KÖYÜN ENİSDOSLARI
KÖYÜN ENİSDOSLARI
KÖYÜN ENİSDOSLARI
Cumhuriyetin ilk dönemi Eğitim Sisteminin, en önemli atılımıydı Köy Enstitüleri… Ve 21 Nisan akşamı ilk defa Köy Enstitüleri bir tiyatro sahnesindeydi.
Alpar Akçam’ın deyimiyle, “Bir tiyatro sahnesine sığmayacak kadar zengin, üretken ve direniş sayfalarıyla dolu bir hayat ile, Türkiye Cumhuriyeti’nin onur kaynağı, eğitim ve kültürün, ülke olarak kurtuluşun sabah yıldızı, UNESCO’nun tüm dünyaya örnek eğitim modeli olarak önerilmiş, toprak ağalığının, yerli bezirgânların, besleme burjuva sınıfının emperyalist ABD ile el ele vererek kapattıkları Köy Enstitüleri’nin öyküsünü bir tiyatro metni ile sahneye aktarmaya çalıştık. Hepsi farklı bir alanda çalışan ama tiyatroya sevdalı İNSANART Tiyatro, yol göstericileri, Dursun Akçam Vakfı üyesi Kımız Bozkır’ın önderliğinde 21 Nisan Akşamı ilk gösterimi için izleyici ile buluştu. Çok mutluyuz.”
Oyun bitiminde bir salon dolusu insan ayakta alkışladı sahneyi ve oyuncuları. Kendi yaşamının öyküsünü izlemeye gelmiş 95 yaşındaki Perihan Akçam da en ön sıradaydı.
“Köyün Enisdosu” Köy Enstitüleri ile ilgili ilk tiyatro oyunu olma niteliği taşıyor. Oyunun kalabalık kadrosu ile de Köy Enstitüleri’ndeki imece sistemiyle kurulmuş izlenimi veriyor. Hem oyun biçimi için hem Enstitüler üzerine ilk eser olmasından ötürü mutlaka izlemenizi öneririz.
Gazetemiz yazarlarından Arzu Kök’ün de yer aldığı oyun son yıllarda izlediğimiz en anlamlı ve doyurucu oyundu diyebiliriz.
Oyun sonunda söyleştiğimiz yönetmen, yazar ve oyuncuların söylemlerini de aktaralım sizlere:
Alper Akçam: Köy Enstitüleri’nin kuruluş yasası çıkalı tam 85 yıl olmuş. Kapatılmasının üzerinden de 71 yıl geçmiş. Buna karşın ülkenin tarihine ve bugüne çok önemli izler bırakmış Köy Enstitüleri’nin konuşmayı sürdürüyoruz. Geleceğimize ışık tutacak bir geçmiştir, sönmeyen bir sabah yıldızı gibidir Köy Enstitüleri… Yazdığım bir tiyatro metninin, hem de Cumhuriyet’in sabah yıldızı ve ölümsüz mucizesi Köy Enstitüleri’ni ve çarıklı ayaklarıyla çıktığı “Kafdağı’nın Ardı”na yalınayak dönerken adını ansiklopedilere, Hamburg kıyılarına kadar yazdırmış babam Dursun Akçam’ın yaşamını anlatan bir oyunun, Ankara’da, Dursun Akçam’ın da özgürlüğü için mücadele ettiği Yılmaz Güney’in adını taşıyan bir sahnede, Çankaya Belediyesi’nin de katılımıyla sahneleniyor olması, çekilen tüm sıkıntılara, yaşanan tüm olumsuzluklara “vız gelir!” dedirtecek kadar büyük bir onur.
Okurum olmasından kıvanç duyduğum güzel insan, tiyatro militanı, geçtiğimiz yıl, gece sabaha kadar otobüs yolculuğu yaparak Ardahan’a ulaşan, orada Dursun Akçam’ın aynı adlı öyküsünden hareketle yazdığım “Sünnet Partisi” adlı oyunun sahnelenmesini sağlayan Kımız Bozkır’ı ve “İNSANART TİYATRO TOPLULUĞU”nu kutluyorum. İnsanart Tiyatro Topluluğu’na, sevgili Kımız Bozkır’a, Çankaya Belediyesi’ne, Kültür ve Sosyal İşler Müdürü değerli dostum Ethem Torunoğlu’na ve emeği geçen herkese gönül dolusu teşekkürler.
