İsmail Hakkı PEKİN - E.Korgeneral
Köşe Yazarı
İsmail Hakkı PEKİN - E.Korgeneral
 

ÇARESİZLİĞİN YÜKÜ

Evde yine kavga, gürültü var. Sorun her zamanki gibi kardeşler arasında devam eden miras kavgası. Herkes kendisinin kandırıldığını söylüyor. Aynı miras kavgası anne tarafımda da devam ediyor. O da kardeşler arasında. Dedelerim ölmüş, babaannem ve anneannem sağlar. Baba tarafımda altı kardeş, anne tarafımda dört kardeş   miras kavgasını olanca hızıyla sürdürüyorlar. Böylesine kaotik bir ortamda gereken parayı bulmak ve baba tarafındaki itirazcıların sesini kesmek için annemle birlikte köye gitmemiz kara verdi babam. Annemle köye gidecek ve anneme düşen mirası alacak ve bu parayı kullanarak babamgilin miras kavgasını bitirecektik.  Annemle birlikte köye giden arabanın olduğu yere geldik. Gerçekte köye giden sadece Kaymakam Ahmet’in arabası vardı. Üstelik arızalı olan arabayı çalıştırmaya uğraşıyorlardı. Hatta o günlerde kasabada herkesin diline pelesenk olmuş laf vardı. Araba kolla çalışıyordu. İlk hareketi kolun döndürdüğü dinamo sağlıyordu. Arabanın genelde debriyaj ve gaz pedalı arızalıydı. Bir kişi arabanın içinde bu pedallara basarken diğerinin elinde tornavida ‘’bas’’, ‘’bırak’’ diye bağırmakta ve arızayı gidermeye çalışmaktaydı.  Güneş batmak üzereydi. Annem baba dönerek oğlum bu araba çalışmayacak gibi görünüyor, yürüyerek gidelim mi diye sordu. Ben beş yaşındaydım köye olan mesafe de beş kilometre civarındaydı. Yürümeye başladık. Annemin elini sımsıkı tutuyordum. Köye vardığımızda hava iyice kararmıştı. Köyün içine girince köpek sesleri artmaya başladı. Ay ışığı olmasa belki de daha fazla korkacaktım. Köye her gittiğimiz de anlatılan hikayeler kafamın içinde dolaşıyordu. Bir yerden geçerken hemen orayla ilgili hikayeler aklıma geliyor ve ürperiyordum.   Nihayet anneannemin evine gelmiştik. Önce bahçe kapısını açtık evler daha içerideydi. İki kanatlı büyük kapıyı açınca köpekler havlamaya başladı. Gürültüye anneannem ve dayılarım fenerlerle bahçeye çıktılar. Hasret giderildikten sonra büyük dayımın evine girdik girdik. Biraz da size bahçeden ve evlerden bahsedeyim. Bahçe on dönüm civarındaydı. Dayılarım bu bahçeyi ikiye bölmüşlerdi. Herkesin bahçesi kutsaldı ve zaman zaman dayılarım arasında sözlü ve sopalı kavgalar da vuku buluyordu. Bahçe duvarları yüksekti. Bahçenin orta ucunda fırın onun on adım berisinde kuyu ve onun beş altı adım berisinde hurma ağacı vardı. Bahçenin sol ucunda ahır ve içinde on adet manda vardı. Köy göl kenarında ve sulak olduğu için genelde manda beslenirdi. Anneannem manda sütünden kaymak, tereyağı ve yoğurt yaparak kasabanın pazarında satardı.    Ertesi gün annem dayılarım, anneannem ve evi farklı yerde olan teyzemle niye geldiğini konuşurken benim aklım anneannemin fırını yakması, ekmek yapması ve hamurun içine yumurta koyarak çok lezzetli, küçük lokumları (bizim yörede böyle tabir edilir.) pişirmesiydi. Sabah çok erken kalkardık. Anneannem ahırın kapısını ve bahçe kapısını açar ve mandalar köyün ortasındaki sığır meydanına giderler köyün bütün sığırları toplandıktan sonra köyün çobanı hayvanları otlatmaya götürürdü. Akşam topluca sığır meydanına gelen hayvanlar oradan ayrılarak kendi evlerine giderlerdi. Hiçte yerlerini şaşırdıklarını görmedim. En çok sevdiğim şey ise sabah kahvaltısıydı. Tahta kaşık kullanıyorlardı. Sabahları menü tarhana çorbasıydı. İçerisine yağda kavrulmuş bulgur konmuş tarhana çorbasının lezzeti bambaşkaydı. Üstelik lenger denilen bakır kapla yer sofrasına getirilir ve herkes aynı kaptan içerdi çorbayı.  Biz çocuklar bahçenin bir tarafında çelik çomak oynarken büyükler de miras konusunu konuşuyorlardı. Annemin mirastan vaz geçmesi karşılığında anneme verilecek para miktarını tartışıyorlardı. Sözlü kavga bir anda sopalı, kürekli, baltalı kavgaya döndü. Bahçenin ortasında büyük dayım, onun eşi, anneannem ve annem, öbür tarafta(karşıda) küçük dayım ve eşi ellerinde balta, kürek, sopalarla vb. birbirlerine girdiler. Biz çocuklar ağlamaya başladık. Allahtan   yaşlı başlı komşuların araya girmesi ve bizimkilerin utanması sonucu kimse yaralanmadan hengame son buldu.   Kavgadan sonra annemle bana kasabanın yolu görünmüştü. Geldiğimiz yolu tekrar yürüyecektik. Peki mirastan annemin payını aldık mı, onu hiç öğrenemedim. Aksi gibi korkudan soramadım da. Üstelik olan biteni babama anlatmamam için anneme söz verdim.    Çaresizliğin yükü hep kadınların ve çocukların üzerinde. Çaresizlik çok büyük bir yük. İnsanı çözüm bulmaya, umut etmeye en azından bir şeyler yapmaya yöneltiyor.   Size de söz vereyim. Köyümle, kasabamla ilgili ve oralardaki yaşamı anlatan yüzlerce anım var. Bu anılarda hepinizin kendinden bir parça bulacağına emininim. Amacımız eskilere bakarak hayıflanmak değil çaresizliğin yükünü paylaşmaktır.   
Ekleme Tarihi: 05 May 2025 - Monday

