Hocası Recaizade Mahmut Ekrem “Zerratdan şumûsa (atomlardan güneşlere) kadar her güzel şey şiirdir” demişti. Tevfik Fikret’in şiir anlayışı buna dayanıyordu. Şiirde konu zenginliğinin önünü açan şair, doğruluktan yanaydı;“Kıran da olsa kırıl sen, fakat bükülme sakın!” diyecek kadar doğru.
Korkusuzdu: “Hak bellediğin bir yola, yalnız gideceksin” diyecek kadar korkusuzdu.
Selânik’te II. Meşrûtiyet için çalışanların istediği “Millet Şarkısı”nı 3 gün sonra dostlarına okudu:
“Zulmün topu var, güllesi var, kal’ası varsa,
Hakkın da bükülmez kolu, dönmez yüzü vardır;
Göz yumma güneşten, ne kadar nûru kararsa
Sönmez ebedî, her gecenin gündüzü vardır.”
Millet Şarkısı’nda milleti uyandırmak, zilletten kurtarmak ister Fikret:
“Silkin, şu mezellet tozu uçsun üzerinden.
İnsanlığı pâ-mâl eden alçaklığı yık, ez;
Billâh yaşamak yerde sürüklenmeye değmez.”
Evet; hayat alçaklık içinde yaşamaya değmez”
Tevfik Fikret 24 Aralık 1867’de İstanbul’un Kadırga semtinde dünyaya geldi, Osmanlı İmparatorluğu’nun dağılma sürecinde Servet-i Fünûn topluluğunun lideri olan Tevfik Fikret, devrimci ve idealist fikirleriyle Mustafa Kemal başta olmak üzere dönemin pek çok aydınını etkiledi. Türk edebiyatının Batılılaşmasında öne çıkan isimlerden birisi oldu. Farsçada "kuş yuvası" anlamına gelen Aşiyan ismini verdiği semt, yaşamının son yıllarını geçirdiği ve eserlerini kaleme aldığı yerdir.
Ailesi ona Mehmed Tevfik adını verdi. Babası Hüseyin Efendi, Çankırı'nın Bayramören ilçesine bağlı Dalkoz köyünden ayrılıp İstanbul'a yerleşen Ahmet Ağa'nın oğlu idi. Hüseyin Efendi, oğlu doğduğu yıl İstanbul'da belediye meclis üyesi ve Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünde memur olmuştu. Sonraki yıllarda Osmanlı Devleti'nin Hama, Nablus, Akka, Urfa, Halep mutasarrıflıklarında bulundu. Annesi Hacı Hatice Refia Hanım, 1822'deki Yunan ayaklanmasında kimsesiz kalıp Osmanlılara sığınmış ve Müslüman olmuş iki Sakızlı Rum çocuğunun kızı idi. Mehmed Tevfik'in Sıdıka adlı bir kız kardeşi ve Şevki isminde bir de erkek kardeşi vardı. Hac ziyaretine giden annesi Refia Hanım, 1879'da dönüş yolunda kolera nedeniyle ölünce Tevfik Fikret, 12 yaşında öksüz kaldı. Babası, saraya jurnal edilerek Nablus, Akka ve Antep'e sürgüne gönderildiği için kız kardeşi ile kendisinin bakımını anneannesi ve büyük yengesi üstlendi. Henüz çocukken annesini kaybetmek, onu hayatı boyunca etkiledi. 19 yıl sürgünde kalan babası da sürgünden hiç dönemedi ve Antep'te öldü.
Aksaray’daki Mahmudiye Valide Rüştiyesinde öğrenimine başlayan Tevfik Fikret, okulu, 93 Harbi yenilgisinden sonra Rumeli’den İstanbul’a gelen göçmenlere tahsis edilince öğrenimine Galatasaray Sultanisinde devam etti. 11 yıl öğrenim gördüğü okulunda devrin önemli edebiyatçılarından Recaizade Ekrem, Muallim Naci, Muallim Feyzi gibi seçkin öğretmenlerin öğrencisi oldu. Öğretmenlerinin teşviki ile yazdığı ilk şiiri, Tercüman-ı Hakikat'te yayımlandı. Nazmi mahlasıyla yazılmış, gazel tarzında bir şiirdi. Okulu 1888 yılında birincilikle bitirdi. Mezun olduğu yıl, Hariciye Nezareti İstişare Odası’nda (Dışişleri Bakanlığı Enformasyon Dairesi) katip olarak işe başlayan Mehmed Tevfik, kısa bir süre sonra geçtiği Maarif Mektûbî Kaleminden bir yıl dolmadan istifa ederek ayrıldı. Sadaret Mektûbî Kalemi’nde kısa bir süre çalıştıktan sonra 1889 Ağustos’unda İstişare Odasında tekrar muavin olarak göreve başladı. Bir yandan da Yüksek Ticaret Okulunda Fransızca ve Türkçe dersleri vermekteydi.
