip, değerlendirmelerimi ondan sonra sunacağım;

“KURT NEFESİ 78 kuşağının romanı. Onları sadece kavgalarıyla tanıdık. Evet, kavgaları yamandı bu doğru.                Can verdiler, can aldılar, bu da doğru. Peki onları bu çatışmalara sürükleyen sosyal ve psikolojik sebepler nelerdi? Kurt Nefesi ateş hattının romanı.      Ateş altındaki Adana, Kahramanmaraş, Gaziantep üçgeninde 1970’li yıllar… Kaldırımlar kan gölü, bulvarlar barut kokuyor, caddeler, sokaklar can pazarı… Ateş hattında ön saflarda vuruşanları, vurulanları ele alıyor Kurt Nefesi. Ama yüzeysel bir bakışla değil, sadece eylem boyutuyla değil… 78 kuşağının ruh dünyasındaki karanlık dehlizlere giren, konu kahramanlarının aşklarını, hayallerini, sosyal çevrelerini, sevinçlerini, hüzünlerini derinlemesine bir bakış ile yansıtan bir roman Kurt Nefesi… Doğruları, yanlışları, sevdaları ve öfkeleri ile onlar bizim çocuklardı”

Kitabın arka kapağındaki bu tanıtım ifadelerinden sonra, 2014 yılında, yani KURT NEFESİ romanı yayınlanmadan kısa süre önce Yazarın Kahramanmaraş’taki bir yerel Televizyon kanalı ile yaptığı söyleşide, bu romanı yazma amacını açıklayan ifadelerini, orada unutulup kalmaktan kurtarıp, buraya taşıyarak yeniden anımsanır kılmak istiyorum. (Aslında bu söyleşinin bir başka açıdan da önemi çok büyük. Çünkü bu söyleşi, bundan 11 yıl önce yaptığı konuşmada “cenah, saik ve labirent gibi” Türkçe olmayan kelimeler kullanabilen Alper AKSOY’un Türkçeçilik konusunda bugün sergilediği duyarlılığın değerini daha iyi anlamamızı sağlıyor.)

Alper AKSOY bu televizyon söyleşisinde KURT NEFESİ romanını yazma amacını şöyle açıklıyor: “68 ve 78 kuşağını, devrimci cenah olsun, ülkücü hareket cenahı olsun, daha çok bir ideoloji robotu olarak gördüler. Bu zamana kadar yazılan bütün kitaplarda devrimci eylemcilerin ya da ülkücü eylemcilerin ruh dünyasına girilmedi. Bu aslında Türk edebiyatı için önemli bir eksiklikti. Ben bu eserimde olabildiğince objektif olarak, eylemcileri eline silah almaya iten psikolojik saikleri ortaya koymak, onların ruh dünyalarındaki karanlık labirentlere girmek istiyorum. Çünkü bu taraf aydınlanmadan 68 ve 78 kuşağını tanımak mümkün değil.” KURT NEFESİ romanı için böyle diyor Alper Aksoy…

Romanın genel akışından benim yaptığım somut saptamalar ise şöyle: KURT NEFESİ’nde;

• Türkiye’nin uzak bir ilinde ya da ilçesinde şehit edilen, hiç tanımadığı ülküdaşı için göz yaşı döken ülkücüler anlatılıyor. Evet, o yıllarda ülkücüler, ülkenin en uzak köşelerinde şehit edilen hiç tanımadığı ülküdaşları için göz yaşı döküyordu. Çünkü onların tanışıklığı ve ortak anıları yoktu ama ortak duyguları ve ortak bir ülküleri vardı.

• KURT NEFESİ’nde, Ülküdaşına gelen kurşunların önüne kendi bedenini atan ülkücüler anlatılıyor.

• Ama Yazar Alper AKSOY dönemin bu onurlu gerçeğini anlatırken dikkate ve takdire değer bir fikir namusu sergileyerek, dönemin devrimcilerinde de aynı faziletin görüldüğünü kitabın 40. sayfasında ve devrimcileri de ülkücülerle birlikte anarak şu sözlerle anlatıyor;

“Devrimciler ve Ülkücüler; bunlar iki büyük aile; iki büyük yumruk, iki büyük yürek… Hiç kimse birey değildi; kimileri yumruğun bir parmağı, kimileri bileği, kimileri tırnağı… Ucunda ölüm olan korkuları, her iki taraf büyük ve güçlü bir bütünün parçası olmak bilinci ile yok etmişlerdi. Yüzlerce kilometre uzaktaki ülküdaşlarının veya yoldaşlarının ölümüne oturup ağladıkları olurdu. Arkasından ağladıkları ismi tanımazlardı halbuki… Tanımak çok önemli değildi, çünkü sıkılan yumruğun bir uzvu idi onlar. Fedakarlıkları o kadar üst düzeyde idi ki, ülküdaşı veya yoldaşı için arkadaşının fark etmediği namlunun önüne, bedenini çekinmeden siper ederlerdi… Hayatın ebedi ve ezeli gerçeği olan ölüm korkusu işte bu dayanışma ile yok edilmişti…”

• KURT NEFESİ’nde ülkücülerin kocaman bir aile olduğu günler anlatılıyor. Milli konulara dair kararlar gerekince yolların çatallanmadığı, tüm ülkücülerin tek ses, tek nefes olduğu günler anlatılıyor.