ÇARESİZLİĞİN YÜKÜ

Evde yine kavga, gürültü var. Sorun her zamanki gibi kardeşler arasında devam eden miras kavgası. Herkes kendisinin kandırıldığını söylüyor. Aynı miras kavgası anne tarafımda da devam ediyor. O da kardeşler arasında. Dedelerim ölmüş, babaannem ve anneannem sağlar. Baba tarafımda altı kardeş, anne tarafımda dört kardeş   miras kavgasını olanca hızıyla sürdürüyorlar. Böylesine kaotik bir ortamda gereken parayı bulmak ve baba tarafındaki itirazcıların sesini kesmek için annemle birlikte köye gitmemiz kara verdi babam. Annemle köye gidecek ve anneme düşen mirası alacak ve bu parayı kullanarak babamgilin miras kavgasını bitirecektik. 

Annemle birlikte köye giden arabanın olduğu yere geldik. Gerçekte köye giden sadece Kaymakam Ahmet’in arabası vardı. Üstelik arızalı olan arabayı çalıştırmaya uğraşıyorlardı. Hatta o günlerde kasabada herkesin diline pelesenk olmuş laf vardı. Araba kolla çalışıyordu. İlk hareketi kolun döndürdüğü dinamo sağlıyordu. Arabanın genelde debriyaj ve gaz pedalı arızalıydı. Bir kişi arabanın içinde bu pedallara basarken diğerinin elinde tornavida ‘’bas’’, ‘’bırak’’ diye bağırmakta ve arızayı gidermeye çalışmaktaydı.  Güneş batmak üzereydi. Annem baba dönerek oğlum bu araba çalışmayacak gibi görünüyor, yürüyerek gidelim mi diye sordu. Ben beş yaşındaydım köye olan mesafe de beş kilometre civarındaydı. Yürümeye başladık. Annemin elini sımsıkı tutuyordum. Köye vardığımızda hava iyice kararmıştı. Köyün içine girince köpek sesleri artmaya başladı. Ay ışığı olmasa belki de daha fazla korkacaktım. Köye her gittiğimiz de anlatılan hikayeler kafamın içinde dolaşıyordu. Bir yerden geçerken hemen orayla ilgili hikayeler aklıma geliyor ve ürperiyordum. 

