Geçen hafta Edremit Körfezinde yapılacak “Adriyatik’ten Çin Seddi’ne Geleceğe Bakış”
konulu Türk Dünyası Kurultayına gitmek üzere Ankara Esenboğa Havaalanında uçağa alınmayı
beklerden, salonun arka kısımlarından bir hanım çıplak sesle yani enstrümansız olarak bir
şarkıya başladı ve sonra ona başka hanımların da katılmasıyla büyük bir koro oluştu. Doğal
olarak yaşanan olay herkesin dikkatini çekti. Hani şu sosyal medyada sık sık paylaşılan, bir
Alışveriş Merkezinde yürüyen merdivenlerden keman çalarak inen genç bir insana, karşı
koridordan ritim sazıyla katılarak gelen ve onlara da sütunların arkasından veya mağazalardan
başka sazlarıyla çıkarak katılan insanların oluşturduğu ve toplumun da hayranlıkla izlediği
koroyu andırıyor. Burada sadece sazlar yok ve şarkı bir koro tarafından çıplak sesle söyleniyor.
Söylenen şarkı son derecede iyi giyimli ve kültürlü bir görünüm sergileyen 20-25 kişilik bir
kadınlar korosu tarafından üst düzeyde bir başarıyla seslendiriliyor. Belli ki eğitimli ve uzun yıllar
birlikte çalışmış bir koro ile karşı karşıyayız. Muhtemelen bir program için bir yerlere gidiyorlar.
İçimden “İnşallah bizim programa gitmiyorlardır” diye geçirdim. Çünkü Türk Müziğinin her
türlüsünü çok sevmeme rağmen, çok özel bir sebeple nefret ettiğim bir şarkıyı seslendiriyorlar:
“KATİBİM”
Üsküdar'a gider iken aldı da bir yağmur
Katibimin setresi uzun eteği çamur
Katip uykudan uyanmış gözleri mahmur
Katip benim ben katibin el ne karışır
Katibime kolalı da gömlek ne güzel yaraşır...
Kendilerine yakınlaşıp sorsanız; hepsi de Ulusalcıdır, Cumhuriyet sevdalısıdır,
Atatürkçüdür, bu ülkeyi herkesten daha çok sevdiklerini söylerler. Ama toplumun ortasında
yüksek sesle ve şevkle söyleyerek yücelttikleri bu şarkının hikayesini sorsanız bilmezler. Bu
şarkının milli değerlerimize, Türkiye’nin ve Türk Milletinin çıkarlarına karşı sinsice yazılıp
bestelendiğinden ve uzun yıllar boyunca tahrip edici bir propaganda silahı olarak
kullanıldığından haberleri yoktur. Yani “gerçeği bilseler bunu yapmazlar ve bu propagandaya alet
olmazlar” mantığıyla böyle düşünüyorum.
İnternet arama motorlarında “Katibim Şarkısının Hikayesi”ni sorgularsanız karşınıza şu
türden açıklamalar çıkar; “İstanbul radyosunun yıllarca sinyal müziği olan Katibim Türküsü, Kırım
harbi içinde, Abdülmecid zamanında çıkmıştır. İkinci Mahmut devrinde askerlere Avrupai
kıyafetler giydirilmiş ancak sivil memurlar bu konuda serbest bırakılmışlardır. Abdülmecid,
İstanbul içindeki her memura setre ve pantolon giydirdi, mutaassıp kesim de bu olayı dillerine
dolayıp “Gavur mukallitliği” dediler ve pantolonla sokağa çıkmayı iç donuyla çıkmakla bir tuttular,
özellikle de genç ve eli yüzü düzgün katipler büsbütün dile düştüler.
Kırım harbinde müttefikimiz olan İngilizlere Selimiye kışlası hastane olarak tahsis
edilmişti. İngiliz ordusundaki İskoç alayını kısa eteklerle gören halk bu askerlere “donsuz asker”
lakabını takmıştı. Bu alay şarka hareket ederken, bir İskoçyalı bestekar bu birlik için bir marş
besteledi. Bir İstanbul külhanisi de Selimiye Kışlasının Üsküdar yolu üzerinde olmasından
esinlenerek ve “donsuz asker”ler için yazılan marşın müziğini kullanarak katiplerle dalga geçmek
için “Üsküdar’a giderken...” türküsünü yazdı. Daha sonraları çalgılı küçük konsol saatleri çıktı.
Bu saatler ilk olarak Türkiye’ye İskoçya’dan geldi ve İskoçlar bu saatlere aynı marşın müziğini
koymuşlardı. Bu saatler İstanbul’da “Katibim Türkülü Saat” adı altında satıldı ve neredeyse
almayan kalmadı.
Şimdi bu açıklamadan sonra ben sizlere soruyorum: Siz Katibim Şarkısını dinlerken hiç
bu şarkıda bahsedilen kıyafetleri (Setre-pantolonu, kolalı gömleği) giyenlerle dalga geçildiği
izlenimine kapıldınız mı? Böyle bir izleniminiz olamaz çünkü bu şarkıda, bahse konu kıyafetleri
giyenlerle dalga geçilmiyor, tam tersine bu kıyafetler ve onları giyenler yüceltiliyor ve
özendiriliyor. Şarkıda tekrar tekrar söylendiği üzere onlara ancak aşık olunuyor. Demem o ki;
yukarıda alıntı yaptığım internet bilgileri de işin aslını kapatmak için uydurulmuş bir kurgudan
ibaret.
İşin aslı şu ki; Son dönemin muhteşem! Padişahları tarafından Avrupa uluslarına tanınan
imtiyazları değerlendirerek, Türk yurdunu kumaşları, setre-pantolonları ve kolalı gömlekleriyle
istilaya başlayan İngiliz sömürgeciliği işini şansa bırakmamış ve aynı günlerde bu şarkıyı
piyasaya sürüp yayarak kendi kumaşının, setre-pantolonunun ve kolalı gömleğinin
propagandasını yapmış ve onları topluma şirin göstermiştir. Yapılan propagandaya kanarak
İngiliz kumaşlarına, setre-pantolonlarına ve gömleklerine yönelen bilinçsiz bir toplum sonuçta
işsiz kalan Bursa’daki ve İstanbul’daki Türk Dokuma tezgahlarının iflasına sebep olmuştur.
Böylesine sinsi bir planın aleti olduğu için Katibim Şarkısının söz yazarı ve bestecisine
dair hiçbir bilgiye, hiçbir yerde ulaşamazsınız. Baksanıza, yukarıda verdiğim açıklamada bile söz
yazarı için “Bir İstanbul külhanisi” diyerek iş kapatılıyor ve beste de adı belli olmayan “Bir
İskoçya’lı Bestekar” üzerine yıkılıyor... Bu da çok tabiidir çünkü aklı olan hiç kimse canına kast
ettiği bir toplumu kalleşçe arkadan vururken kendi adını avaz avaz bağırmaz.
KATİBİM şarkısından işte bu sebeple nefret ediyorum. Sizler de hikayeyi bilin istedim.