KÖYÜN ENİSDOSU yaşamın ta kendisidir. Yaşıyor, yaşayacak…
Kımız Bozkır: Eskiden, liseli yıllarımda babamdan, Köy Enstitülü öğretmenlerden olan aile dostumuz Bedia Subaşı öğretmenimden, (keman çalardı) duyup öğrendiğim; "ama nasıl kapatılır, bu kadar kapsamlı ve yararlı okullar sistemi" dediğim, üstelik arkasından takipçi niyetiyle süren 'Öğretmen Okulları'nın da kapatıldığını söylediklerindeki şaşkınlığım hâlâ geçmedi ama yerini öfkeye bıraktı.
Bu kadar kalabalık bir ülkede ve kırsalı, köyü dolayısıyla üretim ağırlığı olan yerlerde bu düzeyde ve yaparak öğrenen, öğreten, hayata katılan insan yetiştirmek ne zorlu bir iş, ama bir o kadar gerekli... Hem bizler hem bölgeler hem ülke için... Ben bu 'gerekli' ve yapılan yıkılmış duygumda kaldım. İyi olanı, doğru olanı yoketme! kısmında kaldım. Ne hakla! kısmında kaldım... Sonrasında bir farkla ama; ülkemizde olan biteni, eyleneni, tuzakları, emperyalist oyunları görerek, öğrenerek ve mücadele içinde olarak... Dönelim Köy Enstitülerine, Alper Akçam Yeni Kuşak Köy Enstitüleri Ankara Şube Başkanıyken, Hasanoğlan'da yapılan bir şenlik ve Köy Enstitülerinin yeniden çağa uygun açılmalıdır mücadelelerini duyarak sevindim, o günden sonra dolaylı da olsa takipte oldum... Zamanlamam zordu ama yine de yanlarında hissettim kendimi... Alper Akçam'ın yazı ve kitaplarından da, daha önce okuduklarıma eklenen, bilmediğim çok şey öğrendim.. Benim alanım tiyatro ve bu konuda bir oyun yoktu ya da yazmak istense de toparlanması zor, birinci gözden tanıklık isteyen gerçeğini yitirmeden yazılmalıydı, sahneye de hareket katabilir olması gerekiyordu. Yapmak isteyenler de olmuş ama belgesel var zaten, tiyatro dili de belgeselde kalınca vazgeçmişler… Akper Akçam'ın bu oyununu ilk aldığımda heyecanla kabardı yüreğim, çok zorlu bir günümdü ve evimi su basmıştı ama oturup hemen okudum. Genel sahnelememde açık biçim- göstermeci oyunculuk seçerim oyun buna uygundu... Ama o yıl dağınık çalışmalarımız içinden çıkıp toparlanamadık... Başka arkadaşlar yapar, ben de bir ara yaparım diyerek düşündüm ama vazgeçmedim. Şimdi ilk olma duygusu özel tabii, fakat; Konu, Köy Enstitüleriyse, Dursun Akçam, hele ki benim için çok kıymetli olan Perihan Akçam varsa ve o günlerden Köy Enstitülerine bakmak ise, hele de Alper Akçam'la çalışmak ise, bunlar ayrı ayrı; yoğun sevgi saygı onur içerir. Yani gönenirim ama asıl bu duygular daha önde ve ilk olmaktan öte bir çalışmanın başlaması, çoğalmak, her alandan ses olmak... Bizim alanımızda tiyatro, insana en yakın sanat... Oradan da ses katabilmek çok güzel ve bir de kalabalık bir ekip gerektiği için, bizim gibi olanlarla yan yana gelerek imece ile kotarmak çok kıymetli ve ilk olmanın da ötesinde...
Dostlarımın, özellikle Timiyatro’dan Azin Mokhtari'nin tiyatrosunu açması, atölye ekibinden takviye yapması, diğer tiyatrocu arkadaşlarımızın her eksildiğimizde koşması, dekor, aksesuar, müzik, ışık, teknik ve tasarım için elinden gelenlerin yanımızda durması paha biçilmez... Çankaya ve Mamak Belediyelerimizin gösterime salon desteği, organizeye katılımla bizlerle olması, Dursun Akçam Kültür ve Sanat Vakfı'nın varlığı, Alper Akçam'ın tüm yoğunluğuna karşın oyuncu olarak da katılımı… Ekipteki arkadaşlarımızın, evleri eşleri çocuklarıyla ya da anne babalarıyla prova sürecinde emek emek bizlere güzellikler katması ise dayanışmanın hası...
Aslolan ise hepimizin bu okulların kapatılması, bizlerin halkın elinden alınmış olmasına, belli bir sürede hayata kattıklarının bugün de etkisini görerek, neler olmazdı ülkemizde, yazıklar olsun dememiz.
