Uzay Penceresinden - Prof.Dr.Halil KIRBIYIK - E. ODTÜ Dekanı
Köşe Yazarı
Uzay Penceresinden - Prof.Dr.Halil KIRBIYIK - E. ODTÜ Dekanı
 

UZAY ÇAĞI-4

Esas yazımıza başlamadan önce 20 Mart’ta yaşadığımız “ekinoks” olayından söz etmek istiyorum. Ekinoks, Latince “aequinox” kelimesinden gelmekte ve İngilizcede “equinox” (gece ve gündüz eşitliği) şeklinde kullanılmaktadır. 20 Mart günü, dünyada, kuzey yarımkürede kışın bitişini ve bahar mevsiminin başlangıcını işaret eder. Bu tarihte, dünyadan uzaya bakıldığında güneşin uzay ekvatoru üzerinde Güney Göksel Yarım Küreden kuzeye geçtiği görülür. Güneşimiz tam bu tarihte Balık Takımyıldızı içindedir (Balık burcu). Bu tarih zaman içinde değişiklik gösterebiliyor. En erken 19 Mart’ta olabiliyor gece-gündüz eşitliği. Geçmişte, 19 Mart’ta yaşanan ekinox olayı 1796’da görülmüş ve yakın gelecekte de 2044’te yaşanacaktır. Gece gündüz eşitliği bir gün daha erken gerçekleşecek.                 Uzay çağının önemli gelişmelerinden birisi “kara delik” (Black holes)’le ilgili çalışmalardır. Kara delik olarak bilinen gök cisimleri, uzayın en gizemli cisimlerindendir. Halk arasında astronomi ile ilgili sohbetlerimizde sorulan sorulardan ilki bu olmaktadır. Daha sonraki yazılarımızda ayrıntılı olarak verilecek; ancak bu gizemli cisimlerin, güneşe göre daha büyük kütleli yıldızların kütle çekimi altında (gravitasyonel) tekil bir noktaya çökmesi ile oluştuğunu belirterek başlayalım. Çökmenin yarattığı çekim o kadar şiddetli ki ışık bile çıkamadığı için görülemezler. Bunun için kara delik olarak adlandırılmaktadır. Ne gelirse yutuyor; görünmez ve bilinmez bir aleme gidiyor. “Kara delik” terimi ilk kez 1967 yılında kuramsal fizikçi John Wheeler tarafından kullanıldı. Ancak kavram olarak çok eskilere,1784’lü yıllara kadar gider. Çok büyük kütleli bir cisimden ışığın bile kaçamayacağı fikrini ilk ortaya atan, jeolog John Michell’dir (1784). Matematikçi Pierre-Simon Laplace, “Exposition du Systéme du Monde” adlı kitabında aynı fikri işlemiştir (1796). On sekizinci yüzyılda ortaya atılan bu fikir, 19. yüzyılda pek ilgi görmemiştir. Çekimsel kuvvetin ışığı etkilediğinin tekrar gündeme gelmesi, Albert Einstein’ın “Genel Görelilik” kuramını yayınlamasıyla olmuştur (1915). Einstein’ın kuramına göre ışık, uzayda belli bir kütle birikiminin olduğu bölgeden geçerken yolunu değiştirecektir. Öngörü, güneşin kütle çekimsel alanı zayıf olmasına rağmen etkinin görülebileceği yönündeydi. Dört yıl sonra, 1919 yılında İngiliz astronom Sir A. Eddington,  güneşin arkasında kalan yıldızlardan gelen ışığın (foton parçacığının), güneşin kütlesel çekiminden dolayı saptığını deneysel olarak ölçtü ve Einstein’ı doğruladı; böylece ışığın uzayda bir doğru boyunca değil, bir eğri boyunca gittiği ispatlanmış oldu. Einstein’dan birkaç ay sonra Karl Schawrzchild, kuramsal olarak kara deliklerin olabileceğini göstermiş; 1939 yılında da Robert Openheimer ve H. Snyder büyük kütleli yıldızların çekimsel etkiyle müthiş bir çöküntü yaşayacaklarını öngörmüştür. Böylece kara delik terimi kullanılmamakla beraber, doğada oluşabileceği kuramsal olarak anlaşılmıştı. 1960’lı yılların ikinci yarısına kadar böyle devam etti. Kuramsal ve deneysel çalışmaların gelişmesine paralel olarak kara deliklere ilgi arttı. 29 Aralık 1967 günü, halka açık yapılan “Evrenimiz: Bilinen ve bilinmeyenler” başlıklı konferansta John Wheeler bu cisimler için “kara delik” terimini ilk kez kullanmıştır. Artık “karanlık yıldızlar” olarak anılmayacak, fakat “kara delik” olarak tanımlanacaklardı. Bir sonraki yazımızda 2015 yılında, iki kara deliğin birleşmesi ve bunun sonucunda üç güneş kütlesi kadar bir kütlenin (maddenin) enerjiye dönüşerek çekim dalgaları şeklinde uzaya yayılmasından, bu dalgaların dünyadan deneysel olarak gözlenmesinden söz edeceğiz.                          
Ekleme Tarihi: 23 Mart 2025 - Pazar

