İhsan ŞAHBUDAK - Eğitimci
Köşe Yazarı
İhsan ŞAHBUDAK - Eğitimci
 

Türkiye'de Topyekün Eğitim Atılımı ve Toplumsal Yeteneği Harekete Geçirme Projesi

Bugünkü Türkiye (2002 yılı koşulları değerlendirmesi) Türkiye’de herkes yakınıyor. İşsizlikten yakınıyor. Çalışanı işinden yakınıyor. Çalıştıran çalışanından yakınıyor. Memur yakınıyor. Amiri yakınıyor. Öğrenci yakınıyor. Öğretmeni yakınıyor. Hasta yakınıyor. Hekimi yakınıyor. Suçlu yakınıyor. Polis yakınıyor. Hakimi, savcısı yakınıyor. Yönetilenler yöneticilerden yakınıyor. Yöneticiler mevzuattan, politikacıdan yakınıyor. Politikacı partisinden, liderinden yakınıyor. Üreten yakınıyor. Tüketen yakınıyor. Türkiye yakınıyor. Yakınma karamsarlığa dönüşüyor. İnsanlar kendi işlerini rölantiye almış, bazen de işini bırakmış, kendi dışındaki herkesi yermekle meşgul. İş yavaşlamış, üretim düşmüş. Toplum da sessizce ikiye bölünmüş. 1)Toplumun azınlığını oluşturan, yani ortaöğretim üstü okuyup bir yerlere gelebileni habire tartışıyor. Sistemi, devleti, partileri, meclisi tartışıyor. Sonuçta suçu “cahil” diye nitelediği halka yıkıyor. Toplumsal kurtuluş inancı ve ideali kalmayınca “gemisini kurtaran kaptan” felsefesine geliyor. Böylece kendi konumunu koruma, fırsatını yakalayabilirse bir üst konuma (makama) yükselmeden başka bir amacı da kalmıyor. Yukarıdan çürüme, yozlaşma. İnsanlar (hem de kelli felli) görünümünde kuklalar. İktidar kokusu alma yetenekleri çok gelişmiş kuklalar. Bukalemunu kıskandıracak çeviklikte siyasi renk değiştirebilen kuklalar. Bir biçimde tasfiye edilemezlerse, şeriat düzeninde “kadı”, komünist sistemde “halk mahkemesi yargıcı” olarak görülebileceklerinden kuşku duymayacağımız kuklalar. Türkiye’nin elitleri fotoğrafında giderek çoğalan kuklalar. 2)Çoğunluğu oluşturan, ortaöğretim ve altı okumuşlar ve okumamışlar, gelir seviyesi giderek düşen grup ise yaşama savaşında durmadan kan kaybediyor. Yaşama sevinci azalıyor, sisteme, devlete, siyasete güvenini kaybediyor. Eşine, çocuğuna mahcup. Hiçbirinin ihtiyacını karşılayamamış, aile bireyleri birbirine kızgın, küskün, oğlan mafya tetikçiliğine, şeriat mücahitliğine, bölücü-yıkıcı örgüte, kızı tarikat üyeliğine veya fahişeliğe aday. Köylü niteliğini kaybetmiş, kentliliğin çok uzağında. Mutsuz, huzursuz, dünyaya küsmüş aileler topluluğundan dev bir kütle. Her türden politik istismara açık. Artık Türk insanı kendi yurdunda mutsuzdur. Kurtuluşu, ülkesini terk etmekte arar hale gelmiştir. Bunun için ölümü göze alanlar az değildir. Kimi Türk yabancı ülke gümrüğünde valiz içinde yakalanıyor. Dünya bize gülüyor. Bir Türk aile yabancı ülkede konteyner içinde ölü bulunuyor. Dünya halimize acıyor. Öğrencimiz kaçıyor. İşçimiz kaçıyor. Esnafımız kaçıyor. İş adamımız yatırımını yurt dışına yapıyor. Zenginimiz servetini yurt dışına kaçırıyor. Şu an ülkemizi yönetmeye yeniden aday eski başbakan yurt dışında mal-mülk ediniyor, geleceğini yurt dışında görüyor. Türkiye adeta silah zoruyla bir arada duruyor. Sabahın erken saatlerinde Kızılay’dan Kuğulu’ya, oradan da Paris caddesinden geçen Ankaralı bu konuda bir fikir edinecektir. Bu noktaya gelişimizin çok çeşitli nedenleri sayılabilir. Ancak bu olgunun temelinde yatan işlevini