Kısa bir süre sonra Trabzon Valisi olacak dayısı Mustafa Bey’in 15 yaşındaki kızı Nazime Hanım ile 1890 yılında evlendi, dayısının evine yerleşti. Şiir konusunda bir süredir suskun olan Fikret, İsmail Safa'nın yönettiği Mirsad dergisinde "Bahar" şiirini yayımlayarak suskunluğu bozdu; aynı yıl Mirsad'da 18 şiiri daha yayımlandı. Derginin açtığı iki yarışmada birer birincilik alarak ününü artırdı.
Mekteb-i Sultani'de öğretmenlik
Osmanlı Lisanı Öğretmenliği Sınavını kazanarak 1892’de çok sevdiği Mekteb-i Sultânî’ye atanması ile yaşamında yeni bir dönem açıldı. İlkokul üçüncü sınıf Türkçe öğretmeni olarak göreve başladığı okulda, Muallim Naci'nin vefatı üzerine edebiyat öğretmeni olarak çalışmaya devam etti. Hükûmetin bütçede kısıntı yapıp memur maaşlarını yüzde on kesmesine tepki olarak 1895'te okuldan ayrıldı, inzivaya çekildi.
Mirşad dergisinin kapanması ile şiir yayımlamaya yeniden ara veren Tevfik Fikret, öğretmenlik yaptığı sırada 1894'ten itibaren, arkadaşları Hüseyin Kazım ve Ali Ekrem'in ısrarı ile yeni çıkaracakları Malumat dergisinin başyazarlığını üstlenmişti. Derginin kapandığı 1895 Mayıs'ına kadar 25 şiiri yayımlandı. Bunlar, eski şiirlerine göre daha batı tarzında şiirlerdi. Şair, o yıllarda padişaha bağlı bir çizgideydi. Derginin ilk sayısında Padişah II. Abdülhamid'i öven "Tebrik-i Veladet" şiirini yayımlamıştı.
Servet-i Fünûn dergisi
1895'te Recaizade Ekrem, Fikret'i bir bilim dergisi olan Servet-i Fünûn'un sahibi Ahmet İhsan ile tanıştırdı ve onları dergiyi bir edebiyat dergisi hâline getirmeye ikna etti. Dergi, Tevfik Fikret yönetiminde çıkmaya başladığı 256. sayıdan itibaren bir edebiyat dergisi hâline geldi. Şair, 1895 yılının Haziran ayında oğlu Halûk'un doğumuyla baba oldu. O sıralarda sanat yaşamının en verimli devresini yaşamaktaydı. Şiirlerini "Mehmed Tevfik" yerine "Tevfik Fikret" olarak yayımlamaya başlamıştı.
Yönettiği derginin etrafında yenilikçi bir grup aydın toplanmıştı ve dergi, bu sanat topluluğuna ismini verdi. Sanatta hem içerik hem biçimde atılım yapmayı ilke edinen, ağdalı dilleri ve karamsarlığı ile tanınan topluluğun hareketine ise Edebiyat-ı Cedide (Yeni Edebiyat) denildi. Bu ekolde Fikret'in yanı sıra Halit Ziya, Cenap Şahabettin, İsmail Safa, Mehmet Rauf, Samipaşazade Sezai, Hüseyin Cahit, Ahmet Şuayip, Hüseyin Siret gibi isimler bulunuyordu. Kurulan bu topluluk, siyasal eylemlerden uzak görünüyordu. Zamanla Fikret'in şiirlerindeki toplumsal boyut arttı, ulusalcılık ön plana çıktı. 1897 Osmanlı-Yunan Savaşı'nda Türklerin büyük bir zafer kazanmasından etkilenerek kahramanlık ve zafer şiirleri yazdı. "Yenişehir Gazilerine" isimli şiirinde dünyaya meydan okudu.