UZAY ÇAĞI-4

Esas yazımıza başlamadan önce 20 Mart’ta yaşadığımız “ekinoks” olayından söz etmek istiyorum. Ekinoks, Latince “aequinox” kelimesinden gelmekte ve İngilizcede “equinox” (gece ve gündüz eşitliği) şeklinde kullanılmaktadır. 20 Mart günü, dünyada, kuzey yarımkürede kışın bitişini ve bahar mevsiminin başlangıcını işaret eder. Bu tarihte, dünyadan uzaya bakıldığında güneşin uzay ekvatoru üzerinde Güney Göksel Yarım Küreden kuzeye geçtiği görülür. Güneşimiz tam bu tarihte Balık Takımyıldızı içindedir (Balık burcu). Bu tarih zaman içinde değişiklik gösterebiliyor. En erken 19 Mart’ta olabiliyor gece-gündüz eşitliği. Geçmişte, 19 Mart’ta yaşanan ekinox olayı 1796’da görülmüş ve yakın gelecekte de 2044’te yaşanacaktır. Gece gündüz eşitliği bir gün daha erken gerçekleşecek.

                Uzay çağının önemli gelişmelerinden birisi “kara delik” (Black holes)’le ilgili çalışmalardır. Kara delik olarak bilinen gök cisimleri, uzayın en gizemli cisimlerindendir. Halk arasında astronomi ile ilgili sohbetlerimizde sorulan sorulardan ilki bu olmaktadır. Daha sonraki yazılarımızda ayrıntılı olarak verilecek; ancak bu gizemli cisimlerin, güneşe göre daha büyük kütleli yıldızların kütle çekimi altında (gravitasyonel) tekil bir noktaya çökmesi ile oluştuğunu belirterek başlayalım. Çökmenin yarattığı çekim o kadar şiddetli ki ışık bile çıkamadığı için görülemezler. Bunun için kara delik olarak adlandırılmaktadır. Ne gelirse yutuyor; görünmez ve bilinmez bir aleme gidiyor.

“Kara delik” terimi ilk kez 1967 yılında kuramsal fizikçi John Wheeler tarafından kullanıldı. Ancak kavram olarak çok eskilere,1784’lü yıllara kadar gider. Çok büyük kütleli bir cisimden ışığın bile kaçamayacağı fikrini ilk ortaya atan, jeolog John Michell’dir (1784). Matematikçi Pierre-Simon Laplace, “Exposition du Systéme du Monde” adlı kitabında aynı fikri işlemiştir (1796). On sekizinci yüzyılda ortaya atılan bu fikir, 19. yüzyılda pek ilgi görmemiştir.

Çekimsel kuvvetin ışığı etkilediğinin tekrar gündeme gelmesi, Albert Einstein’ın “Genel Görelilik” kuramını yayınlamasıyla olmuştur (1915). Einstein’ın kuramına göre ışık, uzayda belli bir kütle birikiminin olduğu bölgeden geçerken yolunu değiştirecektir. Öngörü, güneşin kütle çekimsel alanı zayıf olmasına rağmen etkinin görülebileceği yönündeydi. Dört yıl sonra, 1919 yılında İngiliz astronom Sir A. Eddington,  güneşin arkasında kalan yıldızlardan gelen ışığın (foton parçacığının), güneşin kütlesel çekiminden dolayı saptığını deneysel olarak ölçtü ve Einstein’ı doğruladı; böylece ışığın uzayda bir doğru boyunca değil, bir eğri boyunca gittiği ispatlanmış oldu.

Einstein’dan birkaç ay sonra Karl Schawrzchild, kuramsal olarak kara deliklerin olabileceğini göstermiş; 1939 yılında da Robert Openheimer ve H. Snyder büyük kütleli yıldızların çekimsel etkiyle müthiş bir çöküntü yaşayacaklarını öngörmüştür. Böylece kara delik terimi kullanılmamakla beraber, doğada oluşabileceği kuramsal olarak anlaşılmıştı.

1960’lı yılların ikinci yarısına kadar böyle devam etti. Kuramsal ve deneysel çalışmaların gelişmesine paralel olarak kara deliklere ilgi arttı. 29 Aralık 1967 günü, halka açık yapılan “Evrenimiz: Bilinen ve bilinmeyenler” başlıklı konferansta John Wheeler bu cisimler için “kara delik” terimini ilk kez kullanmıştır. Artık “karanlık yıldızlar” olarak anılmayacak, fakat “kara delik” olarak tanımlanacaklardı.

Bir sonraki yazımızda 2015 yılında, iki kara deliğin birleşmesi ve bunun sonucunda üç güneş kütlesi kadar bir kütlenin (maddenin) enerjiye dönüşerek çekim dalgaları şeklinde uzaya yayılmasından, bu dalgaların dünyadan deneysel olarak gözlenmesinden söz edeceğiz.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.