Tabiatın her şeyi güzel, ölüsü de dirisi de. Ölüsü dirisi derken kastettiğim mevsimlere göre tavır alan, kendini mevsimlere göre uyarlayan bütün varlıkları kastediyorum. İnsan elinin değmediği her varlık benim için canlıdır, konuşur, sever, sevdiğini belli eder, kızar, üzülür, bunları size aksettirir.
Ama insan yıkıcı yok edici haliyle devreye girdiğinde bir daha dönüşü olmayan tahribata yol açar. Doğanın geçmişin yükünden kurtulmak için soyunduğu bu sonbahar, bizi renk cümbüşü içinde bıraktı. Yemyeşil çimler, onların üzerine düşen sarı, kırmızı, turuncu, siyah her renkten yapraklar arasında dolaşan sincap, kaplumbağa, kirpi gibi kış hazırlığı yapan canlılar. Sonra köklerini hayata döndürecek olan ölümsüzlüğün nişanelerinin telaşı.
Nasıl bir döngüdür bu, nasıl bir hazırlıktır bu, asırlara meydan okuyan. Sanki her şey yeniden başlayana hazırlık gibi. Ama yeniden başlama diye bir şey yok. Var olanın döngüsü var. O döngü içerisinde yaşama uyum var. Yeniden başlangıç değil asırlardır olana uyum var.
Hani bilim insanları arkeolojik kazıları inceleyerek yaşamın başlangıcını bulmaya çalışıyorlar. Böyle bir başlangıç yok. Zaten mevcut olanların uyumu var, tabiata olan etkisi var.
Bütün bunlar bize yeniden düşünmemiz gerektiğini ya da bilimsel çalışmaları yeniden, yeni bir paradigma ile düzenlememiz gerektiğini haykırıyor bize.