 Nihayet anneannemin evine gelmiştik. Önce bahçe kapısını açtık evler daha içerideydi. İki kanatlı büyük kapıyı açınca köpekler havlamaya başladı. Gürültüye anneannem ve dayılarım fenerlerle bahçeye çıktılar. Hasret giderildikten sonra büyük dayımın evine girdik girdik. Biraz da size bahçeden ve evlerden bahsedeyim. Bahçe on dönüm civarındaydı. Dayılarım bu bahçeyi ikiye bölmüşlerdi. Herkesin bahçesi kutsaldı ve zaman zaman dayılarım arasında sözlü ve sopalı kavgalar da vuku buluyordu. Bahçe duvarları yüksekti. Bahçenin orta ucunda fırın onun on adım berisinde kuyu ve onun beş altı adım berisinde hurma ağacı vardı. Bahçenin sol ucunda ahır ve içinde on adet manda vardı. Köy göl kenarında ve sulak olduğu için genelde manda beslenirdi. Anneannem manda sütünden kaymak, tereyağı ve yoğurt yaparak kasabanın pazarında satardı.  

 Ertesi gün annem dayılarım, anneannem ve evi farklı yerde olan teyzemle niye geldiğini konuşurken benim aklım anneannemin fırını yakması, ekmek yapması ve hamurun içine yumurta koyarak çok lezzetli, küçük lokumları (bizim yörede böyle tabir edilir.) pişirmesiydi. Sabah çok erken kalkardık. Anneannem ahırın kapısını ve bahçe kapısını açar ve mandalar köyün ortasındaki sığır meydanına giderler köyün bütün sığırları toplandıktan sonra köyün çobanı hayvanları otlatmaya götürürdü. Akşam topluca sığır meydanına gelen hayvanlar oradan ayrılarak kendi evlerine giderlerdi. Hiçte yerlerini şaşırdıklarını görmedim. En çok sevdiğim şey ise sabah kahvaltısıydı. Tahta kaşık kullanıyorlardı. Sabahları menü tarhana çorbasıydı. İçerisine yağda kavrulmuş bulgur konmuş tarhana çorbasının lezzeti bambaşkaydı. Üstelik lenger denilen bakır kapla yer sofrasına getirilir ve herkes aynı kaptan içerdi çorbayı. 

Biz çocuklar bahçenin bir tarafında çelik çomak oynarken büyükler de miras konusunu konuşuyorlardı. Annemin mirastan vaz geçmesi karşılığında anneme verilecek para miktarını tartışıyorlardı. Sözlü kavga bir anda sopalı, kürekli, baltalı kavgaya döndü. Bahçenin ortasında büyük dayım, onun eşi, anneannem ve annem, öbür tarafta(karşıda) küçük dayım ve eşi ellerinde balta, kürek, sopalarla vb. birbirlerine girdiler. Biz çocuklar ağlamaya başladık. Allahtan   yaşlı başlı komşuların araya girmesi ve bizimkilerin utanması sonucu kimse yaralanmadan hengame son buldu. 

 Kavgadan sonra annemle bana kasabanın yolu görünmüştü. Geldiğimiz yolu tekrar yürüyecektik. Peki mirastan annemin payını aldık mı, onu hiç öğrenemedim. Aksi gibi korkudan soramadım da. Üstelik olan biteni babama anlatmamam için anneme söz verdim.  

 Çaresizliğin yükü hep kadınların ve çocukların üzerinde. Çaresizlik çok büyük bir yük. İnsanı çözüm bulmaya, umut etmeye en azından bir şeyler yapmaya yöneltiyor. 

 Size de söz vereyim. Köyümle, kasabamla ilgili ve oralardaki yaşamı anlatan yüzlerce anım var. Bu anılarda hepinizin kendinden bir parça bulacağına emininim. Amacımız eskilere bakarak hayıflanmak değil çaresizliğin yükünü paylaşmaktır. 

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (2)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Nevzat
(05.05.2025 21:12 - #3032)
Anılardan öğrenilecek çok şey var. Bunu o kadar sade g7zel v3 içten iletiniz ki okuyucuya. Teşekküre değer, Elinize sağlık.
Özcan ÖZTÜRK Miras yük oluyor insanlara ortayı bulmakta büyüklere düşsede onlar vicdanının sesine kulak vermiyorlar. Benimde çok yakın bir zamanda yaşayacak olmam sıkıntıyı artırıyor.
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
atiati
(15.05.2025 02:27 - #3099)
komutanım siz nerelerdesiniz ya. tam dünyada olanlarla alakalı yorumlarınıza en çok ihtiyacımız olan zamanda çekildiniz.
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.