kaybetmiş, çürümüş, yozlaşmış eğitim sistemimizdir. Nedeni Eğitim Sistemi Her ne kadar ülkemizin öncelikli sorunu ekonomik gibi gözükse de, asıl ve temel sorun, onun da kaynaklandığı çarpıklaşmış eğitim sistemidir. Uygulamadaki eğitim sisteminin niteliksizliği ve bir o kadar da verimsizliği bugünkü Türkiye fotoğrafının temel nedenidir. Çünkü uygulamadaki eğitim sistemimiz: -Plansızdır -Öğütücüdür/dışlayıcıdır -İşlevsel değildir -Yaşamdan kopuktur -Savurgandır/kaynak emicidir. Okul öncesinden yetersiz başlar. Tersinden başlar. Sadece varlıklara hizmet eder. Yasa gereği zorunlu olan ilköğretim çağ nüfusunun 515’ini dışarıda bırakmıştır. Ülke nüfusunun 10 milyonu halen okumaz-yazmaz durumdadır. Bölgeden bölgeye, ilden ile, semtten semte, okuldan okula nitelik farkı vardır. Veliler çocukları için iyi okul, iyi öğretmen aramaktadır. Servis ücreti veliye artı maliyet yüklemektedir. Okul yöneticileri ve öğretmenlerin öncelikli işi tahsildarlığa dönüşmüştür. Eğitim kademeleri yükseldikçe sorunlar artmaktadır. Ortaöğretim çağ nüfusunun yarıdan azına hizmet vermesine rağmen kurs ve dershaneler, özel dersler devreye girdiğinden ailenin mali yükü artmakta, son sınıfa gelindiğinde velilerle öğrencilerdeki üniversite seçme sınavı stresi doruğa ulaşmaktadır. Bugün liseler fiilen iki buçuk öğretim yılı ders yapmaktadır. Dershanelerin çoğalması, öne çıkması, ayrıca Anadolu ve Fen liselerine yönelim genel liselerin çöktüğünü kanıtlamaktadır. Umutların bağlandığı Anadolu ve Fen liselerinde hangi dilde eğitim yapılacağı tartışmaları da aşılamamıştır. Taa okul öncesi eğitimine başlanırken, girilmesi amaçlanan, uğrunda 13 yıl mücadele verilen, paralar harcanan, tüm umutların odaklandığı Yüksek Öğretim tam perişan! Giremeyen üzgün, ezgin perişan, giren pişman, çıktısı (mezunları) pişman ve perişan. Çünkü25 yaşına gelmiş yetişkin bir insan. Diplomalı işsiz, aileye hala yük. Bilgi var beceri yok. 18-20 yıllık örgün eğitimden sonra okuyabilen gençliğimizin son durumu: Tıp doktoru, veteriner hekim, su ürünleri-ziraat mühendisi, işletmeci, hukukçu, mülkiyeliden ancak sınıf öğretmeni olabilmişlerdir. Bunlar çoğuna göre şanslıdırlar. İleride “bakanlık oluru” ile kendi alanlarında bir yere geçecek, hantal bürokrasi içinde bir masa başına oturup başlarını sallayıp maaşlarını alacaklardır. İnşaat, çevre mühendisi, mimar, jeolog, gazetecilik, iletişim vb. bölüm okuyanlar da kapımızı çalan pazarlamacılar olmuşlardır. Bu arada özel temizlik şirketlerinin de elemanlarını üniversite mezunları arasından sınavla aldıklarını bu tabloya eklemek gerekir. Ne Yapmalı Eğitim ülkemiz gereksinimlerine dayalı olarak hedef kitleyi kapsar biçimde hızla yeniden planlamalı, işlevsel kılmalı ve yaşamla bütünleştirilmelidir. Proje Taslağı Ortaöğretim zorunlu eğitim kapsamına alınmalı, 12 yıla çıkarılmalıdır. 8.sınıfta öğrencilere meslekler tanıtılmalı ¼ ders saati pratiğe ayrılmalı. Bu ders saatlerinde yetenek belirleme ve yönlendirmeye ağırlık verilmelidir. 9.sınıftan itibaren 1/3 oranında uygulama saatleri konulmalı. Bu derslerde yetenek ve ilgisine göre işle ilişkilendirilmelidir. 