Erdal TEKİN - AB Uzmanı - Siyasal İletişimci
Köşe Yazarı
Erdal TEKİN - AB Uzmanı - Siyasal İletişimci
 

Avrupa Birligi´nin gelecegi nasıl şekillenecek?

AB’nin kendi içinde müktesebatı doğrultusunda bir gelişme gösterememesinin ve özellikle aday ülkelere yönelik demokratik tavsiye ve yaptırımlarındaki gevşemenin hatta ilgisizliğinin birinci nedeni, sermaye çevrelerinin iktidarlar üzerindeki hegemonyalarıdır. AB’nin geldiği yer belli de gittiği yer belli mi? Daha doğrusu AB, kendi müktesebatı doğrultusunda mı ilerliyor, yoksa hedeflerinde bir sarsılma, geriye gidiş ve değerler erozyonu mu yaşıyor? Hatta bir makas değişimine mi gidiyor? Yüzyılların en kanlı savaşlarının ve iç çatışmalarının yaşandığı Avrupa’da AB’nin temellerinin 1648'de imzalanan büyük Vestfalya Antlaşması’yla atıldığı ileri sürülse de II.Dünya Savaşı’nın o korkunç yıkımı sonrasında asıl olarak 1952 yılında Belçika, Federal Almanya, Lüksemburg, Fransa, İtalya ve Hollanda'dan oluşan 6 üyenin katılımıyla “Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu” adıyla kuruldu. Topluluk, 1957 yılında Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET), 1993 yılında da Avrupa birliği (AB) adını aldı. Bugün 27 üyesi var. AB müktesebatında yer alan hukuk, insan hakları, adalet gibi evrensel değerlerin kazanımının altında ciddi bir işçi sınıfı ve baldırı çıplakların hak mücadeleleri yatar. Demokrasinin inşasının harcı emek ile karıldı. Ancak bu tarihi birikimde bugün yaşanan/yaşatılan erozyon, demokratik çevrelerde bir hayal kırıklığı yaratmakta. Sosyalist Blok’un yıkılması sonucunda bugün 27 üyeye ulaşan Birliğin bu hızlı büyümesi, Birliği iktisadi ve politik açıdan sıkıştırdığı, sindirim sıkıntısı yarattığı ve getirdiği sorunlar karşısında bocalattığı görülmekte. Bir başka husus göçmen/sığınmacı baskısının tazyikini karşılamakta güçlük çekmesi, bu durumun Birliği kapanmaya zorlaması ve bunun da Birliğin politik etki alanının daralmasına yol açması. Göçmen tazyiki, bir yanıyla da Birliğin kendi içerisinde göçmenlere karşı ırkçılığın, milliyetçiliğin yükselmesine yol açmakta.  AB’nin tıkanmasının bunlardan daha önemli ve belirleyici bir başka nedeni var ki, amaçladığı hukuk, haklar, adalet, özgürlük, refah gibi değerler manzumesindeki asıl sapmayı, kapitalist dünyada son yıllarda finans, rantiye sermayesinin üretim sermayesini baskılayan, yer yer onu hacmen ve politik etki alanı olarak geçen bir konuma ulaşması oluşturmaktadır!  Sonuçta sermaye kesimlerinin ve onların destekledikleri iktidarların daha çok kâr amacıyla çatışma ve savaş ortamlarını desteklemesi, son 30 yılda ciddi göçmen hareketlerini de tetikledi. Göçmenler AB’nin kapılarına dayandılar. Bu ülkelerin vur-kaç taktikli sermaye kesiminin ve onların etkisindeki iktidarların elde ettikleri kârlar, bir bumerang etkisiyle kendilerini de vurmaya başladı. AB’nin gerek kendi içerisinde gerekse diğer ülkelerle demokrasiden uzaklaşarak, kendi hukuk kurallarını dahi çiğneyerek ilişkiler kurması, kendi sermayelerini daha çok büyütebilir ama böylesi bir büyüme, gelismekte olan ülkelerdeki demokrasi düşmanı iktidarları güçlendirirken aynı zamanda kendi Birliğinin çöküşüne de kapı açması demektir. Erdal Tekin Siyasal İletişim Uzmanı Köln  
Ekleme Tarihi: 17 June 2025 - Tuesday

Avrupa Birligi´nin gelecegi nasıl şekillenecek?

