Şükrü Altınel  Halk Şairi/Yazar
Köşe Yazarı
Şükrü Altınel Halk Şairi/Yazar
 

Nereye Koşuyoruz?..

Din, şehit, aile, kardeş, sağdıç, nedime, akraba gibi duygusal bağ içeren her bir değer kavramımızın içi neden boşaltılıyor? Üstelik bunu yapanlar neden üst tabakadan varsıllar ve alt tabakadan, meteliğe kurşun atan yoksullar oluyor? Dedeler: Lokma ve kadın-kız. İmamlar: Maaşlı borazan. Kur’an kursları: Körpe beyinleri yıkama, erkek çocuklarını bademleme. Yoksul halk: Ramazan çadırı, belediyenin aşevleri, devletin imtiyazlı dağıttığı makarna ve kömür gibi sadakaların peşinde koşarken...   Zenginlerimizde: Şehit kaygısı Ailemizde: Huzur Halkta: Birlik ve beraberlik Ekonomide: Tat ve tuz Dostta: Vefa Yüzümüzde: Neden tebessüm yok Neden değer verip taptığımız en büyük merciden en küçük merciye kadar bir tek, sadece bir tek liyakat sahibi yok? Şu an ekranlarımızda izlediğimiz filmlerden birkaç temaya örnek verecek olursak: Pavyon yaşamını yasal kılıp masumlaştırarak aileyi pavyona özendirmek ve taşımak. Öz kızını töreye berdel olarak kurban verip kendi canını kurtarmak için gözünü budaktan esirgemeyen bir baba ve bir babaanne... Kapılarında besledikleri onlarca eli kanlı çapulcunun gölgesinde verdikleri kanunsuz savaş. Birbirlerine sağdıç olan iki elit ailenin fertlerinden birinin yaptığı yasadışı çocuğun annesini elde etmek için verilen akıl almaz mücadele... Ailede her bireyin diğerine bel altı ve bel üstü vurarak oynadığı amansız entrika oyunları. Kan davası ve mafya içerikli, köhnemiş, kokuşmuş, çağ dışı örf ve adetler içeren bu filmler... Neden laik düzen dönemimizde dünyaya örnek gösterilen, sevgi, saygı, hoşgörü, birlik ve beraberlik içeren filmlerimizin yerine; bizi bizden ayıran, başta aile bireyleri olmak üzere halkımızı "sağ-sol", "Kürt-Türk" gibi söylemlerle ayrıştıran yapımlar gösteriliyor? Üstelik bunu bir marifetmiş gibi yapıp, her bir bölümü günde üç-beş kez yayınlayarak beyinlerimizi uyuşturuyor, bizleri algılamayan, sorgulamayan, sadık bir köle hâline getiriyorlar. Asla dine inanmadıkları hâlde dindar geçinen sahte zenginler, altın ve dolar stoku yaparken; az bilip çok inanan, fikir budalası garibanlara sabır ve şükür öğreterek un, bulgur, tuz stoku yaptırıyor, "din elden gidiyor" masalına inandırıyorlar. Daha da acısı, bu vahşete alet olanların, ateist zenginlere değil de Allah’a ve dine hizmet ettiklerini sanmaları ve bu vesileyle cennete gideceklerine inanmaları... Her dergâh adı altında kurulan tarikatın başında, pişkin bir lider, onlarca dalkavuk, milyonlarca az bilip çok inanmış zavallı bulunması tesadüf müdür? Hiç duydunuz mu? Kendini tamamen Allah’a ve dine adayan, "Bir lokma bir hırka yeter bana." diyen tarikat şeyhlerinin ölümünden sonra, yüzlerce kilo altın, sayısız gayrimenkul, yabancı menşeli paralar, işyerleri çıkmasın! Ve daha cenazesi defnedilmeden postu için miras davası ve kavgası başlamasın! Toplumun en küçük biriminden en büyük birimine kadar keşmekeş içinde, Arapsaçı gibi bir labirentin içinde doludizgin nereye koşuyoruz? Kıyamet Günleri Her köşe başında ayrı bir çete Kıyamet günleri bu olsa gerek Akşama denk çalış bir kilo ete Kıyamet günleri bu olsa gerek   Ne kışlığı olsun ne de bir sayfi Yeter ki kaçmasın zenginin keyfi İmamı dedesi aratmaz şeyhi Kıyamet günleri bu olsa gerek   Fikir budalası beyinsiz urve Şehitten bihaber yaşıyor zirve Bir başka boyutta sağdıçla kirve Kıyamet günleri bu olsa gerek   Okumuş aydınlar suça katıldı Bütün fabrikalar tek tek satıldı Sesin yükseltene kaşlar çatıldı Kıyamet günleri bu olsa gerek   Cehalet kurbanı İrfan ilimler O yüzden kalmadı aklı selimler Ahlaki değerden yoksun filimler Kıyamet günleri bu olsa gerek   Bize kuru ekmek sizlere pasta Altınel'im güven kalmadı dosta Kıymet günleri bu olsa gerek   Altınel (Şükrü Altınel)
Ekleme Tarihi: 03 Şubat 2025 - Pazartesi

Nereye Koşuyoruz?..