10.sınıfta teorik ve uygulama saatleri eşitlenmelidir. Teorik dersleri kendi sınıflarında alırken uygulamalı derslerini alan sınıflarında almalıdırlar. (Alan sınıfı, klasik okul dersliği olarak düşünülmemelidir. Bir işyeri, fabrika veya dersin özelliğine göre herhangi bir iş alanı olabilir. Öğrenciler de farklı okul ve sınıflardan gelmiş olabilirler. Onları alan sınıfı yapan yöneldikleri iş alanıdır) 11.sınıfta teorik ders saati sayısı 1/3’e indirilmeli, uygulama 2/3’e çıkarılmalı. Teorik dersleri kendi sınıflarında alırken uygulama derslerini meslek sınıflarında (alan sınıflarında olduğu gibi) almalıdırlar. Meslek dersleri (uygulamalı) topluca bir fabrika, büyükçe bir atölye ayrı ayrı iş yerlerinde alınacağı gibi bir şantiye veya iş sahasında da alınabilir. Asıl olan meslek olacaktır. 12.sınıfta teorik dersler 1/3 düşürülmeli, uygulama/çalışma saati ¾’e çıkarılmalıdır. Ancak 1/3 teorik derslere devam zorunluluğu sürerken ¾ uygulama/çalışma saatine devam zorunluluğu kaldırılmalıdır. Açık kalan bu süreye yüksek öğretime hazırlık dersleri konulmalı, bu dersleri izleme zorunluluğu olmamalıdır. Bu arada zorunlu öğretim (12 yıl) çağını tamamlamamış, yani liseye gidememiş veya terk etmiş, halen iş yaşamına katılmış olan gençlerimiz de istedikleri takdirde durumlarına uygun sınıflardan (9, 10, 11, 12) başlayarak, çalışma yaşamından kopmadan teorik derslere katılarak zorunlu eğitimlerini tamamlayabilmelidirler. Böylece hem diplomalı bir meslek sahibi olurlar hem de yüksek öğretime devam şansına kavuşacaklardır. Zorunlu öğretimden yüksek öğretime geçiş, zorunlu eğitimin 12. Yılında konuları ancak, izleme zorunluluğu olmayan yüksek öğretime hazırlayıcı derslerden başarılı olma koşuluna bağlanmalıdır. Ancak bu başarılı olma durumu 12. Yıl sonu ile sınırlandırılmamalıdır. Dileyen dilediği yılda bu derslerden sınava girebilmeli ve başarılı olduğu takdirde yüksek öğretime devam edebilmelidir. Yüksek öğretim ön lisans + lisans + yüksek lisans biçiminde düzenlenmelidir. (2+2+2) Ön lisanstan lisansa, lisanstan yüksek lisansa geçiş bir önceki programda gösterilen yüksek başarı şartına bağlanmalıdır. (Program başarı ortalaması 100 üzerinden 80 ve üstü gibi). Yüksek lisans tezsiz bitirilmemelidir. Olabilirlik -Fiziki koşullar (mekan) yetersiz! -Öğretmen / öğretim görevlisi / öğretici yok! -Araç – gereç yok! -Eğitime ayrılan kaynak bugünküne yetmiyor, vb. daha çok şeyler söylenebilir. Anılan her şeyin günümüz Türkiye’sinde fazlası vardır eksiği yoktur. -Okullarımız, üniversite kampüslerimiz yılın yarıdan fazlasında boş duruyor. Zaten bu kurumlar ortalama günde6-8 saat çalışırlar. İlköğretim birinci kademe (1., 2., 3. Sınıf) öğretmenleri hariç diğer öğretmenlerimizin çalışma saati ortalaması 4’ü geçmez. Bazıları boş zamanlarını özel derslerle, kurs ve dershanelerde (yasa ve yönetmelik hükümlerine rağmen) çalışarak değerlendirirken, iş bulamayanlar da bu zamanlarını lokal ve kahvehanelerde geçirirler. Üniversite okutman ve öğretim görevlilerinin de farklı olduğu söylenemez. İşsiz kalmış, iş yerini kapatmış yığınla her meslekten usta ve kalfalar ortalıkta dolaşmaktadır. Bunları da kısa süreli kurslarla öğretici, gözetici, usta öğretici gibi sınıflayarak destek personeli olarak kullanabiliriz. Bu proje personel ücretlerinin artmasından başka mali yük