Tevfik Fikret, 1896 yılı sonlarında Robert Kolej'de Türkçe dersleri vermeye başlamıştı, bu görevi ölümüne dek sürdürdü. Okul dışında kalan tüm zamanını dergiye veriyordu. O günlerde dostu İsmail Safa’nın evinde okuduğu Abdülhamit karşıtı bir şiiri, gözaltına alınmasına yol açtı. Evi arandı, söz konusu şiir bulunamayınca birkaç gün sonra serbest kaldı. Çok geçmeden Robert Kolej'de bir çaya karısıyla birlikte gitmesi bahane edilerek gözaltına alındı. Bu olaylar, Fikret'te inziva düşüncesini derinleştirmişti. Dostları Hüseyin Cahit, Mehmet Rauf, Hüseyin Kazım, Dr. Esat da düşüncelerine katıldı. Birlikte Yeni Zelanda'ya gitmeyi; bu gerçekleşmeyince Hüseyin Kâzım'ın Manisa'daki çiftliğine yerleşmeyi düşündüler ancak Tevfik Fikret vazgeçince arkadaşları da vazgeçti. 1900 yılında ilgiyle karşılanan ilk kitabı Rubab-ı Şikeste (Kırık Saz) adlı eserini yayımlayan Tevfik Fikret; Ahmet İhsan ile dergi yönetiminde uyuşamadığı için ertesi yıl topluluktan ayrıldı. Artık sadece Robert Kolej'de öğretmenlikle meşguldü. Ricası üzerine Servet-i Fünûn yönetimini Hüseyin Cahit üstlenmişti. Birkaç ay sonra Servet-i Fünûn, Hüseyin Cahit'in Fransız İhtilali üzerine bir çevirisi yüzünden kapatıldı ve grup tamamen dağıldı.
Servet-i Fünûn'un kapanması, baskıcı yönetimden duyduğu karamsarlık, arkadaşları Hüseyin Siret ve İsmail Safa'nın sürgüne gönderilmesi, 1902'de kız kardeşi Sıdıka'yı kaybetmesi, babasının Irak'a sürülmesi ve 1905'te babasını da kaybetmesi, Tevfik Fikret'i çok yıpratmıştı. İstanbul’u ahlaksızlıkla suçlayıp lanetleyen ünlü "Sis" şiirini 1902 yılında İstanbul'un sisler altında olduğu bir günde yazdı.
Sıkıntılar içindeki şair, inziva düşüncesini gerçekleştirmek için Kadırga'daki konağın satışından elde ettiği parayla Robert Kolej'in yamacında, Rumelihisarı'nda planlarını kendi çizdiği bir ev yaptırmaya başladı. Üç katlı ahşap yapının inşaatı, 1905'te tamamlandı. Günümüzde müze olarak hizmet veren eve eşi ve oğlu ile birlikte yerleşti. Toplumla arasına bir mesafe koyabileceği, mesleğine devam edebileceği, ülkenin gidişatını uzaktan izleyip eser üretebileceği bu mekana Aşiyan (yuva) adını verdi. Evinin bahçesine gömülmeyi vasiyet etti.
Tevfik Fikret için artık millet, din, tarih, kahramanlık gibi kavramlar anlamsızlaşmaya başlamıştı. "Tarih-i Kadîm" şiirini din ve tarihe karşı, "Lahza-i Teahhur” adlı şiirini ise Ermenilerin 1905'te Sultan II. Abdülhamid'e düzenledikleri suikastın başarısızlığına duyduğu üzüntü üzerine yazdı. II. Meşrutiyet'in ilanına kadar bir daha hiç şiir yayımlamadı. Sürekli edebiyat üzerine düşünmekte ve Edebiyat-ı Cedide hareketinin içe dönük boyutunu aşacak bir edebiyat tavrına doğru ilerlemekteydi.
II. Meşrutiyet
Meşrutiyet'in ilanı, Tevfik Fikret'in inzivadan çıkmasını sağladı. Selânik'teki İttihat ve Terakki yönetiminin isteği üzerine Meşrutiyet'in ilanından 13 gün önce "Millet Şarkısı" adlı marşı yazmıştı. Devrimin habercisi olan bu marş elden ele dolaştı. Meşrutiyet'in ilanından sonra "Rücu (Geri Alış)" adlı şiirini yazarak İstanbul'a savurduğu lanetleri geri aldı.
Hüseyin Cahit ve Hüseyin Kazım ile Tanin adlı bir gazete çıkararak bütün gücüyle çalıştı. "Rücu" manzumesini "Sis" ile bir arada Tanin'in ilk sayfasında yayımlamıştı. Tanin, İttihat ve Terakki'nin yayın organı hâline getirilmek istenince gazeteden ayrıldı.