Din, şehit, aile, kardeş, sağdıç, nedime, akraba gibi duygusal bağ içeren her bir değer kavramımızın içi neden boşaltılıyor? Üstelik bunu yapanlar neden üst tabakadan varsıllar ve alt tabakadan, meteliğe kurşun atan yoksullar oluyor?

Dedeler: Lokma ve kadın-kız.

İmamlar: Maaşlı borazan.

Kur’an kursları: Körpe beyinleri yıkama, erkek çocuklarını bademleme.

Yoksul halk: Ramazan çadırı, belediyenin aşevleri, devletin imtiyazlı dağıttığı makarna ve kömür gibi sadakaların peşinde koşarken...

 

Zenginlerimizde: Şehit kaygısı

Ailemizde: Huzur

Halkta: Birlik ve beraberlik

Ekonomide: Tat ve tuz

Dostta: Vefa

Yüzümüzde: Neden tebessüm yok

Neden değer verip taptığımız en büyük merciden en küçük merciye kadar bir tek, sadece bir tek liyakat sahibi yok?

Şu an ekranlarımızda izlediğimiz filmlerden birkaç temaya örnek verecek olursak:

Pavyon yaşamını yasal kılıp masumlaştırarak aileyi pavyona özendirmek ve taşımak.

Öz kızını töreye berdel olarak kurban verip kendi canını kurtarmak için gözünü budaktan esirgemeyen bir baba ve bir babaanne... Kapılarında besledikleri onlarca eli kanlı çapulcunun gölgesinde verdikleri kanunsuz savaş.

Birbirlerine sağdıç olan iki elit ailenin fertlerinden birinin yaptığı yasadışı çocuğun annesini elde etmek için verilen akıl almaz mücadele... Ailede her bireyin diğerine bel altı ve bel üstü vurarak oynadığı amansız entrika oyunları.

Kan davası ve mafya içerikli, köhnemiş, kokuşmuş, çağ dışı örf ve adetler içeren bu filmler...

Neden laik düzen dönemimizde dünyaya örnek gösterilen, sevgi, saygı, hoşgörü, birlik ve beraberlik içeren filmlerimizin yerine; bizi bizden ayıran, başta aile bireyleri olmak üzere halkımızı "sağ-sol", "Kürt-Türk" gibi söylemlerle ayrıştıran yapımlar gösteriliyor? Üstelik bunu bir marifetmiş gibi yapıp, her bir bölümü günde üç-beş kez yayınlayarak beyinlerimizi uyuşturuyor, bizleri algılamayan, sorgulamayan, sadık bir köle hâline getiriyorlar.

Asla dine inanmadıkları hâlde dindar geçinen sahte zenginler, altın ve dolar stoku yaparken; az bilip çok inanan, fikir budalası garibanlara sabır ve şükür öğreterek un, bulgur, tuz stoku yaptırıyor, "din elden gidiyor" masalına inandırıyorlar.

Daha da acısı, bu vahşete alet olanların, ateist zenginlere değil de Allah’a ve dine hizmet ettiklerini sanmaları ve bu vesileyle cennete gideceklerine inanmaları...

Her dergâh adı altında kurulan tarikatın başında, pişkin bir lider, onlarca dalkavuk, milyonlarca az bilip çok inanmış zavallı bulunması tesadüf müdür?

Hiç duydunuz mu? Kendini tamamen Allah’a ve dine adayan, "Bir lokma bir hırka yeter bana." diyen tarikat şeyhlerinin ölümünden sonra, yüzlerce kilo altın, sayısız gayrimenkul, yabancı menşeli paralar, işyerleri çıkmasın! Ve daha cenazesi defnedilmeden postu için miras davası ve kavgası başlamasın!

Toplumun en küçük biriminden en büyük birimine kadar keşmekeş içinde, Arapsaçı gibi bir labirentin içinde doludizgin nereye koşuyoruz?

Kıyamet Günleri

Her köşe başında ayrı bir çete

Kıyamet günleri bu olsa gerek

Akşama denk çalış bir kilo ete

Kıyamet günleri bu olsa gerek

 

Ne kışlığı olsun ne de bir sayfi

Yeter ki kaçmasın zenginin keyfi

İmamı dedesi aratmaz şeyhi

Kıyamet günleri bu olsa gerek

 

Fikir budalası beyinsiz urve

Şehitten bihaber yaşıyor zirve

Bir başka boyutta sağdıçla kirve

Kıyamet günleri bu olsa gerek

 

Okumuş aydınlar suça katıldı

Bütün fabrikalar tek tek satıldı

Sesin yükseltene kaşlar çatıldı

Kıyamet günleri bu olsa gerek

 

Cehalet kurbanı İrfan ilimler

O yüzden kalmadı aklı selimler

Ahlaki değerden yoksun filimler

Kıyamet günleri bu olsa gerek

 

Bize kuru ekmek sizlere pasta

Altınel'im güven kalmadı dosta

Kıymet günleri bu olsa gerek

 

Altınel (Şükrü Altınel)

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.