AB’nin kendi içinde müktesebatı doğrultusunda bir gelişme gösterememesinin ve özellikle aday ülkelere yönelik demokratik tavsiye ve yaptırımlarındaki gevşemenin hatta ilgisizliğinin birinci nedeni, sermaye çevrelerinin iktidarlar üzerindeki hegemonyalarıdır.

AB’nin geldiği yer belli de gittiği yer belli mi? Daha doğrusu AB, kendi müktesebatı doğrultusunda mı ilerliyor, yoksa hedeflerinde bir sarsılma, geriye gidiş ve değerler erozyonu mu yaşıyor? Hatta bir makas değişimine mi gidiyor?

Yüzyılların en kanlı savaşlarının ve iç çatışmalarının yaşandığı Avrupa’da AB’nin temellerinin 1648'de imzalanan büyük Vestfalya Antlaşması’yla atıldığı ileri sürülse de II.Dünya Savaşı’nın o korkunç yıkımı sonrasında asıl olarak 1952 yılında Belçika, Federal Almanya, Lüksemburg, Fransa, İtalya ve Hollanda'dan oluşan 6 üyenin katılımıyla “Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu” adıyla kuruldu.

Topluluk, 1957 yılında Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET), 1993 yılında da Avrupa birliği (AB) adını aldı. Bugün 27 üyesi var.

AB müktesebatında yer alan hukuk, insan hakları, adalet gibi evrensel değerlerin kazanımının altında ciddi bir işçi sınıfı ve baldırı çıplakların hak mücadeleleri yatar. Demokrasinin inşasının harcı emek ile karıldı.

Ancak bu tarihi birikimde bugün yaşanan/yaşatılan erozyon, demokratik çevrelerde bir hayal kırıklığı yaratmakta.

Sosyalist Blok’un yıkılması sonucunda bugün 27 üyeye ulaşan Birliğin bu hızlı büyümesi, Birliği iktisadi ve politik açıdan sıkıştırdığı, sindirim sıkıntısı yarattığı ve getirdiği sorunlar karşısında bocalattığı görülmekte.

Bir başka husus göçmen/sığınmacı baskısının tazyikini karşılamakta güçlük çekmesi, bu durumun Birliği kapanmaya zorlaması ve bunun da Birliğin politik etki alanının daralmasına yol açması. Göçmen tazyiki, bir yanıyla da Birliğin kendi içerisinde göçmenlere karşı ırkçılığın, milliyetçiliğin yükselmesine yol açmakta. 

AB’nin tıkanmasının bunlardan daha önemli ve belirleyici bir başka nedeni var ki, amaçladığı hukuk, haklar, adalet, özgürlük, refah gibi değerler manzumesindeki asıl sapmayı, kapitalist dünyada son yıllarda finans, rantiye sermayesinin üretim sermayesini baskılayan, yer yer onu hacmen ve politik etki alanı olarak geçen bir konuma ulaşması oluşturmaktadır! 

Sonuçta sermaye kesimlerinin ve onların destekledikleri iktidarların daha çok kâr amacıyla çatışma ve savaş ortamlarını desteklemesi, son 30 yılda ciddi göçmen hareketlerini de tetikledi. Göçmenler AB’nin kapılarına dayandılar.

Bu ülkelerin vur-kaç taktikli sermaye kesiminin ve onların etkisindeki iktidarların elde ettikleri kârlar, bir bumerang etkisiyle kendilerini de vurmaya başladı. AB’nin gerek kendi içerisinde gerekse diğer ülkelerle demokrasiden uzaklaşarak, kendi hukuk kurallarını dahi çiğneyerek ilişkiler kurması, kendi sermayelerini daha çok büyütebilir ama böylesi bir büyüme, gelismekte olan ülkelerdeki demokrasi düşmanı iktidarları güçlendirirken aynı zamanda kendi Birliğinin çöküşüne de kapı açması demektir.

Erdal Tekin

Siyasal İletişim Uzmanı

Köln

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.