Mustafa Kemal Atatürk ve Cumhuriyet Fikri
Mustafa Kemal Atatürk ve Cumhuriyet Fikri
Mustafa Kemal Atatürk ve Cumhuriyet Fikri
“Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin yönetim şekli olan 'cumhuriyetin içeriğini ve önemini günümüzde yeniden hatırlamak mecburiyetindeyiz. Bu dönemleri hatırlayan veya önemini kavramış Türk aydınlarının hatırlatmalarına her zamankinden daha çok ihtiyacımız var. Ondokuzuncu yüzyıl sonlarında, bir Fransız bilim adamının 'Cumhuriyet fikri eğitimli kişilerin hatıralarında mevcuttur. Oy isteyenler yani politikacılar bu görüşü hatırlamazlar, hatırlamak için bir mantığa da sahip değillerdir. Bu, eğitimli, aydın kişilerin hatırlatmalarına bağlıdır' demiştir. Hakikaten, zamanımızda Atatürk'ün cumhuriyet kavramından neler anladığını hatırlatmak gereklidir. Bu hatırlatmalar, Türkiye'yi yönetenler veya ileride yönetecek olanlar için son derecede gerekli ve faydalı olacaktır. İlk olarak ulu önderimiz M. Kemal Atatürk'ün önemli bir demecini hatırlatmak faydalı olacaktır. Çünkü bu demeçte, cumhuriyetimizin içeriği ve kuvveti açıkça beyan edilmektedir.
"Cumhuriyet akıl ve şuurla kurulmuştur. Zayıf değildir. Yüzyıllardan beri çekilen milli musibetlerin uyanıklığı ve bu aziz vatanın her köşesini sulayan kanların bedelidir. Türk milletinin tabiat ve ününe en uygun idaredir".
Bu görüşler, 1920’li yıllar için hakikaten çağdaş ve mantıklı saptamalardır. M. Kemal'i bu görüşlere ve Cumhuriyet gibi önemli bir sonuca ulaştıran olayların gerisini anlamak çok mühimdir. Çünkü hangi olaylar veya tavırlar M. Kemal'i böyle bir idare tarzını kurmaya yöneltmiştir? Biliyoruz ki, Mustafa Kemal, Fransız İhtilali’nden ve o dönemin Fransız düşünürlerinin politik fikirlerinden çok etkilenmiştir. Özellikle J.J. Rousseau (1712-1778) ve Montesquieu gibi Fransız düşünürlerinin Fransızca kitaplarım okumuş ve Önemli gördüğü satırların altını çizmiştir. Montesquieu'nun hükümetler ve politik müesseseler! mukayese ettiği eseri Kanunların Ruhu (The Spirit of the Laws) ve J.J. Rousseau’nun 1761’de yayınladığı insanların özgürlüğünü ve haklarını savunan eseri Sosyal Mukavele’yi (Social Contract) ve kötü kanunları tartıştığı Emiie'yi okumuştu. Anlayamadığı kelimeleri etrafındakilere izah ettirmekten hiç kaçınmamıştı. Bu bakımdan bizim Cumhuriyet ile özellikle Fransız Cumhuriyeti'nin gelişimi bazı noktalarda doğrudan bağlantılıdır. Kısacası, Türk ihtilaliyle Fransız İhtilali arasında belirgin bir paralellik her zaman mevcut olmuştur. Mustafa Kemal'in Cumhuriyeti ilan etmeden bir gün önce Fransız İhtilal tarihini okuduğunu ve Cumhuriyet kelimesini etrafındakilere sorduğunu F. Rıfkı Atay yazmaktadır. Çünkü, O, Yeni Türkiye Devleti'nin bir idare şeklinin olmadığını, bu noktada bir boşluğun çıktığını kavramıştır. O, ne teokratik bir devlet ne de oligarşiyi yönetim şekli olarak istemiştir. O, Fransa ve Amerika gibi dini siyasetden ayırmış laik hükümetler gibi Türkiye'de de milleti koruyan ve Türk halkının refahını temin eden hükümetler istemiştir. Bu bakımdan Cumhuriyet'i anlayabilmek için M. Kemal'in gelişimini iyi bildiği, Avrupa'da gelişmiş olan Cumhuriyet ve Demokrasİ'ye bir bakış yapmak gereklidir.