Mekteb-i Sultânîde Müdürlük
Kendisine teklif edilen Maarif Vekilliğini reddeden Tevfik Fikret, bu göreve getirilen Abdurrahman Şeref'in çağrısı üzerine Mekteb-i Sultânî Müdürlüğünü kabul etti ve 1895'te istifa ettiği okula 1909 başında müdür olarak döndü. Okula getirdiği yenilikler şikâyete yol açmıştı. Toplantı salonunu mescidin üzerine yaptırdığı gerekçesiyle basının büyük eleştirilerine uğradı. 31 Mart Olayı patlak verdiğinde Fikret, ayaklananların okulu yıkacakları haberini alınca "Sultaniyi yıkmak için önce beni yıkmak lazımdır." diyerek okulun önünde ayakta dikilmiş, bir söylentiye göre kendisini okulun demir kapısına zincirlemişti. İsyan sırasında yardımcısının bir tedbir olarak okul balkonuna Fransız bayrağı astırma önerisini "Türkün müessesesinde onun bayrağından başka bir bayrak yaşayamaz!" diyerek reddetti. Ayaklanmadan sonra, meşru saymadığı bir hükûmet için çalışamayacağını söyleyerek eşiğine kadar geldiği istifadan onu öğrencileri döndürdü. Ne var ki bir süre sonra eski Maarif Nazırı'nın yerine atanan yeni Nazır Emrullah Bey'le anlaşmazlığa düştü ve 1910'da görevini kesin olarak bıraktı, bizzat Emrullah Bey'in ricası dahi onu kararından döndürmedi.
İnziva
Tevfik Fikret, Mekteb-i Sultânî Müdürlüğü sırasında Darülfünun’da edebiyat dersleri de vermekteydi. 1910’da bu görevinden de ayrılıp yeniden Aşiyan’da inzivaya çekildi ve yalnızca Robert Kolej’deki derslere devam etti.
Fikret, Meşrutiyet yönetiminden hayal kırıklığına uğramış, artık İttihat ve Terakki yönetimine muhalif olmuştu. 1911’de yayımladığı Halûk’un Defteri’nde artık tek umudu olarak gördüğü gençliğe seslenen ve onlara çalışkanlığı, yurt sevgisini öğütleyen şiirlere yer verdi. Aynı yıl yayımladığı Rübâb’ın Cevâbı adlı bir diğer şiir kitabında halkın acılarını konu edinen şiirler vardı.
Şair, 1912’de, Trablusgarp Savaşı nedeniyle meclisin feshedilmesine karşı öfkesini "Doksan Beşe Doğru" adlı şiirinde ifade etti. Bu şiiri, Nüzhet Sabit’in çıkardığı Vazife dergisinde yayımlandı. Şiirinde meclisin kapatılmasını, 36 yıl önce (hicri 1295 yılında) II. Abdülhamid’in meclisi kapatmasına benzetiyordu. Yalnızca padişahı değil, İttihat ve Terakki'yi de son derece sert biçimde eleştirmekteydi. Devrin yolsuzluklarını dile getiren “Hân-ı Yağmâ” şiiri ve I. Dünya Savaşı’na girilmesini yeren “Sancak Şerîf Huzûrunda” şiirleriyle eleştirileri devam etti.
Fikret’in şiirleri devrin yöneticilerini kızdırmış ve şairin muhafazakâr çevrelerden ağır eleştirilere uğramasına sebep olmuştu. Bu olumsuz tepkiler şairde büyük bir moral çöküntüsüne sebep oldu ve sağlığı bozuldu. Mehmet Akif’in kendisine Süleymaniye Kürsüsünde adlı şiirinde yönelttiği suçlamalara 1914'te kaleme aldığı “Târih-i Kadîm’e Zeyl” adlı ünlü şiiriyle yanıt verdi.[12] Modern bir okul açmak,[9] yeni bir edebiyat dergisi çıkarmak gibi projeleri vardı ama bozulan sağlığı nedeniyle bunları gerçekleştiremedi. Son yıllarında çocuk şiirleri yazmakla meşgul oldu. Yalın bir dille ve hece ölçüsüyle yazdığı bu şiirleri 1914’te yayımlanan "Şermin" adlı kitapta topladı. Kitaba, genç yaşta ölen kız kardeşi Sıdıka'nın kızı ve eğitimci Mustafa Satı Bey'in kurduğu Yuva adlı okulun öğrencileri ilham vermişti. Geçirdiği bir ameliyat sonrasında 19 Ağustos 1915'te Aşiyan'da 47 yaşında hayatını kaybetti.
Düşünceleri ve eserleriyle Türk edebiyatının yanında, ülkemizin muasır medeniyete ulaşma sürecine de fikrî önderlik eden; yazar, şair, öğretmen ve Galatasaray Kulübü Hami Başkanı, Tevfik Fikret vefatının 110. yılında 19 Ağustos 2025 tarihinde Aşiyan Müzesi'nde yer alan kabri başında anıldı.
