Trump, göreve 20 Ocak tarihinde başladı. Başlamasıyla dünyayı ve diğer küresel güçleri de tehdit etmekten geri kalmadı.
İçeride enerjiden göç sorununa, istihdamdan teknoloji atılımlarına kadar eylem planlarını hızla devreye soktu.
Dış politika tercihleriyle dünya dengelerini nasıl etkileyeceği ise merak konusu oldu.
Trump'ın seçim kampanyasından itibaren Çin'e ve bazı müttefik ülkelere ticaret tarifeleri uygulanacağını söylemesi gerginlik yaratırken, Ukrayna savaşının bitirilmesi ve Orta Doğu'da sükunetin tesisi gibi konularda da çalışacağı kendi ifadesiyle biliniyor. Fakat göreve gelmeden kısa süre önce sarf ettiği ifadeler uluslararası kamuoyunda endişe yarattı.
Kanada'yı ABD'ye katmak, ülkesinin ekonomik güvenliği için Panama Kanali´yla Danimarka´ya bağli Grönland´i kontrol etmek ve Meksika Körfezi'ni "Amerika Körfezi" olarak yeniden isimlendirmek gibi hamlelerden bahsetti.
O yüzden bu beyanlarla büyük bir pazarlık için kolları sıvadığını düşünüyorum. Atacağı adımlarla uluslararası siyasi dengeleri de etkilemeye çalışacaktır. Bu esasında seçim zamanı bahsettiği "dünyaya barışı" getireceğim söyleminden uzaklaşmak olacaktır.
Trump'ın gündeminin ilk sıralarında ABD'nin en büyük rakibi Çin ile ilişkiler var.
Trump'ın çok kez Amerikan iş dünyası ve işçilerini korumak için Pekin'e yüksek vergi tarifeleri uygulayacağını söylemesi, Çin ile ilişkilerin iç ve dış boyutları olduğunu göz önüne sermişti.
Bu anlamda yüksek vergilerin ticaretin de ötesinde bir anlam taşıdığı, Çin ile stratejik rekabeti ilgilendiren bir politika aracı olduğunu düşünmekteyim.
Zira tarifeler üzerinden cereyan eden gerginlik iki büyük gücün teknolojik, askeri ve siyasi yarışına da ayna tutuyor.
Trump´in, Çin ile siyasetindeki ilk hedefi Çin´i iktisadi olarak zayıflatmak olacaktır. Ancak bunun zor bir ihtimal olduğu gerçeğini de unutmaması gerekiyor. Çin mallarina %10 gümrük vergisi uygulayacağını belirtmesinin ardından Çin´de mutakabiliyet esası çerçevesinde ABD ürünlerine aynı oranda vergi uygulayacağını belirtti.
Avrupa´ya geldigimizde Trump´in, korumacı politikları ile AB ürünlerine de gümrük vergisi uygulayacağı öngörülüyor. Bu uygulamadan AB´nin olumsuz şekilde etkileneceğini ifade edebiliriz. Lakin AB, Trump´ın bu adımına nasıl bir karşılık verecek önümüzdeki süreçte göreceğiz. AB´nin yetkili organlarının; ABD, böyle bir adım geldiği taktirde bunun doğru olmayacağını, birbirimzle yarışmak yerine işbirliği içinde olmamız gerektiği ifade edilmektedir. AB´nin bu açıklaması bize olası bir gelişmeye yönelik birligin nasıl bir politikayla karşılık vereceği belirsizliğini beraberinde barındırdığını göstermektedir..
Trump, NATO ülkelerinin bütçelerinin yüzde 5'ini savunmaya harcamaları konusunda ısrarcı olacağı mesajını verdi.
Hâlihazırda yüzde 2'lik hedefin dahi tüm müttefiklerce karşılanamadığı biliniyor.
Gerek ticaret tarifeleriyle ilgili uygulamalar, gerekse NATO savunma bütçesi tartışmaları, Trump'un söz verdiği üzere Ukrayna savaşını bitirme hamleleriyle eş zamanlı gerçekleşeceğe benziyor.
Trump'ın savaşı Ukrayna-Rusya arasındaki bir pazarlıkla sonlandırmak eğilimi biliniyor, fakat Rusya ile hangi şartlarda pazarlık edileceği de Avrupa'da endişeyle takip ediliyor. Bu savaşın sonlandırılmasını Avrupa halklarıda istiyor. Bu savaş, Avrupa'nın güvenlik parametrelerini de kökten sarstı. Onun içindir ki Fransa başta olmak üzere birçok AB ülkesi kendi savunma startejilerinde ciddi degisiklige gidilmesi ve kendi güvenliklerini saglayacak bir yapıyı oluşturmaları gerektiğini ifade etmektedirler. Çünkü AB buna iten esas Amerikan yönetiminin çözüm arayışlarında Avrupa güvenlik endişelerini ne kadar hesaba katacağını tam olarak bilmemelerine dayanmaktadır.
Amerikan yönetimi tarafında tüm bu hamleler oldugu taktirde, bunun Amerikan ekonomisini iyileştirmektense, enflasyonun artmasına sebep olacağı, hayat pahalılıgının ülkeyi etkilyeceği görülmektedir.
Ayrıca önümüzdek süreç bu gelişmeler ışığında bize uluslararası dengelerde gerginliğin tırmanmasının olası olduğunu göstermektedir.
Erdal Tekin
Siyasal İletişimci / AB Uzmanı.
Köln / Almanya