Cumhuriyet idaresiyle yönetim, Fransız îhtilali’nden sonra Avrupa'da ortaya çıkmış ve sadece Fransa'da değil Avrupa'nın diğer pek çok devletinde bizden çok önceki yıllarda tatbik edilmiş ve faydaları açıkça görülmüştü. Böyle bir yönetme tarzından haberdar olmayanlar, M. Kemal'e göre, geri kalmış devlet ve milletlerdi, Osmanlı Devleti ve Çarlık Rusyası gibi. Ulu önderimiz M. Kemal Atatürk, Avrupa devletlerinin özellikle ilk Fransız Cumhuriyeti'ndeki cumhuriyet ve demokrasi yolunda yapılan mücadeleleri çok iyi bilmekteydi. İlk Fransız Cumhuriyeti’nde yapılanlar onu derinden etkilemiş ve sadece Cumhuriyet değil diğer inkılaplarına da ilham kaynağı olmuştur. Ona göre, yeni Türkiye Devleti, demokrasi prensibini en çağdaş ve mantıklı uygulayan hükümet şekli olan Cumhuriyet'den uzak kalamazdı.
Cumhuriyet idaresiyle yönetim şekli, Yeni Türkiye'de, yukarıda kısaca belirttiğim üzere, bir ihtiyaçtan doğdu. Kuşkusuz bir taklit değildi. 29 Ekim 1923 öncesinde hükümetin kurulamaması üzerine ortaya çıkan yönetim boşluğunu çözümlemek amacıyla ulu önderimiz M. Kemal Atatürk "milli iradeyi temsil eden yeni bir idare taarzımn" kurulması düşüncesindeydİ. Onun İfadelerine göre, hükümetsiz bir devlet düşünülemezdi. Bir hükümet başkanım geçici olarak tanımak da işi çözmemekteydi. Hele padişahı temsil eden veya edecek bir kişiye de hükümeti kurma görevinin verilmesi şimdiye kadar yapılmış inkılâplara uygun düşmezdi. TBMM'de çoğunluğu elinde tutanlara millî irade ve vatanın kaderi teslim edilmeliydi. Kanun yapma ve yürütme yetkisi zaten meclise verilmişti. Meclis'in üzerinde başka bir güç yoktu. Böyle bir hükümetin mahiyeti Cumhuriyet’den başka bir şey değildi. Millî hakimiyet esasına da yanan halk hükümeti: Cumhuriyet. Böyle bir hükümetin kurulmasında esas, "kuvvetler birliği" nazariyesiydi. Meclisi ve ülkeyi idare edecek kişilerin, demokrasi prensiplerine inanan ve milli iradeyi herşeyin üzerinde gören yöneticiler olması gerekliydi. Cumhuriyet, ülkeyi hükümetsiz bırakmayacak bir rejimdi. Eğer partiler arasında bir anlaşmazlık olursa, cumhurbaşkanı TBMM'ni feshedebilir ve milletin oyuna müracaat edebilirdi. Böylelikle yürütme yetkisi seçim yoluyla elde edilebilirdi. Falİh Rıfkı Atay, "Çankaya" adlı eserinde M. Kemal’in görüşlerini ana hatlarıyla özetler:
"Rejimdeki olağan olmayan (gayrı tabiiliğin) çözümlenmesi zorunluluğu ortaya çıktı. Çünkü Türkiye’nin devlet şekli henüz belirlenmemişti. Kanun-ı Esasi’de yeni hükümet şeklini açıkça belirlemek gerekiyordu. Çünkü Padişahlık ve hilafet taraftarları hala vardı. ” 28 Ekim'de M. Kemal, Erzurum Kongresİ'nden beri kalbinde bir sır olarak sakladığı, cumhuriyetin artık tatbik edilmesinin zamanı geldiğine inanmıştı. Nutuk'ta 'cumhuriyet' fikrinin nasıl sır gibi sakladığını ama Ali Rıza Paşa'nın bu fikri çok önceden keşfettiğini şöyle ifade eder.
"AliRıza Paşa, bir gün, Ahmet İzzet Paşa’yı ziyaret eder; esna-yı sohbette aleyhimde birtakım tefevvühatda bulunur ve bu tefevvühata (yersiz sözler) mühim bir keşfini de ilave eder: 'Cumhuriyet yapacaklar, cumhuriyeti’ diye bağırır. Doğrusunu isterseniz Efendiler, Makedonya’da Osmanlı İmparatorluğu'nun Garp Orduları Başkumandanı Ali Rıza Paşa'nın aslanlardan mürekkep, koskoca Türk ordularını, mahv-üperişan etdirdikten ve kıymetli Makedonya topraklarını terk ve teberru etdikten sonra; devletin en müşkül anında, Vahdettin’in hadim-i amali olmak için, icap eden evsafı iktisap eylemiş olduğuna ve bu meşhur ordular başkumandanının, bu defa kendine en mahir muavin olarak, eski erkanıharbiye reisini, Harbiye Nezaretine getirmeği düşüneceğine, tabii nazarıyla bakılabilirdi. Fakat teşebbüsat-ı milliyenin, cumhuriyeti istihdaf (kurma amacı güttüğünü) bu kadar sürat ve sühuletle ihtisas ve idrak eyleyeceğine takdirhan olmamak (beğenmemek) mümkün değildir.”
“M.Akif Erdoğdu’dan derleme”
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.