getirmeyecektir. Tersine iş yaşamı ve üretime katkı sağlayacağından ekonominin canlanmasına neden olacaktır. Görüldüğü gibi fazlası vardır, eksiği yoktur. Nasıl yapılır Kuşkusuz bu bir sistem düşüncesinin kabaca iskeletidir. Ülkemizde eğitim bilimlerine emek vermiş, kafa yormuş, sistemi sorgulamış, eserler vermiş dünya çapında diyebileceğimiz eğit-bilimcilerimiz toplanarak taslak geliştirilir. Çalışma yaşamının temsilcilerinin görüş ve katkıları alınır. Yasal ve yönetsel hazırlıkları yapılır. Yasası çıkartılır, ilgili diğer yasalarla ilişkilendirilir. M.E.B. merkez ve taşra birimleri buna göre şekillendirilir. Proje merkez birimi, proje uygulama yönetici adaylarını toplar. Projeyi onlarla tartışır, adayları güdüler, projeyi sahiplendirir. Bunlar yönetici formatörleri oluştururlar. Aynı yöntem aşağıya doğru devam eder. Diğer yandan basın ve TV aracılığı ile toplum bilgilendirilir. Konu serbestçe tartışılır. Ciddi tutarlı itirazlar dikkate alınır. Tutarsız çıkışlar kamuoyunda zaten mahkum olacaktır. Böyle proje topluma mal edilmiş olur. Şevkle istekle uygulamaya geçilir. Anılan hazırlık dönemi ciddi bir çalışma ile bir yılı geçmez. Çünkü, aslında hem koşulları vardır, hem de Türkiye’nin böyle bir eğitim projesine şiddetle gereksinimi vardır. Değerlendirme Bu proje, eğitimle işi ve üretimi birlikte sürdürme yönünden Köy Enstitülerinin çağdaşı, zorunlu eğitimin 12 yıla çıkarılması ile de, çağ nüfusunun tamamını kapsayacağından tam kapsamlısı olarak düşünülmelidir. Bu projeye karşı “Ben 15 yaşındaki çocuğumu işyerinde çalıştırmam” gibi itirazlar olabilir. Buna karşın, bir çocuğu 18-20 yıl okutup, hiçbir işe yaramayan, ailesine yük, topluma sadece tüketici, insani niteliklerle donatamadığınız 25-30 yaşında boş insanlar yetiştirmektense, 15 yaşından itibaren işle-üretimle tanıştırıp yaşamla bütünleştiren 18 yaşında nitelikli meslek sahibi, kendine yeten, güvenen iyi bir yurttaş yetiştirmek daha doğrudur. Böyle bir eğitim sisteminin ciddi ve kararlı uygulaması sonucunda bugün içinden çıkamadığımız bir çok toplumsal sorun kendiliğinden çözülecektir. 1-Üniversite önünde yığılma kendiliğinden ortadan kalkacaktır. 2-Şu andaki işsiz, bir o kadar da niteliksiz genç nüfusumuz nitelikli meslek ve iş sahibi genç nüfusa dönüşecektir. 3-Toplum kaynaşacak, çalışma yaşamı hareketlenecek, üretim artacak, ekonomi büyüyecek ve ülkemiz inanılmaz bir kalkınma hızına kavuşacaktır. 4-Herkes kendi ilgi ve yeteneğine göre bir işte istihdam edileceğinden daha verimli olacak, iş ahlakının gelişmesi ile toplumsal ahlakta düzelmeye başlayacaktır. 5-Bu eğitim sisteminin çıktıları, yaşamı seven, canlı, direngen, üretken, ülkesini/insanını seven bireyler olacağından her “düşün peşime” diyenin peşine düşmeyecektir. Bu nedenle kötülük yuvaları müşterisiz ve elemansız kalacaktır. Şeyhi mürit, mafyası tetikçi bulamayacaktır. 6-Türkiye kısa vadede silkinecek, kalkınacak, orta vadede dünyadaki bölgesel ekonomik ve siyasal ülke grupları ile yarışır hale gelecektir. En nihayet Türkiye, orta vadenin sonuna doğru Ulu Önderin hedef gösterdiği “çağdaş uygarlık düzeyinin üstüne” doğru emin adımlarla yürüyecektir. Ankara 2002 İhsan ŞAHBUDAK
Ekleme Tarihi: 30 April 2025 - Wednesday

