Beyoğlu, gerçekten de bir “Babil Kulesi”dir. “Soyluluk düşkünü” bir kısım insana ve resmi tarihe göre eskiden erkeklerin kravatsız, kadınların şapkasız, yelpazesiz girmediği söylenen Beyoğlu, dün de bugün de özelliğini farklı kültürleri, inançları hoşgörü içinde bir arada barındırmasından alır.Dünün Türk,Yahudi, Ermeni, Rum, Beyaz Rus meyhanecisi, sucusu, tütüncüsü, terzisi ve bugünün tinerci çocukları ile her kültürden, milliyetten insanın yaşadığı Beyoğlu Cumhuriyeti’nin kendine özgü yasaları, kendi yurttaşları vardır. Eski Pera sakinlerinden sebzeci Cristo’ya, çizmeci Pandelis’e, antikacı Vitali’ye, fotoğrafçı Abdullah’a, bakkal Alexandre’a, saatçi Aslan Bey’e rastlamak artık olanaksız. O güzel mekânların yerini bugün finans kapitalin bankaları, döviz büroları, MC Donald’s’ları aldı. Meyhanelerin yerini barlar aldı. Yine de eski özelliklerini belli ölçülerde yitirmiş olsa da Nevizade Sokağın, balık pazarının, Çiçek Pasajı’nın meyhane ve restoranları yıllardır sanatçıları, aydınları, kendine özgü müdavimlerini barındırmayı sürdüren uğrak yerleri.
Çiçek Pasajı’nda onlarca yıl Beyoğlu’nun simgelerinden olan Madam Anahit’i görmeyen, tanımayan kalmamıştır.. (Ben de İstanbul'da iken, Çiçek Pasajı'na gittiğimde kendisini defalarca gördüm, tanıştım ve sohbet ettim ) Göz göze geldiğinizde o, sıcak gülümsemesiyle bizi selamlardı. O bir Beyoğlu yurttaşıydı. Her akşam “ekmek parası” için pasajda, Nevizade sokağındaki meyhanelerde şarkılar söyler, sonra sessizce evinin yolunu tutardı......O BEYOĞLU,NUN GÜLÜ İDİ.MALESEF 29 AĞUSTOS 2003 TARİHİNDE RAHMETLİ OLDUĞUNU ÖĞRENDİM