• KURT NEFESİ’nde tüm ülkücülerin kardeşlik duygusuyla kenetlendiği bir dünyada, CHP’li ve AP’li ana-babaların bu kardeşlik kenetlenmesinden etkilenerek tüm ülkücüleri öz evlatları gibi gördüğü yıllar ve bu benimseyiş ile, ömür boyu oy  verdikleri partilerini bırakarak, ülkücü evlatlarının partisine oy verdikleri günler anlatılıyor.

• KURT NEFESİ’nde Sol terör örgütlerine mensup militanların polis otoları ile eylem yerlerine dağıtılıp, yine aynı polis otoları ile eylem yerlerinden toplanarak saklanacakları sığınaklara ulaştırıldığı yıllar, Emniyet Müdürlüğü deposundan verilen silahlarla solcu militanlara ülkücü katlettirip, sonra bu silahların toplanarak yeniden Emniyet Müdürlüğü depolarına yerleştirildiği yıllar anlatılıyor.

• KURT NEFESİ’nde bir ülkücüye her hangi bir görev verildiğinde o ülkücünün “Ben kendimi henüz tam olarak yetiştiremedim. Şu arkadaşım benden daha bilgili ve daha iyi bir hatip, o varken benim öne çıkmam yanlış olur. Görevi ona verin, ben onun emrinde olayım” dediği özveri ve kıymet bilirlik günleri anlatılıyor.

• Ve KURT NEFESİ’nin temel fikrini romanın 323. Sayfasında Muhtar Sezai, roman kahramanlarından Yamtar Kemal’e şu sözleriyle özetliyor;

“İstemediğimiz ama kaçamadığımız, onaylamadığımız ama kurtulamadığımız bir savaşın içindeyiz. Lanet bir anafor bu Kemal! Bazen kendime soruyorum; Eylem iradesi bizde mi? Anafor durmaksızın dönüyor. Peki bu anaforun sahibi kim? Biz değiliz, bunu biliyorum... Komünistler de değil… Bunu da seziyorum… Kirli bir savaşın içindeyiz Kemal!..”

                Sohbetimize konumuz için çok kullanışlı bir ata sözü ile başlamıştık.  “Ev danası öküz olmaz”… Lafı yine aynı yerden bitirelim ve  adeta bu sözdeki doğruluğun yazarımız Alper AKSOY üzerinden kanıtlanması gibi duran bir bilgi sunalım: Ekrem İmamoğlu’nun 2019 Mart ve Haziran aylarında yapılan iki ayrı seçimle üst üste kazandığı İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığında herkese çok müthiş gelen bir slogan büyük pay sahibidir.

“HER ŞEY ÇOK GÜZEL OLACAK”

Ekrem İmamoğlu seçim otobüsüyle caddede ilerlerken dışarıdan ona yönelen Berkay GEZGİN adındaki bir çocuk; “EKREM ABİ, HER ŞEY ÇOK GÜZEL OLACAK” diye bağırdı.  CHP bu sözü seçim kampanyasının en çarpıcı sloganı haline getirdi ve bu slogana sarılarak üst üste iki seçim kazandı. Son kurultayında bu sloganın mucidi Berkay’ı Parti Meclisi Üyesi yaparak da vefa borcunu ödedi. Evet, herkese göre Berkay bu seçim için mucizevi bir slogan üretmişti. Toplumdaki algı buydu. Yani algıya göre “Her şey çok güzel olacak” sloganının mucidi Berkay ve sahibi de CHP idi ama acaba gerçek bu muydu?

Bakınız bu olaydan tam 5 yıl önce yani 2014 yılında yayınlanan KURT NEFESİ romanında Alper AKSOY, 1977 yılında Adana’daki Ergenekon Çay Evinde gerçekleşen sohbetin duygusal bir anında Adıyaman’lı Hasan’ın ağzından Muhtar Sezai’ye ne diyor?

“Bugün Adana havası çok güzel muhtarım… HER ŞEY ÇOK GÜZEL OLACAK”

Yani CHP’ye İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığını iki kez kazandıran sloganı bizim evin danası beş yıl öncesinden söylemiş ama biz bunu fark etmemişiz.

SON SÖZ; Kitabın sonuna dair…

Kitabın sonunda Muhtar Sezai ile Yamtar Kemal’in birlikte planladıkları bir eylemin anlatımı yarıda bırakılarak kitap “BİRİNCİ KİTABIN SONU” ibaresiyle bitiriliyor ama bunun ardından gelecek devam kitabının adı da; “İkinci Kitap; KURT KAFESİ” ibaresiyle bildiriliyor. Ve biz onu (yani KURT KAFESİ adlı devam kitabını) on yıldan beri bekliyoruz. Değerli yazarımız Alper AKSOY’un sağlıklı günlerinde yazıp tamamlaması dileklerimizle…..

 

 

 

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.