Türkiye'de Topyekün Eğitim Atılımı ve Toplumsal Yeteneği Harekete Geçirme Projesi

Bugünkü Türkiye (2002 yılı koşulları değerlendirmesi)

Türkiye’de herkes yakınıyor. İşsizlikten yakınıyor. Çalışanı işinden yakınıyor. Çalıştıran çalışanından yakınıyor. Memur yakınıyor. Amiri yakınıyor. Öğrenci yakınıyor. Öğretmeni yakınıyor. Hasta yakınıyor. Hekimi yakınıyor. Suçlu yakınıyor. Polis yakınıyor. Hakimi, savcısı yakınıyor. Yönetilenler yöneticilerden yakınıyor. Yöneticiler mevzuattan, politikacıdan yakınıyor. Politikacı partisinden, liderinden yakınıyor. Üreten yakınıyor. Tüketen yakınıyor. Türkiye yakınıyor. Yakınma karamsarlığa dönüşüyor.

İnsanlar kendi işlerini rölantiye almış, bazen de işini bırakmış, kendi dışındaki herkesi yermekle meşgul.

İş yavaşlamış, üretim düşmüş. Toplum da sessizce ikiye bölünmüş.

1)Toplumun azınlığını oluşturan, yani ortaöğretim üstü okuyup bir yerlere gelebileni habire tartışıyor. Sistemi, devleti, partileri, meclisi tartışıyor. Sonuçta suçu “cahil” diye nitelediği halka yıkıyor. Toplumsal kurtuluş inancı ve ideali kalmayınca “gemisini kurtaran kaptan” felsefesine geliyor. Böylece kendi konumunu koruma, fırsatını yakalayabilirse bir üst konuma (makama) yükselmeden başka bir amacı da kalmıyor. Yukarıdan çürüme, yozlaşma. İnsanlar (hem de kelli felli) görünümünde kuklalar. İktidar kokusu alma yetenekleri çok gelişmiş kuklalar. Bukalemunu kıskandıracak çeviklikte siyasi renk değiştirebilen kuklalar. Bir biçimde tasfiye edilemezlerse, şeriat düzeninde “kadı”, komünist sistemde “halk mahkemesi yargıcı” olarak görülebileceklerinden kuşku duymayacağımız kuklalar. Türkiye’nin elitleri fotoğrafında giderek çoğalan kuklalar.

2)Çoğunluğu oluşturan, ortaöğretim ve altı okumuşlar ve okumamışlar, gelir seviyesi giderek düşen grup ise yaşama savaşında durmadan kan kaybediyor. Yaşama sevinci azalıyor, sisteme, devlete, siyasete güvenini kaybediyor. Eşine, çocuğuna mahcup. Hiçbirinin ihtiyacını karşılayamamış, aile bireyleri birbirine kızgın, küskün, oğlan mafya tetikçiliğine, şeriat mücahitliğine, bölücü-yıkıcı örgüte, kızı tarikat üyeliğine veya fahişeliğe aday. Köylü niteliğini kaybetmiş, kentliliğin çok uzağında. Mutsuz, huzursuz, dünyaya küsmüş aileler topluluğundan dev bir kütle. Her türden politik istismara açık.

Artık Türk insanı kendi yurdunda mutsuzdur. Kurtuluşu, ülkesini terk etmekte arar hale gelmiştir. Bunun için ölümü göze alanlar az değildir. Kimi Türk yabancı ülke gümrüğünde valiz içinde yakalanıyor. Dünya bize gülüyor. Bir Türk aile yabancı ülkede konteyner içinde ölü bulunuyor. Dünya halimize acıyor.

Öğrencimiz kaçıyor. İşçimiz kaçıyor. Esnafımız kaçıyor. İş adamımız yatırımını yurt dışına yapıyor. Zenginimiz servetini yurt dışına kaçırıyor. Şu an ülkemizi yönetmeye yeniden aday eski başbakan yurt dışında mal-mülk ediniyor, geleceğini yurt dışında görüyor. Türkiye adeta silah zoruyla bir arada duruyor.

Sabahın erken saatlerinde Kızılay’dan Kuğulu’ya, oradan da Paris caddesinden geçen Ankaralı bu konuda bir fikir edinecektir.