Arzu Kök: Yıllarca Köy Enstitülü hoclarımla vakit geçirdim. Mahmut Makal, Osman Bolulu, Ali Dündar, Osman Nuri Poyrazoğlu…vb. hep hocalarım oldu, uzun yıllar haftada bir, biraraya gelerek uzun sohbetler yaptık. Hepsinin ardı ardına kaybı, ülkemizde eğitimin geldiği içler acısı durumu görmek bu oyuna evet demem için etkili oldu. Dursun Akçam’ın yaşamından bir kesit alınarak oğlu Alper Akçam tarafından yazılan ve Kımız Bozkır tarafından yönetilen bu oyunda yer almak benim için bir onur olmuştur.
Yücel Kanyılmaz: Yaklaşık iki yıldır alaylı tiyatro oyunculuğu yapıyorum. Bağlı olduğum tiyatro grubunda Köy Enstitüleri ile ilgili bir tiyatro oyununa hazırlanıp Köy Enstitülerinin kuruluş yıldönümünde oynanacağı söylendi ve hiç düşünmeden talip oldum... Yazarımız Alper Akçam’ın babasını (Dursun Akçam) oynamak benim için ayrıca bir onur oldu.
Enstitüler hakkında bildiklerimin ne kadar yüzeysel şeyler olduğunu oyuna başladıktan sonra fark ettim. Meğer ne büyük fedakarlıklarla ne büyük ve bir o kadar kıymetli atılımlar yapılmış eğitim öğretim ve ülke adına. Okuldan mezun olanlar o günün belli başlı gelir kaynaklarından olan tarım, hayvancılık ve üretim alanında bilgi sahibi, sadece öğretmenlik değil yaşamın her alanında bilgi sahibi rol modellerken okulların kapatılması sonraki nesiller için çok büyük talihsizlik olmuş maalesef.
Günümüzde evinde patlayan ampulü değiştiremeyen profesörler, hazır pişmiş yemeği ısıtıp yemekten aciz yetişkinler var. Keşke Köy Enstitüleri devam edebilseydi başta eğitim öğretim her alanda çok daha iyi bir noktada olabilirdik.
Aydın Çelebi: Köy Enstitülerinin ülke açısından ne kadar önemli ne kadar gerekli olduğunu, aynı zamanda vasıflı ve kaliteli eğitimin ülkenin geleceğini ne denli etkilediğini ve de yaşasaydı ülkenin ne duruma gelebileceğini çok iyi gördüm bu oyunu oynarken. Köy Enstitülerini sahnede olarak deneyimlemek, öğrenmek ise ayrı bir keyifti.
Mahir Yağdıran: Enstitü bilincinin ne demek olduğunu çok daha iyi kavradım bu oyunda. O dönemlerdeki eğitimin ne kadar kaliteli olduğunu gördüm. Keşke yaşasaydı Köy Enstitüleri. Öyle olsaydı ülkemiz tek hakimi olurdu dünyanın ki bunu gördüm.
Deniz Kılıç: Bu oyun daha önce de duyduğum Türkiye’nin yarım kalmış efsanesi Köy Enstitüleri gerçeğinin yaşanmış bir kesitini görerek eğitim sistemimizin mahvoluşunu bir daha görmemi sağladı
Özlem Aslan: Tıpkı Köy Enstitüleri'nin var oluş mücadelesinde karşılaştığı gibi, bu oyuna hazırlanırken türlü zorluklarla karşı karşıya kalsak da Türkiye Cumhuriyeti tarihinde özgürleşme yolunda çok önemli bir yeri olduğunu düşündüğüm Köy Enstitüleri ile ilgili bir tiyatro oyununun içinde bulunmak beni çok mutlu etti.
İnci Nur Ögeyik: Köy Enstitüleri bana cumhuriyeti, kalkınmayı, özgür, hür ve üretken eğitim düzenini hatırlatmıştır hep. Köy Enstitüleri ülkemizin, cumhuriyetimizin aydınlık gerçeğidir. İşte bu oyun da ülke gerçeğine dem vurdu ve bizlere yeniden anımsattı. Bu oyunda yer almış olmak benim için büyük bir mutluluk.
Not: Aynı oyun 25 Nisan 2025 tarihi saat 20: 00’da bu Musiki Muallim Mektebi Hikmet Şimşek salonunda yine ücretsiz olarak sahnelenecek. Yeniden izlemek isteyenlere de açık kapılar, ilk gelenlere de…
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.