Bu noktaya gelişimizin çok çeşitli nedenleri sayılabilir. Ancak bu olgunun temelinde yatan işlevini kaybetmiş, çürümüş, yozlaşmış eğitim sistemimizdir.

Nedeni Eğitim Sistemi

Her ne kadar ülkemizin öncelikli sorunu ekonomik gibi gözükse de, asıl ve temel sorun, onun da kaynaklandığı çarpıklaşmış eğitim sistemidir. Uygulamadaki eğitim sisteminin niteliksizliği ve bir o kadar da verimsizliği bugünkü Türkiye fotoğrafının temel nedenidir. Çünkü uygulamadaki eğitim sistemimiz:

-Plansızdır

-Öğütücüdür/dışlayıcıdır

-İşlevsel değildir

-Yaşamdan kopuktur

-Savurgandır/kaynak emicidir.

Okul öncesinden yetersiz başlar. Tersinden başlar. Sadece varlıklara hizmet eder.

Yasa gereği zorunlu olan ilköğretim çağ nüfusunun 515’ini dışarıda bırakmıştır. Ülke nüfusunun 10 milyonu halen okumaz-yazmaz durumdadır. Bölgeden bölgeye, ilden ile, semtten semte, okuldan okula nitelik farkı vardır. Veliler çocukları için iyi okul, iyi öğretmen aramaktadır. Servis ücreti veliye artı maliyet yüklemektedir. Okul yöneticileri ve öğretmenlerin öncelikli işi tahsildarlığa dönüşmüştür.

Eğitim kademeleri yükseldikçe sorunlar artmaktadır. Ortaöğretim çağ nüfusunun yarıdan azına hizmet vermesine rağmen kurs ve dershaneler, özel dersler devreye girdiğinden ailenin mali yükü artmakta, son sınıfa gelindiğinde velilerle öğrencilerdeki üniversite seçme sınavı stresi doruğa ulaşmaktadır. Bugün liseler fiilen iki buçuk öğretim yılı ders yapmaktadır. Dershanelerin çoğalması, öne çıkması, ayrıca Anadolu ve Fen liselerine yönelim genel liselerin çöktüğünü kanıtlamaktadır. Umutların bağlandığı Anadolu ve Fen liselerinde hangi dilde eğitim yapılacağı tartışmaları da aşılamamıştır.

Taa okul öncesi eğitimine başlanırken, girilmesi amaçlanan, uğrunda 13 yıl mücadele verilen, paralar harcanan, tüm umutların odaklandığı Yüksek Öğretim tam perişan! Giremeyen üzgün, ezgin perişan, giren pişman, çıktısı (mezunları) pişman ve perişan. Çünkü25 yaşına gelmiş yetişkin bir insan. Diplomalı işsiz, aileye hala yük. Bilgi var beceri yok. 18-20 yıllık örgün eğitimden sonra okuyabilen gençliğimizin son durumu:

Tıp doktoru, veteriner hekim, su ürünleri-ziraat mühendisi, işletmeci, hukukçu, mülkiyeliden ancak sınıf öğretmeni olabilmişlerdir. Bunlar çoğuna göre şanslıdırlar. İleride “bakanlık oluru” ile kendi alanlarında bir yere geçecek, hantal bürokrasi içinde bir masa başına oturup başlarını sallayıp maaşlarını alacaklardır.

İnşaat, çevre mühendisi, mimar, jeolog, gazetecilik, iletişim vb. bölüm okuyanlar da kapımızı çalan pazarlamacılar olmuşlardır. Bu arada özel temizlik şirketlerinin de elemanlarını üniversite mezunları arasından sınavla aldıklarını bu tabloya eklemek gerekir.

Ne Yapmalı

Eğitim ülkemiz gereksinimlerine dayalı olarak hedef kitleyi kapsar biçimde hızla yeniden planlamalı, işlevsel kılmalı ve yaşamla bütünleştirilmelidir.

Proje Taslağı

Ortaöğretim zorunlu eğitim kapsamına alınmalı, 12 yıla çıkarılmalıdır.

8.sınıfta öğrencilere meslekler tanıtılmalı ¼ ders saati pratiğe ayrılmalı. Bu ders saatlerinde yetenek belirleme ve yönlendirmeye ağırlık verilmelidir.

9.sınıftan itibaren 1/3 oranında uygulama saatleri konulmalı. Bu derslerde yetenek ve ilgisine göre işle ilişkilendirilmelidir.

10.sınıfta teorik ve uygulama saatleri eşitlenmelidir. Teorik dersleri kendi sınıflarında alırken uygulamalı derslerini alan sınıflarında almalıdırlar. (Alan sınıfı, klasik okul dersliği olarak düşünülmemelidir. Bir işyeri, fabrika veya dersin özelliğine göre herhangi bir iş alanı olabilir. Öğrenciler de farklı okul ve sınıflardan gelmiş olabilirler. Onları alan sınıfı yapan yöneldikleri iş alanıdır)

11.sınıfta teorik ders saati sayısı 1/3’e indirilmeli, uygulama 2/3’e çıkarılmalı. Teorik dersleri kendi sınıflarında alırken uygulama derslerini meslek sınıflarında (alan sınıflarında olduğu gibi) almalıdırlar. Meslek dersleri (uygulamalı) topluca bir fabrika, büyükçe bir atölye ayrı ayrı iş yerlerinde alınacağı gibi bir şantiye veya iş sahasında da alınabilir. Asıl olan meslek olacaktır.

12.sınıfta teorik dersler 1/3 düşürülmeli, uygulama/çalışma saati ¾’e çıkarılmalıdır. Ancak 1/3 teorik derslere devam zorunluluğu sürerken ¾ uygulama/çalışma saatine devam zorunluluğu kaldırılmalıdır. Açık kalan bu süreye yüksek öğretime hazırlık dersleri konulmalı, bu dersleri izleme zorunluluğu olmamalıdır. Bu arada zorunlu öğretim (12 yıl) çağını tamamlamamış, yani liseye gidememiş veya terk etmiş, halen iş yaşamına katılmış olan gençlerimiz de istedikleri takdirde durumlarına uygun sınıflardan (9, 10, 11, 12) başlayarak, çalışma yaşamından kopmadan teorik derslere katılarak zorunlu eğitimlerini tamamlayabilmelidirler. Böylece hem diplomalı bir meslek sahibi olurlar hem de yüksek öğretime devam şansına kavuşacaklardır.

Zorunlu öğretimden yüksek öğretime geçiş, zorunlu eğitimin 12. Yılında konuları ancak, izleme zorunluluğu olmayan yüksek öğretime hazırlayıcı derslerden başarılı olma koşuluna bağlanmalıdır. Ancak bu başarılı olma durumu 12. Yıl sonu ile sınırlandırılmamalıdır. Dileyen dilediği yılda bu derslerden sınava girebilmeli ve başarılı olduğu takdirde yüksek öğretime devam edebilmelidir.

Yüksek öğretim ön lisans + lisans + yüksek lisans biçiminde düzenlenmelidir. (2+2+2)

Ön lisanstan lisansa, lisanstan yüksek lisansa geçiş bir önceki programda gösterilen yüksek başarı şartına bağlanmalıdır. (Program başarı ortalaması 100 üzerinden 80 ve üstü gibi). Yüksek lisans tezsiz bitirilmemelidir.

Olabilirlik

-Fiziki koşullar (mekan) yetersiz!

-Öğretmen / öğretim görevlisi / öğretici yok!

-Araç – gereç yok!

-Eğitime ayrılan kaynak bugünküne yetmiyor, vb. daha çok şeyler söylenebilir.

Anılan her şeyin günümüz Türkiye’sinde fazlası vardır eksiği yoktur.

-Okullarımız, üniversite kampüslerimiz yılın yarıdan fazlasında boş duruyor. Zaten bu kurumlar ortalama günde6-8 saat çalışırlar.

İlköğretim birinci kademe (1., 2., 3. Sınıf) öğretmenleri hariç diğer öğretmenlerimizin çalışma saati ortalaması 4’ü geçmez. Bazıları boş zamanlarını özel derslerle, kurs ve dershanelerde (yasa ve yönetmelik hükümlerine rağmen) çalışarak değerlendirirken, iş bulamayanlar da bu zamanlarını lokal ve kahvehanelerde geçirirler. Üniversite okutman ve öğretim görevlilerinin de farklı olduğu söylenemez.

İşsiz kalmış, iş yerini kapatmış yığınla her meslekten usta ve kalfalar ortalıkta dolaşmaktadır. Bunları da kısa süreli kurslarla öğretici, gözetici, usta öğretici gibi sınıflayarak destek personeli olarak kullanabiliriz.

Bu proje personel ücretlerinin artmasından başka mali yük getirmeyecektir. Tersine iş yaşamı ve üretime katkı sağlayacağından ekonominin canlanmasına neden olacaktır.

Görüldüğü gibi fazlası vardır, eksiği yoktur.

Nasıl yapılır

Kuşkusuz bu bir sistem düşüncesinin kabaca iskeletidir. Ülkemizde eğitim bilimlerine emek vermiş, kafa yormuş, sistemi sorgulamış, eserler vermiş dünya çapında diyebileceğimiz eğit-bilimcilerimiz toplanarak taslak geliştirilir. Çalışma yaşamının temsilcilerinin görüş ve katkıları alınır. Yasal ve yönetsel hazırlıkları yapılır. Yasası çıkartılır, ilgili diğer yasalarla ilişkilendirilir. M.E.B. merkez ve taşra birimleri buna göre şekillendirilir. Proje merkez birimi, proje uygulama yönetici adaylarını toplar. Projeyi onlarla tartışır, adayları güdüler, projeyi sahiplendirir.

Bunlar yönetici formatörleri oluştururlar. Aynı yöntem aşağıya doğru devam eder. Diğer yandan basın ve TV aracılığı ile toplum bilgilendirilir. Konu serbestçe tartışılır. Ciddi tutarlı itirazlar dikkate alınır. Tutarsız çıkışlar kamuoyunda zaten mahkum olacaktır. Böyle proje topluma mal edilmiş olur. Şevkle istekle uygulamaya geçilir.

Anılan hazırlık dönemi ciddi bir çalışma ile bir yılı geçmez.

Çünkü, aslında hem koşulları vardır, hem de Türkiye’nin böyle bir eğitim projesine şiddetle gereksinimi vardır.

Değerlendirme

Bu proje, eğitimle işi ve üretimi birlikte sürdürme yönünden Köy Enstitülerinin çağdaşı, zorunlu eğitimin 12 yıla çıkarılması ile de, çağ nüfusunun tamamını kapsayacağından tam kapsamlısı olarak düşünülmelidir. Bu projeye karşı “Ben 15 yaşındaki çocuğumu işyerinde çalıştırmam” gibi itirazlar olabilir. Buna karşın, bir çocuğu 18-20 yıl okutup, hiçbir işe yaramayan, ailesine yük, topluma sadece tüketici, insani niteliklerle donatamadığınız 25-30 yaşında boş insanlar yetiştirmektense, 15 yaşından itibaren işle-üretimle tanıştırıp yaşamla bütünleştiren 18 yaşında nitelikli meslek sahibi, kendine yeten, güvenen iyi bir yurttaş yetiştirmek daha doğrudur.

Böyle bir eğitim sisteminin ciddi ve kararlı uygulaması sonucunda bugün içinden çıkamadığımız bir çok toplumsal sorun kendiliğinden çözülecektir.

1-Üniversite önünde yığılma kendiliğinden ortadan kalkacaktır.

2-Şu andaki işsiz, bir o kadar da niteliksiz genç nüfusumuz nitelikli meslek ve iş sahibi genç nüfusa dönüşecektir.

3-Toplum kaynaşacak, çalışma yaşamı hareketlenecek, üretim artacak, ekonomi büyüyecek ve ülkemiz inanılmaz bir kalkınma hızına kavuşacaktır.

4-Herkes kendi ilgi ve yeteneğine göre bir işte istihdam edileceğinden daha verimli olacak, iş ahlakının gelişmesi ile toplumsal ahlakta düzelmeye başlayacaktır.

5-Bu eğitim sisteminin çıktıları, yaşamı seven, canlı, direngen, üretken, ülkesini/insanını seven bireyler olacağından her “düşün peşime” diyenin peşine düşmeyecektir. Bu nedenle kötülük yuvaları müşterisiz ve elemansız kalacaktır. Şeyhi mürit, mafyası tetikçi bulamayacaktır.

6-Türkiye kısa vadede silkinecek, kalkınacak, orta vadede dünyadaki bölgesel ekonomik ve siyasal ülke grupları ile yarışır hale gelecektir.

En nihayet Türkiye, orta vadenin sonuna doğru Ulu Önderin hedef gösterdiği “çağdaş uygarlık düzeyinin üstüne” doğru emin adımlarla yürüyecektir.

Ankara 2002

İhsan ŞAHBUDAK

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.